İlk hoş karşılanmama, doğal doğum yerine sezaryen doğum tercihim ile başladı. Çok fena bir şey istemişim gibi tepkiler alıyordum klinik çalışanlarından sürekli. “Ama ben buna mecburum, planlı olması gereken bir doğum” açıklamalarım da nafileydi. Sonra ben genel anestezi istiyorum epidural değil dediğimde anestezi uzmanının kınayıcı bakışları ve ‘biz on beş yıldır genel anestezi ile çocuk doğurtmuyoruz, çok zararlı’ tepkisi sonucu boş vermiştim artık. Doğum sonrası yanımda refakatçi olarak annemi istediğimde yine kınama ve ‘biz burada size ve bebeğe bakıyoruz, annenize gerek yok’ söylemleri. “Peki İsviçre’m peki”.
Yalnız gerçekten o kadar rahat bir 6 gün geçirmiştim ki beni klinikten zorla çıkarmışlardı demek doğru olur. Kimlik çıkarılması için bana onaya geldiklerinde “Eşim yok gelince mi halledelim?” soruma “niye? burada annenin onayı yeterli” cevabını aldığımda “Yürü be İsviçre’m!” tezahüratını yapmıştım. :) İşte medeniyet. İşte her yerde herkesin eşit olma hali.
Meclisteki insanların çalışmaya bisiklet ile gittikleri bir ülkeden daha azını beklemek de ayıp olur bence. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri bence Lozan. Sanki bir masal şehri, gerçek değil. Her yer temiz, bakımlı, organik, sağlıklı. Herkes hayata saygılı. Çocuklu aileler için ideal yaşam alanı. O herkesin şikayet ettiği haftasonları dükkanlar kapalıymış, belirli bir saate kadar süt almadın mı yandın vs. yorumları evet, bu düzene ayak uydurmazsan doğru. Ama orada yaşayınca bir şekilde herkes kendini bu duruma adapte ediyor zaten. Sen gittiğin yere uyacaksın, orası sana değil. Expat’lık 101. Yoksa mutsuz olursun. Parti verince komşu şikayeti, polis gelmesi de doğru. Başımıza geldi. Olsun, artıları o kadar çok ki, bu eksiyi hiç önemsemem. Bir gün mutfaktaki musluk bozulduğu için eve gelen son derece temiz, parfüm kokulu, bembeyaz çoraplı, musluğun etrafı tamir olurken dizleriyle basacağı yerlere temiz bir örtü seren musluk tamircisi gerçekti, film karakteri değil. O zaman bizimle kalan annem olanlara inanamayıp “Kızım yanlış yerde doğmuşuz” demişti. :)
Lozan’dan, Birleşik Arap Emirlikleri / Dubai’ye tayin çıkınca içimde bir burukluk ile taşındım, Lozan’ı çok sevdiğim için. Ama şu anda Dubai’de yedinci senemize girdik - ki sürekli iki senede bir taşınan bizim için bu bir rekor - ve şikayet edemem. Ayıp olur. Çok tatlı arkadaşlarla tanıştım. Daha önce Malezya, Türkiye ve İsviçre’de aynı anda yaşadığımız arkadaşlarımız da geldiler buraya tesadüfen. Güzel bir ortama hızlıca giriş yaptık. Artık yaşadığımız 6. ülke olunca expat’lıkta prof.luk derecemle hemen kurdum hayatımızı.
Burası ülkemize hem fiziksel hem de kültürel olarak çok yakın. Dünyadaki tüm ülkelerdeki her şeyi bulmak mümkün. Markasından restoran zincirine, çok güvenli. Gecenin bir yarısı hiç endişe duymadan tek başınıza eve dönebilir, restoranda masada unuttuğunuz telefonu birkaç saat sonra döndüğünüzde bile aynı yerde bulursunuz. Daha önce hiçbir yerde olmadığı kadar karışık kültür ve insan bir arada. Kızlarımın okulunda doksandan fazla milliyetten öğrenci var, bu inanılmaz! Onların bu farklı kültürlerin yer aldığı, kimsenin birbirini yargılamadığı bir ortamda büyümeleri benim için çok değerli. Ve bu pandemi döneminde galiba en çok iyi ki buradaydım hissi önemli oldu benim için. En erken ve hızlı aşılanan ülkelerden birinde yer almak büyük lükstü. Dünyanın geri kalanına göre daha normal bir süreç geçirip, okulların da büyük önlemler ve gençleri de hızlıca aşılama politikası sayesinde açık kalabilmesiyle akıl sağlığımızı koruyabildik. Şimdiler de Expo ve bize göre kış (hava soğudu, 25 derecelerde artık dışarıda oturabiliyoruz), turistlere göre ılıman bir hava olduğu için çılgınca bir kalabalık olsa da biz kendi çevremizde Dubai’nin tadını çıkarmaya devam ediyoruz. Sizi de bekleriz.
Sevgiyle kalın!
Burcu DEMİRBAŞ