Burçak Yüce Yazio: Pavlov’un Köpeğiyle Schrödinger’in Kedisi Anlaşabilecek mi?

Baştan söyleyeyim burada Pavlov’un köpeği klasik fiziği, Schrödinger’in kedisi ise kuantum fiziğini temsil etmekte.

Bundan yaklaşık bir asır öncesine kadar klasik fizik yani Newton fiziği evreni anlamamız için büyük ölçüde yeterliydi. 

Yani yaklaşık 300 yıl kadar ortada ne bir problem vardı ne de bahsi geçen kedi…

Evet, çok uzun yıllar ışık hızının altındaki makroskobik olayları Newton’un hareket yasalarıyla çözüyorduk. Öyle ki bu yasalar yapılan hesapların keskinliğiyle neredeyse tapılacak kadar güvenliydi. Yani Tanrı inancı o zamanlar bilim insanlarınca yerini bilime bırakmıştı. Gezegenlerin binlerce yıl sonra bile alacağı konumlarının, güneş ve ayın ne zaman tutulacağının, sürtünmenin etkisiyle yolda ilerleyen bir aracın kaç metre sonra duracağının, enerjinin her zaman korunacağın bilindiği bir dünya gibi…

Hatta Newton’un etki tepki yasası çoğu psikolojik davranışlarımızın bile dayanağı olabilmekteydi.

Pavlov’un şartlı refleks çalışmalarını hatırlayalım. Yapılan deneyde köpeğin duyabileceği şekilde zil çalıyor, zilin çalmasının peşi sıra köpeğe et veriliyordu.

Bu etkiye karşı köpeğin verdiği tepki, her zil çalmasının ardından köpeğin ağzının sulanmaya başlamasıydı. 

Neden ve sonuçların birbiriyle bağlı olduğu nedensellik ilkesi için de her şey yolundaydı. Bilim insanlarınca bulunması gereken her şey bulunmuş, neredeyse çalışmalar sonlanmış, fizik bitmişti.

Böyle her şeyin önceden bilebildiği, öngörülebildiği bir evrende Tanrı gibi bilinmez bir güce ihtiyaç yoktu. 

Her şeyin önceden bilebildiği gözlenebilir, ölçülebilir, sürprizlere yer olmayan determinist bir dünya…

(Tam burada Laplace Şeytanı adlı yazımı okumanızı tavsiye ederim.)

Ta ki Einstein’ın görelilik ilkesine kadar…

Yani bu Einstein’ın ifadesiyle şu demekti:

“Newton üzgünüm …”

Çünkü ışık hızında hareket eden cisimlerde klasik fiziğin yerini Einstein’ın görelilik teorisi alıyordu. 

Zamanın hızdan ve kütleden etkilendiği, Merkür’ün yörüngesindeki yalpalanmayı açıklayan bir bakış açısı…

Hatta daha bilinen bir örnek verecek olursam, esnek bir kumaşın üzerine farklı ağırlıktaki topları koyduğumuzda kütlesi fazla olanın kumaşı daha çok esnetmesi gibi. Hülasa kütle çekiminin uzay zaman bükülmesine etkisi.

Tabi bilim camiası Newton fiziğini öyle benimsemişti ki pek çoğu uzun süre bu düşünceyi kabul etmedi. 

20. yüzyılın başlarındaysa yine klasik fizik atomaltı boyutta yetersiz kalmış, bilim insanları yeni arayışlara koyulmuştu.

Olasılıkların, belirsizliklerin, kesin ve keskin bakış açısının olamadığı ve nedensellik ilkesinin çöktüğü, DNA’nın yapısını ve işleyişini, atomların kararlılığını, üstün iletken ve akışkanların özelliklerini, kimyasal bağları daha iyi anlamamızı sağlayan, “Tanrı’nın ölmediği”  bir evren…

Kuantum evreni!

İşte Schrödinger’in kedisi de bu evrende ortaya çıkmıştı. Deneyi hatırlayalım mı?

Schrödinger bu deneyinde; bir kediyi, küçük bir şişe zehir ve radyoaktif bir kaynakla kapalı bir kutuya bırakıyordu. Bu radyoaktif maddenin bir saat içinde ışıma ihtimali ışımama ihtimaline eşitti. Eğer içerideki sensör radyoaktif ışıma algılarsa küçük şişeyi kıran mekanizma çalışıyor ve ortama salınan zehir kediyi öldürüyordu.  Süperpozisyona göre bir saatin sonunda kutunu içindeki kedinin canlı veya ölü olma ihtimali eşitti. Yani kutu açılana kadar olasılıklar hâkimdi. Çift yarık deneyinde gözlemci olmadığında ışığın dalga fonksiyonu gibi davrandığı durum. Ancak kutu açılıp gözlemlendiğinde bu durumlardan biri gerçek olacaktı.

Bu şu demekti:

Gözlemcinin etkisiyle olasılıklar yani dalga fonksiyonu çökerek yani süperpozisyon ortadan kalkarak ihtimal teke inecekti. Bu ise yine çift yarık deneyinden hatırladığımız kadarıyla ışığın gözlemcinin etkisiyle parçacık gibi davrandığı, olasılıkların olmadığı bir gerçeklikti.

Artık davranışı önceden tahmin edilemeyen, nesnelliğin yerini öznelliğin, nesnelerin yerini süreçlerin, eylemlerin yerini düşüncelerin aldığı, öngörülerin yanında belirsizliklerin egemen olduğu bir sistem ve o sistemin içinde yaşayan bir kedi!

Peki, farklı dünyalara ait bu köpek ve kedi sizce anlaşabilecek mi?

Yani klasik fizikle kuantum mekaniğini birleştiren, bilinen tüm fizik fenomenlerini bağlayan “Theory of everything” her şeyin teorisi bulunabilecek mi?

Zamanla göreceğiz...

Herkese çok sevgiler.

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
YORUMLAR

Teşekkürler bebar bilim

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ