Şefkatli liderlik, kökleri bizim kültürümüzde olan bir anlayıştır. Büyükbaba ve büyükannelerle büyüyen bir medeniyetin mirasından gelir. Hz. Peygamber’in “Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz” hadisi, liderliğin özüne şefkat ve sorumluluğu birlikte yerleştirir (Baltaş, Şefkatli Liderlik). Mevlânâ’dan Hacı Bektaş-ı Velî’ye uzanan Anadolu irfanı, liderliğin özünü “korumak, gözetmek, anlamak ve büyütmek” eylemleriyle tanımlar. Bugün bu anlayışı Z kuşağının dönüşen değerleriyle buluşturmak gerekiyor. Yeni kuşak, adanmışlık yerine anlam arıyor. Bağlılık, ancak güven ve şefkatle doğabiliyor.
Prof. Zuhal Baltaş’ın ifadesiyle, “İnsan odaklı liderlik, çalışan ve kurum dengesini kuran yeni bir etik anlayıştır” (İnsan Odaklı Liderlik, Baltaş Bilgievi, 2024). Bu denge, sadece hedeflere değil, duygulara da kulak vermeyi gerektirir. Şefkatli lider, veriyi okuduğu kadar insanı da okur; rakamlarla değil, ilişkilerle güven inşa eder. Çalışanın gözündeki tereddüdü fark eder, sessizliğin içindeki sinyali duyar.
Waternet örneğinde olduğu gibi: “Çalışanlarımızın omzuna dokunmadan işleri omuzlamamız mümkün değildir” (İnsan Odaklı Liderlik, Beliz Erzurumluoğlu, 2024).
Ancak şefkat, sınırların kalktığı bir gevşeklik değildir. Bilge lider sezgileriyle fark eder: Karşısındaki kişinin enerjisinin ardındaki niyeti. Fazla empati disiplini eritir; fazla mesafe bağı koparır.Bu dengeyi korumak, modern yöneticiliğin en büyük sınavıdır.
Artık kurumların sürdürülebilirliği finansal göstergelerle değil, kültürel dayanıklılıkla ölçülüyor. Etik, değerler ve kültür; şefkatli liderliğin üç temel direğidir.
Bu üç direk, kurumların sadece büyümesini değil, olgunlaşmasını da sağlar.
İnsan odaklı bir liderin dokunuşu, bir stratejiyi değiştirmenin ötesinde bir iklim yaratır: güven iklimi.