Bilge, yoldaşıyla birlikte suda bata çıka ilerlemeye çalışırken yanlarına bir akrep gelir. Bilgenin yoldaşı “Akrebi kurtarırdım ama beni sokar.” der. Bilge gülümser, akrebi kurtarmaya karar verir ve parmağını akrebe uzatır. Akrep onu sokar. Bilge tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır, akrep onu tekrar sokar.
Bilgenin yoldaşı, “Seni sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeç artık.” der. Bilge tekrar gülümser ve şöyle der: “Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten ve yardım etmekten vazgeçeyim?”
Kurtarıcı beklemenin dayanılmaz ağırlığı
Çoğu zaman kendini çaresizlik içinde gören insan, yaşamının her evresinde içinden çıkamadığı, altından kalkamadığı durumlarda bir “kurtarıcı bekleme” yoluna gider. Gelecek kurtarıcı için gün saymaya, hesap yapmaya başlar. Böylece uzlaşmacı, uyutucu ve uysal bir karaktere dönüşen kişi, gerçeklerle yüzleşmek ve hayatının sorumluluğunu almak yerine sorumluluğu bir başkasına havale ederek kendini bu yükten kurtarır. Bir kurtarıcı bekleme düşüncesi insanlık tarihi kadar eskidir. Söylenceler, destanlar, hikayeler, kendilerini savaştan, yokluktan, kuraklıktan ya da salgın hastalıktan kurtaracak bir kurtarıcı bekleyen insanların başından geçenlerin anlattıklarıyla doludur.
Bu bekleyiş, geçmişten bugüne, insanların zor durumlarında tutundukları, umutsuzluklarında sarıldıkları bir güç olmuştur. Hatta bütün dinlerde insanlar gelecek bir kurtarıcının beklentisi içinde olmuşlardır. Birçok insan, mucizevi bir kurtarıcının gelip olağanüstü bir şekilde, yaşamındaki sorunları ve bozulan her şeyi düzelteceğine kendisini öylesine inandırır ki, bu inanca saplanıp kalır. Kurtarıcı arama alışkanlığının temelinde ise bağımlı kişilik yapısı, bilgi ve tecrübe eksikliği, kendine güvenmeme, suçlama alışkanlığı ve sorumluluk almaktan korkma vardır. Bütün bu özellikler birinin eteğinden tutma ve onun isteğiyle bir yere varma durumunu doğru kabul eden bir bakışın ve kişisel gelişimini tamamlayamamanın getirdiği yetersizliklerdir.
Ama’lar ve ve’ler
Kimileri sadece önemli olaylar ya da sorunlar için değil, günlük yaşamın içindeki duygularında ve sözlerinde de kurtarıcı bekler. Örneğin, “Seni sevmek için gerçekten çok çaba sarf ediyorum ama beni üzüyorsun.” diyen birinin beklediği kurtarıcı “ama” sözcüğünde gizlidir.
“Seni sevmek için gerçekten çok çaba sarf ediyorum ve beni üzüyorsun.” dediğinde, yani “ama” yerine “ve” sözcüğünü kullandığında kurtarıcı kendisi olur. Çünkü “ama” bahanelerin, çaresizliklerin, çıkmazların, çelişkilerin “önsöz”üdür ve genellikle “ama”dan sonra söylenenler çözümsüzlüğün, teslimiyetin ve pes etmenin ifadeleridir. “Ama”dan önceki her şey de çoğu zaman geçersiz ya da yalandır.
“Aslında gelmeyi çok isterdim ama çok yorgunum.” sözünde olduğu gibi, “ama” kendisinden önce söylenen her şeyi yok kılar ve değerini azaltır. “Güzel değil ama şirin” veya “Yakışıklı değil ama sempatik” cümlelerinde olduğu gibi, “ama” sadece kendisinden öncekileri değil sonrakileri de geçersiz kılabilir. Gerçekten de “ama”dan önce veya sonra söylenen hiçbir şeyin önemi yoktur ve söylenenleri kulağa şirin gösterme çabasından başka bir şey değildir. “AMA”yı hayatınızdan çıkarıp yerine “VE”yi koyduğunuzda kurtarıcı beklemek yerine, kurtarıcı siz olursunuz; sorumluluklarınızı alır, kendinizi, sevdiklerinizi ve hayatı olduğu gibi koşulsuzca kabullenmenin bir yolunu bulursunuz. Kendinizi kandırmadığınız için çok daha güçlü ve çok daha iyi hissedersiniz.
Instagram
Facebook
Twitter
YouTube
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio