Cansu Poyraz Karadeniz Yazio: Size Bir Sır Vereyim mi? Sıradanlığın Hafifliği

İstatistiklere göre her gün yaklaşık 360.000 insan doğuyor ve 2100 yılına kadar nüfusun 11,2 milyar kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu yazıyı yazarken de Dünya'da yaklaşık 7,9 milyar insan yaşıyordu. Yani işin özü, bu gezegende yaşayan milyarlarca insandan sadece birisiniz. Bu rakamdan çok daha fazlası sizden önce geldi ve sizden sonra da gelmeye devam edecek. Eski bir Orhan Gencebay şarkısı gibi; “Dünya dönüyor dönecek, hayat sensiz de sürecek…”

Bunca insan arasında kendinizin gerçekten özel olduğunu düşünüyor musunuz?

Gerçek şu ki siz özel değilsiniz. Kalbinizi kırdığım için üzgünüm sevgili canlar, fakat anne ve babanız ya da çevrenizde dört dönen dalkavuklarınız size başından beri yalan söyledi. Harika yetenekleriniz olsa bile, sizden daha yetenekli insanlar her zaman var. Daha iyi bir genetik yapıya sahip, daha iyi koşullarda yetiştirilmiş veya daha şanslı insanları görmeniz için kendinizi hapsettiğiniz yankı odalarından kafanızı çıkarmanız yeterli. Demem o ki evrenin merkezinde değilsiniz. Öldükten sonra arkanızda nasıl bir miras bırakacağınız da kimsenin umurunda değil. Öleceksiniz, nokta. Tıpkı sizden önceki ve sizden sonrakiler gibi sizin de yaşamınızın sonu gelecek.

Ama önemli olan bir gün ölecek olmamız değil. Önemli olan, yeryüzünde sahip olduğumuz az zamanla ne yaptığımızdır. Evet, şimdiye kadar geri kalanımızdan bir şekilde farklı olduğunuz fikrine sahip olabilirsiniz. Ya da kaderinizde çok önemli şeyler başarmak olduğunu da düşünüyor olabilirsiniz. Ama aslında siz oldukça normal bir hayat yaşayan oldukça sıradan bir insansınız. Evet, muhakkak ki yetenekleriniz var. Ve evet, benzersiz problemleriniz de var. Ama herkesin yetenekleri ve sorunları olduğunu unutmayın. Bu yeteneklerin bazıları sizinkiyle aynı. Hatta bu sorunlardan bazıları da sizinkiyle aynı…

Özel olmadığınızı fark etmek, ilk başta zorlu bir yolculuk olabilir. Birdenbire, sanki hiç önemli değilmişsiniz gibi bir korku da hissedebilirsiniz. Ama inanın bir o kadar da rahatlatıcı bir etkisi var. Netice de bizler bu gezegendeki milyarlarca insandan sadece biriyiz ve yaptığımız ya da yapmadığımız bir şey yüzünden dünya dönmeyi bırakmayacak :)

Peki ama özel değilsek neyiz?

Bu, günümüz dünyasında önemli bir soru olabilir, çünkü doğduğunuzdan bu yana (özellikle 35 yaş altı jenerasyonda) aileniz ve çevreniz tarafından size ne kadar özel olduğunuz söylendi ve belki de hayattaki ilk etiketiniz bu oldu. Özel olduğunuzu o kadar çok duydunuz ki bir noktadan sonra buna gerçekten inandınız.

Hayatta üstümüze yapışan veya yapıştırılan etiketler bizi tam olarak ifade edemezken, ait olduğumuzu sandığımız etiketler sayesinde kendimizi daha rahat hissedebiliriz. Örneğin, VIP yani Çok Önemli Kişi etiketi. Ne anlamsız bir tabir. Şu hayatta nefes alan herkes önemlidir. Dikkat ettiyseniz burada kastettiğim önemli, diğerlerinden “daha iyi” anlamına gelmiyor. Önemli olan bir şekilde bu dünyada fark yaratmış olmanızdır. Sadece varlığınız bile çevrenizdeki insanlar için bir fark yaratıyor. Çalışmanız, hizmet ettiği kişiler için bir fark yaratıyor. Seçimleriniz sadece kendi hayatınızın sonuçları için değil, aynı zamanda bu gezegendeki herkesin genel hayatı için de bir fark yaratıyor. Ve evet, dürüst olmak gerekirse, bazı insanlar muhtemelen diğerlerinden daha büyük bir fark yaratıyor. Belki de milyonlarca insanı etkileyen seçimler yapma gücüne sahipler. Ama bu onları az ya da çok önemli yapmaz. Herkes önemlidir. Herkes eşit derecede önemlidir.

Özel Değil, Değerli ve Eşsiz.

Değer, bir şeyin sağladığı fayda miktarı olarak tanımlanabilir. Ve az önce de bahsettiğim gibi siz inansanız da inanmasanız da hepimiz bu dünyaya bir sürü fayda sağlıyoruz.

Birine yardım ettiğimizde, onlara fayda sağlıyoruz.

Birinin sorunlarını dinlediğimizde, onlara fayda sağlıyoruz.

Birine iyi bir arkadaş olduğumuzda, fayda sağlıyoruz.

Hatta bir çocuğa değer verdiğimizde ve ona sevgi gösterdiğimizde, tahmin edebileceğimizden çok daha fazla yarar sağlıyoruz. Yani işi özü, bu saydıklarımı yapmanız sizi özel kılmıyor, ancak bunların herkes için inanılmaz değerli olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.

Herkes iyi davranılmayı, saygı duyulmayı ve dikkate alınmayı hak eder. Siz de buna değersiniz, aynı şekilde evinizde çalıştırdığınız yardımcınız da. Hangi kusurlarınız olduğu inanın hiç önemli değil. Hangi erdemlere sahip olduğunuz da önemli değil. Önemli olan yaşayan, nefes alan bir insan olmanızdır. Evet, özel değilsiniz ama herkes gibi sizler de adil ve dürüst bir muameleye layık kişilersiniz.

Neticede hepimiz, evimiz dediğimiz bu gezegende Güneş’in etrafında dönen insanlarız. Ve yine de hepimiz birbirimizden farklıyız. Bu farklılıklar bazen küçük, diğer zamanlarda ise oldukça büyük görünebilir. Neticede hiç kimse birbirinin tam olarak aynısı değil. Yani hepimiz eşsiziz. Ancak eşsiz, özelden büyük ölçüde farklıdır: Eşsizlik, kimseyi bir sıralamanın üzerine koymaz, oysa özel bunu yapar. Eşsiz veya farklı olmak, kimin daha iyi olduğu konusunda herhangi bir etkiye sahip değildir. Tüm kar tanelerinin eşsiz olduğu bilinir, ancak hiçbir kar tanesi diğerlerinden daha iyi değildir. Evet, benzersizler, ama birbirlerinden daha iyi değiller. Bu başlı başına büyük bir farkındalık, çünkü kişinin kendine “özel” etiketi vermesi oldukça yalnızlaştırıcı da olabilir. Kendinizi özel olarak görürseniz, kendinizle başkaları arasında bir sınır yaratırsınız. Özel, “ötekilik” anlamına gelir, yani diğerlerinden bir ayrılık yaratma amacı vardır. Bu sebeple “özel” yerine “eşsiz” kelimesi çok daha iyi bir terimdir.

Kendiniz hakkında daha iyi hissetmenizi sağlayacak başka bir şey de kendinizi veya başkasını özel görmeyi bıraktığınızda ortaya çıkan olumlu sonuçlardır. Örneğin, bu hayatta özel olmadığınızı anladığınızda, başkalarına daha şefkatli gözlerle bakabilirsiniz. Çoğu insan, konumu veya serveti ne olursa olsun hayatta bir şeylerle mücadele içinde. “Özel” kavramını hayatınızdan çıkardığınızda insanların mücadelesi gözünüzde önem kazanır ve sizi alçakgönüllülüğe itecek bu farkındalık, ilişkileriniz için olumlu sonuçlar yaratabilir. İnsanları sınıflandırıp onları yüzeyde gördüklerinize göre yargılamak yerine, içlerindeki öze bakabilirsiniz. Kimseyle rekabet etmenize ya da onlar gibi olmaya çalışmanıza gerek olmadığını anladığınızda, onları oldukları gibi kabul edebilirsiniz.

Özel olduğunuzu düşündüğünüzde, bu özelliği somutlaştırmak için otomatik olarak kendinizi büyük bir baskı altına sokarsınız. Dünyada büyük bir fark yaratmanız gerektiğine, iyi olduğunuz her konuda başarılı olmanız gerektiğine, herkese ne kadar özel olduğunuzu göstermeniz gerektiğine inanıyorsanız, hayatı kendinize yok yere zorlaştırıyorsunuz demektir. Özel olmadığınızı fark etmeniz, her zaman mükemmel olmanız gerekmediğini anlamınıza yardımcı olur. Bu, elde ettiğiniz her şeyin kendi başına değerli olduğu anlamına gelir. Bu aynı zamanda, diğer insanların sizden beklentilerinin önemli olmadığının da altını çizer. Bu farkındalıkla, hayatınızı size en mantıklı gelen şekilde yaşayabilirsiniz. Ve bu, çoğu insanın “sıradan bir hayat” dediği şeyi yaşamak anlamına geliyorsa, bırakın öyle olsun.

Özel değil, eşsiz olduğunuzun farkına vardığınızda, sıradan olmanın yanlış bir tarafı olmadığını da göreceksiniz.

Özel statüsünü hayatınızdan çıkardığınızda başkalarını sizden daha iyi görmeyi de bırakırsınız. Manzaralı bir evde yaşayan ve lüks bir araba kullanan havalı akrabanızı, dostunuzu, patronunuzu kendi üzerinizde bir seviyeye koymanıza ne gerek var ki? Kafanızda özel statüsüne koyduğunuz kişiler de hâlâ tuvalette çıkıyor, bizler gibi yemek yiyor, içiyor, gaz çıkarıyor ve nefes alıyorlar. Onları biz ölümlülerden ayıran bir özellikleri yok. Yani evet siz özel değilsiniz, ama onlar da değil sevgili canlar.

Hatırlamamız gereken tek şey, herkese aynı saygı ve özenle davranmamız gerektiğidir. Yani özel olmanın gerçekten özel bir yanı yokJ. Ve özel olduğunuzu kanıtlamaya çalışmak inanın ki sadece kendinize olan güvensizliğinizi besler. Özel hissetmek için daha iyi notlar almamız, daha iyi bir iş bulmamız, daha çekici insanlarla çıkmamız, daha havalı hobilere sahip olmamız, daha fazla arkadaş edinmemiz, daha çok beğenilmemiz ve daha popüler olmamız gerektiğine inanıyoruz. Sahip olduklarımızla yetinmek artık yeterince tatminkâr gelmiyor. Aslında, bazıları için başarısızlıkla bile eşdeğer.

Bugün, insanlık tarihinin herhangi bir noktasından çok daha fazla bilgiye erişimimiz var. Google'a göre, internet her iki yılda bir, insanlık tarihinin geri kalanının toplamı kadar bilgi üretiyor. Ve tüm bu bilgiler, teorik olarak hepimiz tarafından anında erişilebilir. Bu gerçekten muazzam bir durum. Ancak kapitalist sistemi sonsuz bir bilgi akışıyla birleştirdiğinizde, bize yeterince iyi ve bazıları gibi “özel” olmadığımızı sürekli hatırlatan bir güce dönüşüyor. Evet, belki takip ettiğiniz o sosyetik güzel gibi bir hayatınız, çok beğenilen fotoğraflarınız yok; “çok özel kişiler” için düzenlenen davetlere de çağırılmayabilirsiniz, lakin bu sizi daha az değerli ya da önemsiz yapmaz. Unutmayın ki siz her gün kendi çevreniz için bir fark yaratmaya, eşsiz ve değerli olmaya devam edeceksiniz.

Üniversitede pazarlama dersinde öğrenmiştim, 1900'lerin başında, 'komşulara ayak uydurmak' adlı bir ifade popüler olmuş. Tüketimin zararlı etkisini anlatan bir ifade. Çok “özel” sandığımız komşumuz yeni bir araba alınca, hemen yeni bir arabaya ihtiyacımız olduğunu hissediyoruz. Bir akrabamız mutfağını yeniletince bizim de yeniletmeye ihtiyacımız oluyor. İş arkadaşımız Peru’ya geziye gideceğini söylediği için artık bizim de egzotik bir yere seyahat etmemiz gerekiyor. Sırf arkadaşlarının ayrı ev tuttuğu bir metresi var diye aynısı yapmak zorunda hisseden erkekler bile var. Elbette bir çoğumuz bu tür kıskançlıkları bilinçli olarak hissedecek kadar saf değiliz. Ama ne yazık ki, “özel” olduğuna inandığımız 'komşulara ayak uydurmak', farkında olsak da olmasak da hepimizi etkiliyor. Kendimizi sürekli olarak bilinçsizce birbirimize karşı ölçüyoruz.

Şimdi, yetişmeniz gereken iki milyon “komşu” olduğunu ve aniden internete sahip olduğunuzu hayal edin. Günümüz dünyasında, bir yerlerde birinin sizden çok daha havalı bir şey yaptığını ya da satın aldığını görmezden gelmeniz ya da bu insanlara ayak uydurmanız mümkün değil! Acı bir ironi belki ama, her gün sayısız bilgiye bizi maruz bırakan internet, aynı zamanda bizi sürekli yetersizliğe ve güvensizliğe de maruz bırakıyor. Bu sarmala düşmemenin yolu da öncelikle “özel” kavramını hayatımızdan çıkarmakla başlıyor. Unutmayın ki kabarık bir banka cüzdanı veya kariyer hayatlarındaki başarılar kimseyi sizden daha iyi bir seviyeye koyamaz.

Neticede kimse öldükten sonra cenazesinde, “Merhumu ya da merhumeyi nasıl bilirdiniz?” diye sorduklarında “Zengin bilirdik” ya da “Çok başarılı bilirdik” denmesini istemez. :)

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt