Pencereleri, kapıları aç, biraz etle balık pişir, bulabildiğin en iri kaplumbağalardan al, varsın yabancılar gelip buldukları her köşeye serilsinler, gül fidanlarının dibine işesinler, canları kaç sefer çekiyorsa o kadar tıkınsınlar, çizmeleriyle her yanı lekeleyip çamurlasınlar, bize de ne yapmak isterlerse yapsınlar, ancak böylelikle mahvolmayı durdurabiliriz.
Birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk. Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor. O yüzden değil mi içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız? “Anlatsam mı, anlatmasam mı?” kararsızlığımız. “Bu sevgi beni acıtır mı?” kuşkularımız.
17 ne kadar anlamlı
ne kitapti be mubarek.