Ekonomistler Anlattı: Türkiye'nin Büyümesinde Hangi Sorunlar Var?

Ekonomilerin büyümesi sağlıklı ve gereklidir ama insan vücudu gibi düşünülürse kilo almak da bir büyümedir ancak fazlası sağlığa zarar verebilir.

Ekonomistler Türkiye büyümesi açıklandığından bu yana içinde bulunulan ekonomik konjonktüre yönelik yaptıkları yorumlarda bunun çok sağlıklı bir görünüm olmadığının altını çizmeye çalışıyorlar. Büyümeye kimse karşı değil ama bunu eşit dağılımlı ve sağlıklı olması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Türkiye 2021 yılında yüzde 11 büyüdü ama enflasyon halka bu büyümeyi hissettirmiyor. Peki ne yapmalı? Korkut Boratav ve Fatih Özatay anlatıyor.

Türkiye bu kadar büyüdüyse sokaklarda neden tepki var?

İktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav, Türkiye ekonomisinin son beş yılda salgına ve döviz krizlerine rağmen yıllık yüzde 4’lük bir ortalamayla büyüdüğünü anlatarak “Eğer bu kadar büyüdüyse sokaklar niçin tepkilerle doldu. Neden işçiler sokaklara indi. Bu tempoda bir büyümeye refakat eden mutlak yoksullaşma, gelirleri aşan enflasyon, işsizlik, istihdamdan kopma, ücret payındaki erime, diplomalı işsizler nasıl açıklanabilir” diye sordu.

Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminin, Rusya-Ukrayna savaşına kadar Saray’ın beklentileri doğrultunda gittiğine işaret eden Boratav,Savaş iktidarın beklentilerini çökertiyor. Batı’nın Rusya üzerinde yaptırımları sürerse, Rus ekonomisi ve tüm enerji piyasaları o dalgadan etkilendikçe KKM’nin bir seçim yöntemi olarak iktidarın işine yarayacağı da şüphelidir” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet'ten Şehriban Kılıç'a konuşan ünlü ekonomist, Türkiye’nin halk sınıfını daha fazla eziyete sürükleyecek bir IMF programına mahkûm olmaması gerektiğine dikkat çekti.

Türkiye ekonomisini bu noktaya getiren politikalar neler oldu?

2013’te Fed’in dış dünyaya likidite pompalaması frenlenince Türkiye’nin büyüme ivmesini sürükleyen dış kaynak akımları da yavaşladı. 2016 sonrasında ülke, sürekli seçim atmosferi içinde yönetildi. İktidar, 2019 yerel seçim yenilgilerinden sonra seçim psikozundan kopmadı. Dış kaynaklardaki durgunluğu iç talep pompalamasıyla telafi yoluna gitti. Bunu kamu maliyesi yoluyla değil finansal sistem üzerinden gerçekleştirdi. Merkez Bankası faizinin aşağıya çekilmesi; enflasyonun altında tutulması öncelik kazandı. Buna Saray iktidarının faiz takıntısı diyebiliriz.

Öte yandan düşük faizli kredi genişlemesinin ekonominin daralmasını frenlediği de doğrudur. Türkiye ekonomisi 2021’de yüzde 11 büyüdü. Buna göre 2016-2021 arasında Türkiye yüzde 4’e yakın bir tempoyla büyümüştür. Öte yandan dış açıkların artması ekonomiyi üç döviz krizine de sürükledi. Ağustos 2018 ve Kasım 2020 döviz krizlerini Merkez Bankası (TCMB) politika faizlerini sıçratarak durdurdu. Bu ayarlamaları kademeli faiz indirimleri izledi. 2021 Eylül-Aralık döneminde dört ay peş peşe indirilen politika faizleri sonunda patlak veren döviz krizi çok sert oldu. Saray’da birileri algıladı ki faiz takıntısı sürdükçe seçim kazanılamaz. Çünkü seçim konjonktürü yaklaşmıştır. Politika faizini bir kez daha sıçratarak bu krizi geçiştirmek risklidir.

Erken seçim iktidarın gündeminde mi?

Bir yıllık bir seçim takvimi gündemdedir. Aralıkta dövizdeki sıçrama ve enflasyonun tetiklenmesi çok sert oldu. Anlaşılan, Saray’da siyasal öncelik ağır basmıştır. Tekrar politika faizini yükseltme dışında döviz krizini geçiştirecek bir yöntem arandı. Çözüm, kur korumalı mevduat (KKM) oldu. Bu düzenleme sadece kısa dönem için tasarlandı. Seçim takvimiyle sınırlı; yani “atı alıp Üsküdar’ı geçinceye” kadar...

Bu yeni politika, Türkiye'yi seçime götürür mü? Döviz kurunda uygulamalar başarılı olur mu?

Rusya-Ukrayna savaşına kadar KKM, Saray’ın beklentileri doğrultusunda gidiyordu. Son döviz krizi yabancı sermaye çıkışlarından kaynaklanmamıştı. Eylül sonrasında yabancılar borsadan büyük oranda çıkmıştı. Likit varlıklarını reel olarak koruma arayışı içinde olan vatandaşlar ve şirketler ise dövize yöneldi. TL’den kaçış ve doların tırmanması bu nedenledir. Çare olarak getirilen KKM düzenlemesi, tasarruf sahiplerini döviz kayıplarına karşı güvenceye aldı. KKM’ye katılan şirketlere de çekici vergi imtiyazları verildi ve döviz talebi frenlendi. Dolar 13.50 lira civarında istikrar kazandı. Kısa vadede bu gelişmeleri destekleyen unsurlar da oldu. İhracat artışları cari işlem açığında belli bir rahatlama sağladı. İlkbahar sonrasında turizm akımının döviz kurunu istikrarda tutması umuluyordu. Dolar fiyatlarında istikrar enflasyonu da frenleyecektir. Ortaya çıkan istikrar görüntüsü, Saray’ı sonbahar sonrasında erken seçime götürebilirdi.

Türkiye büyüyor ama işsizlik, yoksulluk da artıyor bu nasıl açıklanır? Gelir dağılımı kimin aleyhine oldu?

Evet, temel soru budur: Ekonomi büyürken bugünkü huzursuzluk nereden kaynaklanıyor? Covid-19 döneminde ekonomisi küçülmeye girmeyen nadir ülkelerden biri ülkemizdir. 2021’de Türkiye ekonomisi yüzde 11 büyüdü. O zaman sokaklar niçin tepkilerle doldu. Neden işçiler sokaklara indi. Yakılan elektrik faturaları neden? Türkiye ekonomisi son beş yılda salgına ve döviz krizlerine rağmen yıllık yüzde 4’lük bir ortalama ile büyümüş olacaktır. Bu tempoda bir büyümeye refakat eden mutlak yoksullaşma, gelirleri aşan enflasyon, işsizlik, istihdamdan kopma, reel ücretlerde erime, diplomalı işsizler nasıl açıklanabilir? Tek bir yanıt var: Türkiye son beş yılda iktisat tarihi boyunca benzerine hiç rastlamadığımız bir bölüşüm şokuyla karşılaştı.

Son beş yılın milli gelir verilerine göre ücretlilerin net hasıladan aldığı pay 6.2 puan eridi. Demek ki ekonomi büyürken Türkiye’nin emekçi halkı mutlak yoksulluğa sürüklendi. Tüm emekçi katmanlar, işçi sınıfını, küçük esnaf ve köylüyü içine alan büyük bir kitle, gelir kayıpları yaşadı.

Rusya-Ukrayna savaşı nelere yol açar?

Evet, bu beklentiler şimdi çöküyor. Rusya-Ukrayna savaşı KKM düzenlemesinin bir seçim politikası olarak kullanımını önleyecek bir şok yarattı. Dünya piyasaları olumsuz etkileniyor. Petrol ve doğalgaz fiyatları fırladı. Petrol ve enerjideki ani artış Türkiye’de cari işlem dengesini bozacak. Rusya ve Ukrayna ile dış ticaret ve turizm ilişkilerimiz çok güçlü. Bunlar da olumsuz etkilenecektir. KKM’nin orta dönemde yürümeyeceği hususunda tüm iktisatçılar esasen fikir birliği içindeydik. Rusya-Ukrayna şoku kısa dönem için de başarı şansını yok ediyor. ABD ve Batı’nın Rusya üzerinde yaptırımları sürerse ve Rus ekonomisi etkilendikçe KKM’nin bir seçim yöntemi olarak iktidarın işine yarayacağı şüphelidir.

KKM hazırlanırken dış şoklar hesaba katılmadı mı?

Bakan Nureddin Nebati’nin bu politikayı savunurken ileri sürdüğü, daha önce Saray’daki bazı iktisatçıların ortaya attığı ekonomik “model” tutarsızdır; ciddiye alınamaz. Birçok problemi çözecek sihirli bir anahtar gibi düşünülüyor. KKM tek başına cari açığa, kronik dış bağımlılığa son veriyor; enflasyonu aşağıya çekiyor; Türkiye’nin ani bir büyüme ivmesine yöneleceğini varsayıyor. Kısa, orta ve uzun dönemlerde birbiriyle tutarsız, bazen karşıt değişkenleri bir araya getiren bu senaryo, ekonomik mantıktan, bütünlükten yoksundur. KKM düzenlemesi sadece bir seçim takvimi ile sınırlıydı; o çerçeve içinde işe yarayabilirdi. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bu beklentiyi çökertti.

Ekonomide politika değişmezse vatandaşı nasıl günler bekliyor? Yoksullaşma, mağduriyet artacak mı? Ciddi kemer sıkma ve IMF programı yolda mı?

İktisat politikası gündeminde radikal bir perspektif değişikliği olmazsa yakın gelecekte Türkiye, kemer sıkma unsurları içeren bir istikrar programına mahkûm görünmektedir.

AKP sonrası iktidarın sola açık bir perspektifi olmazsa bugünkü toplumsal bunalımın mağdurları, ağır kemer sıkma yöntemleri içeren bir IMF programına da mahkûm olacaktır. Türkiye’de demokratikleşme, neoliberal seçenekler içinde arızalı kalır. Sol seçenek, sermayenin tahakkümü ve dış bağımlılık cenderesinden çıkış arayan bir büyük, radikal onarım arayışıdır. Bunun çerçevesi, somut hedefleri, araçları, iktisat politikası gündeminin içinde, hatta tam merkezinde yer almalıdır.

Ekonomik sorunlar varken iktidar seçimi kazanır mı?

Bölüşüm karşıtlıkları seçim platformuna taşınabilirse iktidar seçim kazanamaz. Bunun için mağdurların seçmene dönüşmesi gerek. Son yıllarda gelir kaybına ve yoksulluğa mahkûm edilen insanlar, güvenceden yoksun işçiler, borç batağına sürüklenen çiftçiler, evlerine kapanan gençler, diplomalı işsizler, faturalarını yakanlar, asgari ücret, emekli zammı iki ayda eriyenler seçmen olarak sandığa taşınacak mı? Muhalefet seçim kampanyasını bir sınıf mücadelesine dönüştürecek mi? Toplumsal bunalımın mağdurlarına, yani doğrudan halk sınıflarına, “mağduriyetlerin sınıfsal kaynağı” anlatılacak mı? Sonuç, bu sorulara bağlıdır.

Büyüme oranındaki sorun ne?

Eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı ve Ekonomist Fatih Özatay, 2021 yılında Türkiye ekonomisinin yüzde 11 büyümesini değerlendirdi. Özatay, Türkiye'nin işgücü, işgücü beceri düzeyi, fiziki sermaye stoku ve kalitesi ile teknoloji düzeyinin oluşturduğu potansiyel büyümesinin yüzde 4,7 olduğunu, bu değerin üzerindeki her büyümenin sorun yaratacağını ifade etti. Özatay 'Potansiyelinin belirgin biçimde üzerine çıkan bir büyüme oranı sorun. Enflasyonu yükseltir, daha fazla aramalı ve yatırım malı ithalatı nedeniyle cari işlemler açığını artırır. Bu da daha fazla dış borç demek' ifadelerini kullandı. Özatay, Yetkin Report'taki yazısında söz konusu büyüme oranının 2022'de sürdürülebilir olmadığını ifade ederek, özellikle kur artışının büyüme üzerinde olumsuz etki yaratacağını belirtti.

Yüksek enflasyon alım gücünü aşağıya çekiyor: Büyüme açısından olumsuz

Özatay büyümeye ilişkin riskleri şöyle sıraladı:

  • Yüzde 11’lik büyümeden sonra zaten potansiyeline doğru düşmesi beklenir büyümenin.

  • Faiz-risk-kur-enflasyon: Birbirleri ile tutarlı değil.

  • Yüksek enflasyon alım gücünü aşağıya çekiyor: Büyüme açısından olumsuz.

  • Kur sıçrarsa hem enflasyonu yükselterek hem de bilançoları bozarak büyüme oranımızı bayağı aşağıya çeker.

  • Kuru sıçratabilecek gelişmeler yaşanıyor.

  • Savaşın nasıl evirileceği ve de Fed'in faiz politikası bizim elimizde değil. __Ama şu elimizde: Kuru sıçratacak politikalardan uzak durmalıyız. Yani, düşecek büyüme oranımızı suni olarak yükseltmeye çabalamamalıyız. Zira böyle bir politika bir yandan ithalatı yükselterek cari açığı artırır diğer yandan riskimizi yükseltir. İlki daha yüksek döviz talebi, ikincisi ise daha az döviz arzı demek.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir...

Bloomberg'den Erdoğan Analizi: Ekonomik Büyümeye İhtiyacı Var!
Öncelikle Ekonomik Büyüme Diyarı Türkiye'den Selamlar: Türkiye Büyüyor Ama Hissediyor muyuz?
Kriz Kahini Uyardı: Bu Sefer Hem Enflasyon Hem İşsizlik Vuracak!
Fitch, Türk Bankalarını Uyardı: Hangi Riskler Yükselişte?
Gösterge Kabul Ediliyor: Öncü Verilere Göre İstanbul'da Enflasyonun Yükselişi Sürüyor!

Popüler İçerikler

Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!