Burak Arzova Yazio: Türkiye’nin Yakın Zamandaki En Büyük Riski: Avrupa Birliği Yaptırımları

Avrupa Konseyi 10-11 Aralık tarihlerinde yılın son toplantısını gerçekleştirecek. Kamuoyunda Türkiye ile ilgili yaptırım kararlarının çıkıp çıkmayacağına ilişkin bir toplantı olarak yer alsa da aslında Türkiye konusu birçok alt başlıktan biri.

Avrupa Konseyi’nin resmi internet sitesindeki konu başlıkları şöyle:

COVID-19 

Avrupa Konseyi, genel durumu değerlendirecek ve COVID-19 salgınına yanıt olarak aşılar ve testlerle ilgili çalışmalar ve kısıtlamaların kademeli olarak kaldırılması dâhil olmak üzere genel koordinasyon çabasını tartışacak. 

İklim Değişikliği

AB liderleri, 2030 için yeni bir AB emisyon azaltma hedefi üzerinde anlaşmayı amaçlıyorlar.  Bu yeni anlaşma, AB'nin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne güncellenmiş katkısını 2020'nin sonundan önce sunmasına imkân tanıyacak bir anlaşma olması yönünde çabaları kapsayacak.  

Güvenlik

Avrupa Konseyi, güvenlik konularını ve özellikle çevrimiçi dâhil olmak üzere terörizm ve şiddet içeren aşırılıkla mücadeleyi ele alacaklar. 

Dış İlişkiler

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki seçimlerin ardından, Avrupa Konseyi, AB-ABD ilişkileri konusunda genel bir değerlendirme yapacak.  

Avrupa Konseyi, Ekim 2020'de çıkardığı sonuçlar doğrultusunda Doğu Akdeniz'deki duruma ve Türkiye ile ilişkilerine geri dönecek. Liderler ayrıca Güney Komşuluk ile AB ilişkilerini tartışacaklar. 

Euro Zirvesi

Bankacılık birliği ve sermaye piyasaları birliğine odaklanan kapsayıcı bir formatta bir Euro Zirvesi 11 Aralık'ta gerçekleşecek. 

Avrupa Birliği açısından bu toplantının tek konusu Türkiye değil. Öncelikle bunu bilmekte fayda var. Açıkçası ben özellikle iklim değişikliğine ilişkin tartışmaları da merakla bekliyorum. 

Ancak Türkiye açısından en önemli konu Güvenlik ana başlığı altında Türkiye’ye yönelik bir yaptırım uygulanıp, uygulanmayacağı konusu.

Türkiye bence de haklı olan sebeplerle Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Bizim Güney Kıbrıs olarak tanımladığımız ve aslında Kuzeye hükmetmemesine rağmen adanın tamamını temsil eden yapı) oldubittisi ile tüm doğal kaynakları yönetip işletmesine karşı duruyor. Adanın kuzeyi meşru bir hükûmet olarak uluslararası düzeyde tanınmadığı için Türkiye Kuzey Kıbrıs adına hareket etmek durumunda kalıyor. Bu başta Avrupa Birliği’nin yanlış politikalarının sonucu.  

Avrupa Birliği’nin en büyük hatası hiç şüphesiz, 01 Mayıs 2004 tarihinde tam üye yaptığı bölünmüş Kıbrıs’a yönelik (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi), 24 Nisan 2004 yılında yapılan Annan Planına Türklerin %64,91 ile evet oyu verirken, Rumların %75,83 ile hayır oyu vermesine karşılık herhangi bir yaptırıma tabi tutmaması olmuştu.  

Ve yine şüphesiz ki bu tutum Kıbrıs’ın tamamını temsil eden Rumları bir daha geri dönülemez biçimde güçlendirmişti. Sarkozy yönetimindeki Fransa da Rumları, Türkiye’nin müzakerelerinin önünün kesilmesi için çok kolay bir şekilde kullandı.  

Bütün bunlar olurken Türkiye’nin geçmişten kaynaklı yanlış politikaları, İsrail ile olan ilişkilerini iç siyasette oya tahvil etme çalışmaları, Mısır ile kesilen ilişkiler, bölgede Rum ve Yunan gücünün artışına da sebebiyet verdi.

Olaya ekonomik açıdan yaklaşırsak, AB’nin tek para ve ortak bir pazar yapısının zamanla kurumsal yapısındaki boşluğu dolduracağını ümit ediyordu Avrupalı liderler.

Avrupa Birliği asla bir siyasal birlik olamadı. Tek bir para birimine karşılık (Euro Bölgesi için) çok fazla ve karmaşık siyasi yapılar, ortak karar alma mekanizmalarının önündeki en büyük engel.  

Avrupa şunu fark etti: Ekonomik ve Politik Entegrasyon olmaksızın Avrupa Demokrasilerinin sağlığına kavuşması çok zor. Politik bütünleşme için ise bazen Avrupa Birliği dışındaki ülkelere karşı ortak hareket edebilmek büyük önem arz ediyor.  

Kanaatimce Türkiye dış politikası Avrupa Birliğindeki bu değişimi iyi analiz edemedi. Üye ülkelerden birisi ile olan sürtüşmede Avrupa Birliğinin üye ülke yanında kayıtsız şartsız yer alabileceğini fazla hesaba katmadı.  

Eğer bu hesaba katılsa, bölgede yalnızlaşmamak adına, hem de konjonktür Arap Ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini geliştirmek yönünde olduğu bir dönemde, İsrail ile çok daha fazla geçmişe sahip bir ülke olarak hem İsrail’i hem de yine köklü geçmişe sahip olduğu Mısır’ı dış politikasında yokmuş gibi farz etmez, bunlarla ilişkileri daha iyiye taşıyarak oynanmak istenen oyunu bozabilirdi.

Geldiğimiz noktada hatalar geçmişi ve bugünü kapsadığında her iki tarafın da ilişkiler konusunda ciddi hataları var.  

Yine de Merkel hükûmeti yönetimindeki bir Almanya’nın varlığını Türkiye açısından büyük bir şans olarak görüyorum. Uygulanması muhtemel yaptırımların gücünün bu manada etkisi düşük olacak yaptırımlar olacağına inanıyorum.  

Ancak bu durum sürdürülebilir değil. AB ile sürekli gerilimli bir ilişki Türkiye’ye uzun dönemde fayda sağlamayacak bir yol.  

Türkiye’nin en çok doğrudan yabancı yatırımcı aldığı dönemin AB ile ilişkilerin tam üyelik perspektifinde sürdüğü döneme denk düşmesi bir şans değil. 

Yine benzer şekilde Türkiye’de Hollanda, Avusturya, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın en çok yatırımı olan ülkeler listesinde yer alıyor olması da aynı perspektiften bir şans olarak görülemez.  

Demokratik hak ve özgürlükler, adalet, mülkiyet hakkı, vb. pek çok alanda AB standartlarının yakalanması, coğrafi açıdan çok avantajlı bir konumda olan Türkiye’yi yatırımların çekilebilmesi açısından öne çıkarıyor.

Masada Neler Var?

Bir silah ambargosu daha önce Türkiye’nin Suriye harekâtında da gündeme gelmişti. Bunun yine gündeme gelmiş olması şaşırtıcı değil. Ancak Türkiye’yi etkileyecek boyutta bir yaptırım değil bu. 

Özellikle Fransızlar, Türkiye’nin AB Bloğunun uyarılarını dikkate almadığına inanıyor. Yaptırımların ayrıntılı bir listesi henüz hazırlanmadı, ancak raporlar, yaptırımların Türk ekonomisini etkileyerek hidrokarbon aramalarını sınırlayıp denizcilik, bankacılık ve enerji sektörlerine darbe indirebileceğini söylüyor. Bu derece kapsayıcı bir yaptırım uygulanmasını beklemiyorum. Bu yaptırımların siyaseten Macron’un çok işine geleceğini ve Almanya’nın ise bundan hiç memnun olmayacağını dikkate almak lazım.  

Tüm bu olumsuzlara karşılık,  AB Bloğunda hala dostlarımız var. Almanya, İtalya, İspanya, Macaristan ve Malta geçmişte uygulanacak olan yaptırımları bloke etmişlerdi. Öncelikle bu ülkelerle ilişkileri bozmadan yeni ülkeleri kazanmaya çalışmalıyız. Ancak bu Avrupa Birliği’ni düşman görerek olmaz.  

Macron’un Türkiye’ye yönelik sert söylem ve tutumunun aslında, iç siyasette kendi ülkesinde büyük bir zorluk ve başarısızlık içerisinde olmasından, dış siyasette ise ülkesinin Ortadoğu’da Türkiye – Rusya – İran hattı tarafından dışarıda tutulmasından kaynaklandığını, konunun uzmanı olmasak da az çok görüyoruz. İyi taraf bunu diğer AB ülkeleri de görüyor.  

Burada esas önemli olan Türkiye’nin Macron’un siyaseten çıkışlarına karşı itidalini koruyabilmesi. Ama maalesef bu konuda çok başarısız olduğumuzu söylemek de gerekiyor.  

Avrupa Birliğinin sadece içeride ve dışarıda Başarısız Fransa, Irkçı Avusturya ve Genişlemeci Yunan ve Rum yönetimlerine teslim olmayacağını umuyorum.  

Piyasalar yakın zamanda olacak gelişmeleri en iyi tahmin eden hassas ölçeklerdir. Bugünkü (07.12.2020) piyasa gelişmelerine baktığımızda ne Türkiye’nin risk primi olan CDS'lerde, ne Dolar/TL de, ne Euro/TL de, ne de Borsa İstanbul’da aşırı ve olumsuz fiyat hareketleri görmüyoruz.  

Tam tersine Türkiye’nin risk primi Cuma günü kapanışa göre pazartesi günü düşüş gösterdi.  

Umarım tüm hafta boyunca da böyle olur… 

Sağlıkla kalın….

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
YORUMLAR
07.12.2020

Yaptırım yapılacağına kesin gözüyle bakılıyor, ciddi mi yoksa gevşek mi bir yaptırım çıkar bilemem ama ihracatımızın %50'sini yaptığımız ve her zaman bizden vazgeçemezler diye düşündüğümüz AB bile yaptırım kararı alıyorsa bu ülke bitmiş demektir. Tez zamanda bu kahpe hükümet gitmeli, hem de bavulunu toplayıp dünyanın öbür ucuna gitmeli. Akılları varsa Berat gibi kaybolup giderler. O koltuklardan kalktığınızda tüm pisliklerinizin hesabı sorulacak. Berat MB'nin 120 milyar DOLAR rezervini yok etti ve korkup çekip gitti. Ama o da sorulacak.

07.12.2020

AB Türkiye'de hiç bağlı olmadı ki vazgeçemesin. Neyinden vazgeçemeyecek hiçbir icraatı hiçbir görevi yok Türkiye'nin Ab'ye göre. Mülteciler için köprü görevi görmesi dışında.

12.12.2020

Fransanın bu olumsuz tutumuna karşılık abd nin nato perspektifi kullanılabilir mi? Fransa avrupada nato dışında bir örgütlenme istiyor bir güvenlik kuruluşu(ordusu) istiyor. Bu durum etkili bir şekilde kullanılamaz mı?

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ