Cansu Poyraz Karadeniz Yazio: Hey Gidi Koca Van Gogh! Olmasaydı Sonun Böyle

Van Gogh ne deliydi ne de dahi. O sadece insanlar, çok sevdiği kardeşi ama en çok da tüm hücreleriyle inanmak istediği Tanrı tarafından hayal kırıklığına uğramış; ait olduğu yeri bulamadığı için -dünya üzerinde öyle bir yer olmadığından belki de- gerçekliğin tiksinçliğine ne yapıp etse de sonunda mağlup gelmiş bir adamdı.

Onun hakkında “Deli” dediler bize. Kulağını kesip resmini yapacak kadar deli.

Bir de çok fakirmiş. Sefalet içinde geçmiş hayatı, değeri bilinmemiş. Bu kadar. Ne eksik ne fazla.

Ama anlatmadılar, ne olmuştu da kulağını kesecek noktaya gelmişti. Mesela sefalet içinde yaşaması sadece sanatçı olmasından mı kaynaklıydı yoksa sefalet içinde geçen yıllar mı onu sanatçı yapmıştı? Resimden önceki işi neydi mesela, ne olmuştu da o işi bırakmıştı? Peki, ya eğitimi? Yok canım, ne önemi vardı. O bir deliydi ve tek önemli tartışma delilik ve dahilik arasındaki çizgiydi. Halbuki Van Gogh dediğim gibi ne deliydi ne de dahi; sadece iyiye ve daha iyi günler göreceğine inancını kaybetmiş bir adamdı. Bana kalırsa oldukça da haklıydı.

Theo’ya Mektuplar’ı okuyorum. Vincent Van Gogh’un 1873’ten kendini öldürdüğü 1890’a kadar geçen sürede çok sevdiği kardeşi Theo’ya yazdığı mektupları içeren kitap, ünlü ressamın ruh halinin hangi olaylardan itibaren değişmeye başladığını -okumasını bilen gözlere- tüm netliğiyle gösteriyor. Van Gogh’un mektuplarından birinde yazdığı üzere, “İnsan okumasını da öğrenmek zorunda, tıpkı görmeyi, yaşamayı öğrenmek zorunda olduğu gibi.”

Mektupları okumaya başladığımda beni ilk yaralayan nokta kardeşinin ona yazdıklarıydı. Hoş, kardeşinin mektuplarını bilmiyoruz fakat Van Gogh’un cevabından ne yazdığını az çok anlayabiliyoruz.

İlk yıllar Theo belli ki birtakım bunalımlardan geçiyor ve kendini değersiz hissediyor. Abisi bu zorlu dönemlerde kendisini motive edici, yol gösterici, anlayış dolu satırlar yazıyor. Fakat işler tersine döndüğünde kardeşi kendisine her ne dediyse Van Gogh’un cevabında şu satırlar geçiyor:

“Sense diyorsun ki; belirli bir zamandan beri hep yokuş aşağı gittin, iyice bozuldun, hiçbir şey yapmadın. Tümüyle doğru mu bu?”

“…Kimi kez kuru ekmeğimi kendim kazandım, kimi kez de bir dost, yüreğinin iyiliğinden, bir dilim ekmeği bana verdi, burası doğru. Elimden nasıl geliyorsa öyle yaşadım, iyi kötü, gelişigüzel; birçok kişinin güvenini yitirdim, doğru; parasal durumum acınacak gibi, doğru; geleceğim çok karanlık görünüyor, doğru; işlerimi daha iyi yürütebilirdim, doğru; sırf ekmek parası kazanacağım diye çok vakit kaybettim, doğru; çalışmalarım, incelemelerim de kötü, hatta umutsuz durumda şu sıra, doğru; gereksinimlerim sahip olduklarımı çok aşıyor, evet. Ama, buna yokuş aşağı inmek mi denir, hiçbir şey yapmamak mı denir? 

Bir de yıllarca mektuplarını “Bana inan” diye bitiren birinin kaleminden şu cümlenin çıkması insanın içini acıtıyor gerçekten:

“Beni yalnızca boşta gezen bir serseri olarak görmeyebilirsen çok sevinirim.”

İlk yıllarda Van Gogh ve kardeşinin arasında geçen resim ve edebiyat dolu konuşmalar zamanla yerini İncil’den alıntılar ve dualara bırakıyor. Van Gogh resim satışı yapan büyük bir şirkette çalışırken sorunlar yaşamaya başlıyor ve sanıyorum ki baş edebilmek adına kendini inanca ve İncil’e adıyor. Tam tersi de olabilir tabi ki; Tanrı’ya hizmet etme aşkı ve iyi bir Hristiyan olma kararı da iş yerinde problemler yaşamasına sebep olmuş olabilir.

İşten atıldıktan sonra teoloji okumak için 15 ay Üniversite sınavlarına hazırlanmasına rağmen bu kararından vaz geçip bir din okuluna yazılıyor. Fakat orada ve oradan sonra da işler umduğu gibi gitmiyor. Theo’nun ağabeyine karşı hissettiği hayal kırıklığı da işte bu sık yol değişimlerinden kaynaklanıyor.

Mektubunda geçen şu satırlardan bu değişimlerin arkasındaki gerçek sebepleri çok daha iyi anlıyoruz:

“Belki de diyeceksin ki: Neden herkesin senden istediğini yapmadın, neden üniversiteye devam etmedin? Buna vereceğim tek yanıt şu: Masraflar çok ağırdı, üstelik, o dediğin gelecek, şimdi izlediğim yoldan daha iyi değildi.”

Mektubun ilerleyen satırlarında görüyoruz ki aslında hayal kırıklığı yaşayan kişi Theo değil, Van Gogh’un kendisiydi. Evet, Van Gogh büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Hem de Tanrı ve onun adamları tarafından.

“… Bir yanda eski akademik ekol var, çoğu kez tiksindirici, zorba, her türlü iğrençliğin bir araya geldiği bir yer; her türlü ön yargıyı, köhne toplum değerlerini çelikten bir zırh gibi üstlerine geçirmiş adamlar. Bu adamlar işin başında oldular mı mevkileri de ona göre dağıtıyorlar, geliştirdikleri bürokratik bir sistem sayesinde kendi gözdelerine iyi yerler vermek, başkalarını dışarda tutmak hesabına düşüyorlar, Belli olan şu ki, bu konulardaki körlüklerinin günün birinde açık görüşlülüğe dönüşebilme ihtimali hiç yok. Durum böyle olunca, onlarla aynı görüşte olmayan, tüm yüreği, tüm ruhuyla, tüm toparlayabildiği __kızgınlığıyla onlara karşı çıkan kişinin işlerinin kötü gitmesi olağan.”

 

“…Şimdi işsiz olmamın, yıllardır bana iş verilmemesinin nedeni, kendileri gibi düşünenlere iş vermeyi yeğ tutan o beylerden daha başka düşüncelere sahip olmam sadece.”

Demek ki neymiş canlar; tarihin laneti tekerrürmüş. Ne kadar benzer durumlar değil mi? Hatırlatayım, yıl 1880! O günden bugüne her şey değişmiş ama aslında hiçbir şey dönüşmemiş.

Tüm kitabı analiz edip sizin için tadını kaçırmayacağım. Her bir mektup Van Gogh’u, hayatı ve kendimizi anlamak adına bir anahtar. Bu anahtarları adım adım keşfetmek bir taraftan karanlık bir yalnızlık aynı zamanda bir o kadar da muazzam bir aynılık hissinin keyfini yaşatacak sizlere.

Çok da derin düşünmeyin üstüne. Van Gogh’un da dediği gibi;

“Aydınlığı özgürlüğü ara, yaşamın kötülükleri üstüne fazla derinden kafa yorma.”

Keşke kendi tavsiyesine uyabilseydi de olmasaydı sonu böyle.

Olmasın sonumuz böyle.

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!