Belki ödülü, yani cenneti kazanmak için iyi insan olma gayreti çıkarcı bir ilişki gibi gelse de bu cazip vaat bizlere alacağımız kararlarda yön veriyor.
Tıpkı cehennemden korunmak için günahlardan sakınmaya çabalamamız gibi.
Burada Allah rızasını verilecek nimetlerden üstün tutsak dahi cenneti düşündüklerinde mutlu olduğumuzu ve aklımızın bir köşesinde duruverdiğini dürüstçe itiraf etmeli.
Diyet yapıyoruz, kilo verince o bir dilim yaş pastayı gönül rahatlığıyla yiyebilmek için,
Dürüst oluyoruz, etrafımızdan takdir görmek için,
Ders çalışıyoruz, istediğimiz okulu, üniversiteyi kazanmak için,
Anne, babamızın sözünü dinliyoruz, az sonraki isteğimizin reddedilmemesi için.
Sabahtan akşama kadar çalışıyoruz, en azından temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için,
Efendim bu liste uzar gider…
Biz biraz da işin bilimsel yönünü nörolojik ve karar bilim açısından inceleyelim.
“Ödül beynin iç motivasyon ve isteğini bitirir. Kişinin kendini motive etme kapasitesini azaltır. Hatta kendi sorumluluğundaki işler için dahi ödül bekler hale getirir. Bu da kişide sorumsuzluk bilinci geliştirir.” Fikri genel kabul olsa da burada motivasyonu içsel ve dışsal olarak ikiye ayırmak gerekir.
İçsel motivasyon, bir faaliyeti ya da bir verilen bir görevi yapan bireyin faaliyetin kendisini ilgi çekici bulması ya da faaliyetin kendisinden haz duyması, doyum almasıdır.
O halde cennete girme düşüncesinden önce iyi bir insan olmanın erdeminden aldığın doyum gibi.
Ya da öğrencilerinin gerek akademik, gerekse diğer disiplinlerde başarıyı yakaladığını gördüğünde duyduğun haz gibi.
İnsanı besleyen asıl motivasyon da bu olmalıdır.
Yoksa ödül mamasını kapmak için “sahibinin” komutlarını harfiyen uygulayan hayvan dostlarımızdan ne farkımız kalır.
Güzel bir yazı 👍🏻
çok teşekkür ederim 🌸
Ellerine emeğine sağlık Burçak hanım