Büyük Hata: 12 Maddeyle Günün Geç Saatlerinde Önemli Kararlar Almanın Tehlikesi

Çoğu insanın yanlış yaptığı şey, neyi nasıl yapacağına gereğinden fazla odaklanıp, 'ne zaman' yapacağının muazzam etkisini es geçmek. 

Harvard Business Review'da yayınlanan yakın tarihli bir araştırmaya göre, karar verip uygulayacağımız zaman diliminin hem kararlarımız, hem de performansımız üzerindeki etkisi büyük; ve bu nedenle de, gerek iş, gerekse özel yaşamla ilgili kararlar verirken saatler bir hayli önem kazanmakta. Nasıl mı?

Sıradan bir günde, saatler ilerledikçe kişinin mental kaynakları erozyona uğramaya başlıyor.

Yani günün çok stresli ve yoğun olmasına gerek yok. 

Araştırmadan çıkan sonuca göre beyin her saatte giderek daha fazla yorulup daha yavaş ve düşük performans gösteriyor. Bilişsel yorgunluk diye tanımlanan bu durum, işte bu şekilde, beyni günün her saatinde aynı performansı  göstermeye zorlamak durumunda kaldığımız için oluşuyor.

Çok basit değil mi? Üstelik hiç de şaşırtıcı değil.

Ama bunu teoride gayet iyi bildiğimiz halde, pek çok insan kararlarını alırken ve tercihlerini yaparken bu çok önemli gerçeği sıklıkla görmezden geliyor; hesaba katmıyor.

Bilişsel yorgunluğun ısrarcı biçimde devam ettirilmesinin tükenmişlik sendromuna yol açtığını başka araştırmalardan da biliyoruz.

Bunun yanı sıra dikkat dağınıklığında artış, bilgiyi işleme becerilerinde düşüş ve motivasyon kaybını da beraberinde getiriyor; bu da tamam. 

Bilmediğimiz şey ise, bu durumun kişinin karar, yargı ve tercihlerinin kalitesi üzerinde yaptığı korkutucu derecede bozucu etki...

Bilim insanları, kararların alındığı saatlerin insan hayatında ne kadar kritik olduğunu tam da yerinde tespit etmişler:

Mahkeme salonu.

Shai Danziger, Jonathan Levav ve Liora Avnaim-Pesso tarafından yürütülen bu gözlem çalışmasında, tam 1.112 hakim ve jüri üyesi analiz edilmiş.

Sonuç biraz ürkütücü.

Gün içerisinde çeşitli davalar üst üste ilerledikçe, sanık lehine verilen kararlarda, veya davalı tarafın avukatının isteklerine olumlu cevap verme oranında gözle

görülür düşme gözlemlenmiş.

Daha spesifik olursak, sabah saatlerinde %65 dolaylarında bir ortalamayla seyreden lehte kararlar, gün ilerledikçe artan bir ivmeyle hepsinde düşmüş.

Öğle yemeği molasından hemen önce görülen davalarda ise, lehte karar verme oranı neredeyse sıfır olmuş.

Yemekten sonraki oturumlarda ise, sabahki trend aynen devam etmiş: Yüksek başlayıp giderek düşüşe geçmek.

Bunu ürkütücü kılan ise, aynı davalar farklı saatlerde görülse, farklı kararlara bağlanabilme ihtimali.

Sanık sandalyesinde oturduğunuzu düşünsenize?

Bir başka ilginç bulgu da, hakimlerin ve jüri üyelerinin, bilişsel yorgunluk durumlarının verdikleri kararlarda fazlasıyla etkili olduğunun farkında olmaması. 

Halbuki dikkatli ve doğru bir muhakeme için zihnin ya dinç olması gerekiyor; ya da öğle yemeği molası gibi, ara vererek kendini tekrardan şarj etmesi gerekiyor.

Aynı bulgular, başka alanlarda yapılan deneylerle de gözlenip desteklenmiş.

Müşterilerin, alışveriş yaptıkları saatlere göre sergilediği farklı satın alma davranışları; ve hatta doktorların reçetelerini yazma biçimleri.  

Buna göre, doktorlar gün içinde saatler ilerledikçe bir parça daha kolaya kaçarak gereksiz yere antibiyotik yazmaya meylediyor. Aynı durum fizik tedavi uzmanlarında da görülmüş. Erken saatlerdeki daha aktiviteye dayalı tedaviler, günün sonuna doğru yerini ilaç verilmesine bırakmış. 

Gün içerisinde yaşadıkları aşırı yoğunluktan, doktorların akşama doğru nasıl bir bilişsel yorgunluk içinde kalacağını tahmin etmek hiç zor değil. Verdikleri kararlarsa hastaları için düşünün ki ne kadar önemli.

Tüm bu bulgular bir araya getirildiğinde çıkan sonuç:

Ne iş yaparsak yapalım; hatta henüz öğrenci dahi olsak, gün içerisinde peş peşe sayısız karar vermek durumunda kalıyoruz. Ve saatler ilerledikçe, kararlarımızın kalitesi ciddi oranda düşüyor; basite kaçmaya meylediyoruz ve hatta bariz kötü kararlar alıyoruz.

Saatler yalnızca kararlarımızda değil, performansımızda da direkt olarak etkili.

Danimarka Ulusal Sosyal Araştırma Merkezinden Hans Henrik Sievertsen ve Kopenhag Üniversitesinden Marco Piovesan'ın araştırması ise, öğrencilere uygulanan sınav ve testlerin günün değişik saatlerinde, öğrencilerin başarı ve performanslarında nasıl bir değişim yarattığını gözlemlemek yönünde. Elbette bulgular yine tamamen aynı yönde.

Bu da bizleri, karar verip aksiyon alırken molaların önemi noktasına getiriyor.

Ne olursa olsun, ne kadar yoğun olursak olalım (hatta tam da bu sebeple), işimizi yaparken yalnızca öğle tatiliyle yetinmeyip daha sık mola vermeye, ve beynin kendisini tekrardan şarj edebilmesine olanak tanımaya çalışmamız gerekiyor.

Bunu kısa bir yürüyüş, 5 dakika açık camın önünde derin derin soluk alıp vermek, kısacık da olsa meditasyon yapmak biçiminde gerçekleştirebiliriz; veya beyninizi toplamanıza yardımcı olduğunu bildiğiniz her ne varsa.

Görüldüğü gibi, işimiz ve hayatımızla ilgili kararları günün geç, beynin yorgun olduğu saatlere bırakmak iyi bir fikir değil.

İster yapılacaklar listesini sıraya koyarken olsun, ister işimizle ilgisi olmayan özel bir konuda karar verirken olsun; aldığınız tüm kararlarda; veya birisi sizin hakkınızda bir karar verecekken, bilişsel yorgunluk parametresini mutlaka hesaba katmanızda fayda var.

(Bir de doktor randevularınızı sabah saatlerinde almanızda😊)

Popüler İçerikler

Acun Ilıcalı Futbol Yatırımlarına Devam Ediyor: Yeni Takımı Slovenya'dan
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
Mike Tyson Kaybetti: Tarihi Mike Tyson - Jake Paul Maçında Neler Oldu?
YORUMLAR
26.06.2016

insan bir ted mosby'nin fotoğrafını koyardı demi

26.06.2016

https://img-s1.onedio.com/id-5404d27c85a528822ba1c682/rev-0/w-635/listing/f-jpg-webp/s-ee3abf821cb5d2e8072dd4e86fc1512c1a81ba85.webp

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ