Bursaspor'un Porto'dan kiraladığı Portekizli, yeşil-beyazlı takımın Batalla hasretini kısa sürede sona erdirdi. 24 yaşındaki yıldız, oyunu okumadaki zekâsı ve bitirici paslarıyla sivrilirken, 'Benim işim asist yapabilmek ve hatta oyunun sıkıştığı, kimsenin ofansif bir çözüm bulamadığı zamanlarda sorumluluk alıp orada anahtar görevi görmek. Savunmaları açmak çok hoşuma gidiyor' diyor.
Türkiye Futbol Federasyonu'na röportaj veren Josue, Bursa'daki günlerini ve gelecek planlarını anlattı.
Seni yakından tanıyabilir miyiz?
Kendimi bir kelimeyle anlatmam gerekirse 'sakin' olarak tanımlayabilirim. Çünkü genelde evimden dışarı çıkmayı pek sevmem. Sadece ailemle dışarıda yemek yemeğe karar verirsek o zaman çıkarız. Ailemle vakit geçirmeyi çok önemsiyorum. Takımla yaptığımız seyahatler ve kampların yoğunluğu nedeniyle ailemle geçirdiğim vakitler benim için çok daha önemli hâle geliyor.
Bursaspor'a transferin nasıl gerçekleşti?
Açıkçası transferim bir gün içerisinde gerçekleşti. Başlangıçta Lazio ve Napoli gibi İtalyan kulüplerinden teklifler vardı. Ama ben daha çekişmeli bir ligde oynamak istedim. Porto kulübünde çalışan ve benim için çok önemli bir insan olan Gökhan Bozkurt, şu anda teknik direktörüm olan Şenol Güneş'i de çok iyi tanıyan biri. Şenol Hocayla görüşmesi sırasında 'Aradığınız kan bu' demiş. Hocamız da videolarımı izlemiş. Aynı gün içerisinde beni istediğini belirttikten sonra transferimin gerçekleşmesi için gerekli işlemler yapılmaya başlandı. Arada Eskişehirspor'dan da bir teklif gelmişti. Fakat diğer Portekizli arkadaşlarımla konuştuğumda Bursa'nın benim için daha iyi bir seçenek olacağını söylediler. Ben de tercihimi Bursaspor'dan yana kullandım.
Bursaspor'u tercih etmendeki en önemli etkenler neler oldu?
Öncelikle Portekiz'den dışarı çıkmam gerektiğini hissettim. Başka bir ülkede oynamak ve böyle bir deneyim kazanmak istedim. Onun dışında Porto'daki profesyonellerle bazı fikir ayrılıkları yaşadık. Bana birkaç seçenek sundular fakat onların düşünceleriyle benimkiler çok örtüşmüyordu. Onların istediklerini yapmak istemedim. Eskişehirspor'dan da tam o dönem teklif gelmişti. Türkiye'yi çok fazla tanımıyordum. Arkadaşım Quaresma orada oynadığı için sadece Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ı biliyordum. Bursaspor'a transferim gündeme gelince Ricardo ile konuştum ve Türkiye ile ilgili bilgiler aldım. O da 'Kesinlikle gitmelisin, senin için çok güzel bir deneyim olacaktır' dedi. Eşim de Türkiye'ye gelmeye sıcak bakınca kararımı kesinleştirdim.
Türkiye'ye, Bursa'ya ve Türk futboluna adaptasyon sürecini tamamlayabildin mi?
Bu tarz transferler gerçekleştikten sonra adaptasyon sağlamanız gereken ilk kişiler kulüpteki çalışanlardır. Ben de bu ilişkileri hızlı kurduğumu düşünüyorum. Takıma ve kulübe adaptasyonumun iyi olduğunu söyleyebilirim. Buraya hızla alıştım ve kendimi onların arasında rahat hissedebiliyorum. Burası Portekiz'den çok da farklı değil. Sadece yemek konusunda belli farklılıklar var beni zorlayan. Ama bu da beklediğim bir şeydi. Bazı şeylerin farklı olması gerekiyor zaten… Futbol ve lige adaptasyon anlamında da Portekiz biraz daha taktiksel bir lig. Oyuncular oyunu düşünerek oynuyor. Burada daha fazla tutkunun ve ruhun ön plana çıktığını görüyoruz. Herkes tutkusunu oyunun her saniyesinde göstermeye çalışıyor. Bu da devamlı ileri geri giden ve çok hızlı değişen dinamiklere sahip bir oyun çıkartıyor ortaya. Şampiyon oluruz diyemiyorum ama kadro kalitesine, oyun zekâmıza baktığınız zaman bu takımın üst sıralarda olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu sezon Bursaspor'da kiralık olarak forma giyeceksin. Gelecek planların neler? Burada kalmayı düşünüyor musun?
Önümüzde uzunca bir süre var. Zaman bize ne gösterecek, kulüp benim burada kalmam hakkında ne düşünecek bilemiyorum. Burada geçirdiğim günler ve edindiğim tecrübeye dayanarak şunu söyleyebilirim ki, kiralık sözleşmemin sonunda da Bursaspor'da kalmaya devam edersem gerçekten çok mutlu olacağım. Kalmayı çok istiyorum. Porto ile 2 sezon daha kontratım var ama dönmek istemiyorum açıkçası. Eğer bu sürecin sonucunda burada kalmamla ilgili bir karar verilir ve bu karar bana da uyacak bir şekilde olursa gerçekten büyük mutluluk duyacağım. Çünkü burada her şey şu ana kadar çok güzel görünüyor.
Bu kadar kısa sürede bu derecede uyum sağlayan futbolcu azdır sanıyorum…
Tabiî bu sadece adaptasyonla mı ilgili bilmiyorum. Benim için en önemli etkenlerden ikisini size söyleyeyim;başkanımızın ve hocamızın bana olan güveni. Sorumluluğum da artıyor böylelikle… Birisi yönetim kısmının en tepesindeki isim, biri de kulübün teknik tarafının en tepesindeki kişi… Bu insanlar size gerekli güveni gösterdiğinde ve yaratıcılığınızı ortaya çıkarabileceğiniz rahat ortamı verdiklerinde sizin de adapte olmamanız için bir sebep kalmıyor.
Şimdiki takım arkadaşın Belluschi de Porto'da oynadı ve UEFA Kupası kazandı. Bursaspor'da onunla birlikte oynamak senin için ne ifade ediyor?
Belluschi ile aynı antrenmanlara zaman zaman katılmıştık ama ben onun döneminde Paços de Ferreira'ya kiralık olarak gönderilmiş genç bir oyuncuydum. Dolayısıyla daha çok karşılıklı oynadık. Ama tabiî ki ona çok büyük bir saygım var. UEFA Kupası'nı kazandıkları dönemde, bence o dönemin dünyadaki en iyi orta saha üçlüsü olarak nitelendirilebilirler. Şu anda Manchester City formasını giyen Fernandoile Joao Moutinhove Belluschi gerçekten çok yaratıcı ve oyunu domine eden bir orta sahaydı. Ben de hep onları örnek aldım ve bu gözle baktım. Bugün kendisiyle takım arkadaşıyız. Bütün takım arkadaşlarımla saha içinde çok iyi anlaşıyoruz ama Fernando Belluschi'nin benim oyunumu en iyi anlayan oyuncu olduğunu düşünüyorum.
Kendi futbolunu nasıl tanımlarsın?
Savunmayı çok fazla sevmiyorum. Ama görevim genelde defansla orta saha arasında topa sahip olup oradan oyunu kurmak. Çok gole dönük bir oyuncu olduğumu düşünmüyorum. Benim işim önümde oynayan takım arkadaşlarımın daha rahat gol atabilecekleri son pasları verebilmek. Asistleri yapabilmek ve hatta oyunun sıkıştığı, kimsenin ofansif bir çözüm bulamadığı zamanlarda sorumluluk alıp orada anahtar görevi görmek. Savunmaları açmak çok hoşuma gidiyor.
Oyunu yönlendirmeyi seven bir karaktere sahip olduğunun altını çiziyorsun… Peki buna paralel olarak takımın ofansif gücü hakkında ne düşünüyorsun?
Çok farklı tiplerde oyunculara sahibiz. En öne çıkanlardan bahsetmem gerekirse mesela Ozan İpek, çizgiye inmeyi seven ve içeri girecek arkadaşlarına 'Al da at' dercesine ortalar kesebilen bir oyuncu. Çok yetenekli ve oyunu anlayabiliyor. Çok enteresan bir tekniği var. Volkan da aynı zamanda çizgiye inebiliyor ama o daha çok topla içeri girmeyi seviyor. Küçük ama hızlı adımlarıyla ikiye birler yaparak penetre etmeyi seviyor. Fernandao zaten bugüne kadar oynadığım hiçbir santrfora benzemiyor. Hem çok uzun boylu, çok mücadeleci bir oyuncu hem topu alıp size servis edebiliyor; onun dışında savunma arkasına atılan toplara da etkili bir şekilde koşup bitiriciliğini kullanabiliyor. Her gün biraz daha iyi anlıyorum onların oyununu. Her antrenman her maç birbirimize alışmamız için, onların hareketlerini öngörebilmem adına biraz daha fikir veriyor bana. Gün geçtikçe uyumumuzun daha da yükseleceğini düşünüyorum.
En büyük çıkışı yaptığın teknik adam Paulo Fonseca sende ne gibi izler bıraktı?
Benim için dünyanın en iyisi… Her şeyden önce oyuncularla kurduğu ilişki çok dengeli... Paulo bizim için hocadan çok arkadaştır. Ama oyuncuların saygı çizgisini de hiçbir zaman bozmasına izin vermez. Oyuncuların ne tarz antrenmanlardan hoşlandığını bilir, dinlemeyi iyi bilen bir insandır. En büyük özelliği bence bu… Çok kısıtlı bir kadro ve bütçeyle Portekiz liginde hiç kimsenin beklemediği bir başarı elde etti; Paços de Ferreira'yı üçüncü yaparak Şampiyonlar Ligi'ne götürdü. Kariyerimde yükseldiğim ve kendimi iyi hissettiğim dönemler vardı Paulo'dan önce. Ama onunla olan dönemler gerçekten en iz bırakan dönemlerimdi diyebilirim.
Hâlâ görüşüyor musunuz?
Paços de Ferreira'da devam ediyor. Oradan ayrılırken benim de devam etmemi istiyorlardı. Ama ben başka bir seviyede oynamak istiyordum artık. Dolayısıyla biraz kırgınlık oldu. Ancak aramızdaki bu ufak-tefek şeyler benim onun hakkındaki düşüncelerimi değiştirmedi. Portekiz'e döndüğüm zaman görüşeceğiz, oturup konuşacağız tabiî ki…
Millî Takım'ı dünya üçüncüsü yapmış, Türkiye'nin en önemli teknik adamlarından biriyle çalışıyorsun. Şenol Güneş'in çalışma şeklini, teknik ve taktik anlayışını, futbolcularla iletişimini nasıl buluyorsun?
Gelmeden önce çok fazla bilgim yoktu hocamızın geçmişiyle alâkalı. Ama Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli teknik direktörlerden biri olduğunu biliyordum. Fakat geldikten sonra farkını gördüm. Şenol Güneş bugüne kadar çalıştığım hiçbir teknik direktöre benzemiyor. Gerçekten çok farklı bir tarzı var. Oyuncularla çok sakin ve dingin bir iletişimi var. 'Her yerde ben olayım, her şeyi ben kontrol edeyim' gibi bir durumu da yok. Ekibini çok teknik bir şekilde kullanıyor, sorumluluğu paylaştırıyor. Onlara güvenini her alanda belli ediyor. Bence en büyük özelliği çalıştığı insanlara güven aşılayabilmesi. Bunu hem teknik ekibinden görüyoruz hem de benimle ilk geldiğimde olan görüşmesinden de biliyorum. Etrafındaki insanların en iyi şekilde performans verebilmesi adına her şeyi yapıyor. Taktiksel olarak baktığımızda bence doğru bir futbol oynatmaya çalışıyor. Tabiî bu tarz konular biraz da sonuçlarla alâkalıdır. İnsanlar sonuçlar iyi gitmediği zaman mutlaka eleştiri yapacaktır. Ama bence doğru bir oyun oynamaya çalışıyoruz.
Kulübü ve tesisleri nasıl buldun?
Bursaspor'un tarihini, başarılarını açıp okuyabiliyorsunuz bir yerlerden. Kulüp olarak da belli bir seviyede olduğunu biliyordum ama böyle bir tesis, böyle bir kulüp beklemiyordum. Gerçekten çok oturmuş bir tesis ve iki tane her an hazır sahamız var. Kulüpte bir oyuncunun isteyebileceği her şey mevcut. Odalar gerçekten çok güzel. Portekiz'de sadece Porto, Benfica ve Sporting Lizbon'un böyle imkânları var. Bragada eh, buna benzer belki… Ama kesinlikle bu kadar değil. Dolayısıyla çalışma ortamı çok uygun. Evet, iyi bir kulüp bekliyordum ama gördüklerim beni şaşırttı. Çok daha fazlası olduğunu gördüm.
Süper Lig'i Portekiz Ligi ile kıyasladığında ne gibi farklılıklar ortaya çıkıyor?
Öncelikle Türkiye'de çok fazla gol oluyor. Portekiz Ligi şuan çok kısır geçen bir lig hâline dönüştü. Portekiz'de oyun biraz daha stabil, daha çok zekâ ile oynanmaya çalışılıyor. Burada iki takımın birbirine gerçekleştirdiği kontrataklar ve hızlı hücumlar çok önemli. Burada gördüğüm şu da var, yenemeyeceğin takım yok… Her takım yenilebiliyor. Bir de burada büyük takım, küçük takım ayırımı var. Büyük takım, küçük takıma 'Nasılsa yenerim' gözüyle bakıp öyle sahaya çıkıyor. Ama bunu Portekiz'de asla göremezsiniz. Her takım birbirine aynı ciddiyetle bakar. Orada bir takım diğerini önemsemek zorunda, yoksa sıkıntı yaşar.
Millî takım hedeflerinden bahseder misin?
Zaten aday adayıyım. Geniş kadroda varım. Geçen sezon sonlarında birkaç maç kaçırmıştım. Dünya Kupası kadrosuna seçilmememin en önemli nedeni buydu. Sakatlık yaşamıştım. Ancak bu şekilde oynamaya devam edersem, bundan sonraki maçlar için çağırılacağımı düşünüyorum.
Futbol dışında izlemekten zevk aldığın, ilgilendiğin başka spor dalları var mı?
Basketboldan hoşlanırım. NBA seyretmeyi severim. LeBron James izlemekten çok zevk aldığım bir oyuncu. Dolayısıyla o hangi takıma gidiyorsa biraz oraya yoğunlaşıyorum. Ayrıca SuperBowl dedikleri Amerikan Futbol Ligi'nin son karşılaşması… Onu izlemeyi çok seviyorum, çünkü çok büyük bir şölen oluyor.
Maçlara çıkmadan önce bir uğurun var mı?
Hayattaki uğurum sanırım kızım… Kızım iyi olsun diye dua ederim sadece. Ailem yanımda. Olmasalar ölürdüm herhalde. Kızımsız asla…
Takımdan çok umutlusun. Bursaspor'u sezon sonunda nerede görüyorsun?
Açıkçası benim kafamda bir yer var. Takımın bu oyunuyla 'Biz şurada bitiririz' dediğim bir yer... Ama beklentileri yükseltmek istemiyorum. Hem de bazen bir şey olur, bazı değişkenler olur ve düşünceleriniz yerine gelmez. Net bir şey söyleyerek kimseyi sonrasında hayal kırıklığına da uğratmak istemiyorum. Ama herkes için sürpriz olacak bir yerde bitireceğimizi düşünüyorum. Kimsenin beklemediği bir yerde bitireceğiz ligi. Bunu söylemeliyim.
Bursaspor'un çok ateşli ve güçlü bir taraftar profili var. Onlara takımın yeni isimlerinden biri olarak neler söylemek istersin?
Her şeyden önemlisi takımın iyi gitmesi. Takım iyi gittiği zaman taraftarlarımız da desteklerini daha artıracaktır. Henüz geldiğimden beri kendi evimizde dolu tribünlere oynayamadım. Bu büyük bir eksiklik. Eğer mümkünse bizi yalnız bırakmasınlar. Onun dışında ben elimden gelenin en iyisini yapacağımın sözünü veriyorum. Bazen sonuçlar gelmez, bazen takım iyi olmaz ya da sonucu bulamazsınız. Ama niyetimizden hiçbir zaman şüpheleri olmasın. Ben ve takım arkadaşlarım her zaman en iyisini deneyeceğiz.
Eurosport