Burçak Yüce Yazio: Big Bang Teorisini Destekleyen 5 Delil

Ne meşhur teori değil mi?

Yerçekimi, kütle çekimi gibi yasaları çok duyarız da teoriler ikinci planda kalır yazık ki. 

Ama bu teori çok masalsı ve farklı sanki 

Hem de en bilineninden “Kül Kedisi”, “Kırmızı Başlıklı Kız” gibi…

Düşünsenize bir hangi soruya verdiği cevabı…

Evrenin başlangıcı…

Peki, teori gerçek mi yoksa var mı eksik, yanlış bir tarafı?

Bu zamana değin teoriyi çürüten bir kusur ya da soruya daha tatmin edici bir açıklama bulunamadı.

Aksine bu meşhur teoriyi destekleyen kanıtlar yıllar geçtikçe çoğaldı.

Daha ilginci, teorinin ismi bile teorinin yanlışlığını anlatmak üzere Fred Hoyle’nin bir konuşmasında ağzından çıktı.

Ben bu yazımda, kanıtlardan en önemli 5 tanesini sizlere mümkün ölçüde basit anlatmaya çalışacağım.

Ve masala “bir varmış bir yokmuş” un aksine “bir yokmuş bir varmış” diyerek başlayacağım;

Evvel zaman içinde gezegen, yıldız, güneş bir nokta içinde…

Bırakın pireleri, develeri…

Daha tek hücreliler yok iken…

Her birimiz boşluğa saçılmış birer yıldız tozuyken…

Sihirbazın boş şapkasından büyük kulaklı beyaz tavşan çıkar gibi yokluktan, zamanın ve mekânın olmadığı bir anda ucu bucağı belirsiz böyle büyülü bir evren ortaya çıkıyor. Hem de aklın almayacağı kadar kısa bir zamanda ve yine idrak edilemeyecek kadar minik bir hacimden tüm kâinat fışkırıyor. (Bu zamana Planck zamanı denir ve değeri 10-43 sn'dir.)

Düşünsenize bir…

Onca gezegen, güneş sistemi, yıldızlar, denizler, okyanuslar, gemiler, limanlar, kuşlar, ağaçlar…

Şimdi size masalsı bu teoriyi destekleyen delilleri tarihsel gelişim sırasıyla aktarayım. Haydi başlayalım.

1. Teorik Delil

Newton zamanında kendi döneminin kısıtlı teknolojik imkânlarıyla sonsuz bir evren modeli öngörmüştü. Sonsuzdu çünkü belirli bir hacimle sınırlı kalsaydı, kütle çekiminin etkisiyle tüm gök cisimleri birbirine yapışacak, tek bir yapıya bürünecekti. Bu neticenin olmaması, gök cisimlerinin ancak sonsuz hacme yayılması ile mümkündü. Lakin evreni sonsuz büyütmek de bu sorunu çözmüyordu. Çünkü evreni sonsuz kabul etsek de yine çekim gücü baskın gelecekti. Newton bilim camiasında o kadar yetkin bir isimdi ki savunduğu durağan ve sonsuz evren modeli yüzyıllarca kabul görmeye devam etti. Sonunda 1900lü yıllara gelindiğinde Georges Lemaitre ve Friedmann isimli iki bilim insanı birbirinden bağımsız olarak Einstein formülleri üzerinde çalıştı. 

Formüllerden çıkan sonuca göre evren genişliyordu!

Belirli bir hızla genişleyen evren ise zıt yöndeki kütle çekimini dengeliyordu. Genişleyen evren ise evrenin sonsuz olmadığını, bir noktadan başladığını destekliyordu.

2. Genişleme Delili

Evet, bir süre evrenin bir başlangıcının olduğu ve gitgide genişlediği görüşü bir süre sadece teoride kaldı. 

Ta ki Edwin Hubble, teleskobuyla çok önemli bir gözlem yapana kadar…

Neydi bu gözlem ve neden bu kadar mühimdi?

Öncelikle Hubble’ın gözlemleri, evrendeki galaksi sayısının yüz milyondan fazla olduğunu anlamamızı sağladı. Ve Doppler etkisiyle evrenin genişlemekte olduğunu bizlere gösterdi. Şöyle ki, bir ışık kaynağı referans noktasından uzaklaştıkça kızıl renkte ışık yayıyor, yakınlaşıyorsa mavi renge kayıyordu. Hubble, Doppler etkisini kullanarak yıldızları incelediğinde ışıklarının hep kırmızıya kaydığını gördü. Bu ise tüm gök cisimlerinin birbirinden uzaklaştığı anlamı taşıyordu. 

Gittikçe uzaklaşan evreni bir film gibi geri sararsak ne olurdu?

Tek bir noktada birleşirdi. Yani evrenin bir başlangıcı vardı ve bu da büyük patlama teorisini destekliyordu.

3. Kozmik Fon Radyasyonu Delili

Hatırlarsanız yazımın başında Fred Hoyle’dan bahsetmiştim. Kendisi bir radyo programında evrenin bir noktadan oluştuğu fikriyle dalga geçmiş, bu olaya “Big Bang” demiş ve evrenin oluşumunu sağlayan o ilk kıvılcım o günden itibaren bu ifadeyle anılır olmuştu. Hoyle evrenin başlangıcının olması fikrine itirazlarını sürdürürken bu sefer de şu fikri ortaya atmıştı;

“Eğer evren sıcak bir Big Bang ile başlamışsa, o zaman bu patlamanın bir kalıntısı olmalı. Bana bu Big Bang’in fosilini bulun.”

Devamında ne oldu biliyor musunuz?

Kozmik fon radyasyonu yani Hoyle’un literatüre kazandırdığı diğer terim yani “fosil” de bulundu. Amerika’da bir telefon şirketinde çalışan iki mühendis bu radyasyonu tesadüfen keşfetti. Radyo ölçümleri yaparken, belli dalga boylarında ölçtükleri ışınımda fazlalık olduğunu gördüler. Bulunan radyasyon tam da beklendiği gibi evrenin her yerinden geliyordu ve sıcaklığı -270 dereceydi. Bu radyasyonun bulunmasına birçok kişi “kesin delil” gözüyle baktı.

4. Elementlerin Miktarlarındaki Delil

Büyük patlama aynı zamanda evrenin çok yüksek bir sıcaklıkta hızla soğuması; proton ve nötronların beraberce elementleri oluşturmasının ve evrendeki % 73 oranındaki hidrojenin açıklamasıydı. Yıldızların içinde oluşan süreçlerde hidrojen oluşamaz, oysa Big Bang hem hidrojenin nasıl oluştuğunu hem de miktarını açıklamıştır. Benzer durumlar helyum, döteryum ve lityum elementleri için de geçerlidir.

5. Entropi Delili

Bu yasa, bize, evrenin sonunun her an yaklaştığını ve fizik kuralları açısından bu sonucun kaçınılmaz olduğunu söyler. Buna sebep olan; ısının yani dolayısıyla enerjinin tek yönlü, kendiliğinden geri çevrilmesi mümkün olmayan akışıdır. Örneğin bir odanın içine odaya göre daha sıcak bir kova su bıraktığımızı hayal edelim. Kovadaki sıcak su enerjisini odaya verir ve tekrar odadan geri ısı alarak su tekrar ısınmaz. Evrende de durum budur. Entropi değeri yani düzensizlik gittikçe artar ve bu geri dönüşümsüzdür. Bu da evrenin bir başlangıcı dolayısıyla da sonu olduğu fikrini kulağımıza fısıldar.

Bu günlük de bu kadar. 

Ve ezcümle her ne kadar birilerinin hoşuna gitmese de bence de evrenin bir başlangıcı ve sonu var.

Facebok

Instagram

Popüler İçerikler

Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"