Uzun bir zamandan bu yana Türkiye’de “Veri Güvenilirliği” konusunda gerek halk nezdinde, gerek konunun ilgilenenlerinde bir güvensizlik var. Sağlıkta yaşanan COVID-19 dan etkilenen hasta/vak’a ayrımı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının Rezervlerine yönelik farklı ölçümler ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan enflasyon verilerine yönelik tepkiler, bunların en popüler olanları.
Bu popüler güvensizliklerin ilk Enflasyon Rakamlarına yönelik tepkiler ile başladığını düşünüyorum. Konu öyle bir yere vardı ki ülke, veriler konusunda bile ikiye bölünmüş durumda.
Hatta konu öyle bir yere evrildi ki, bir grup akademisyen alternatif enflasyon rakamı bile hesaplamaya başladı. Diğer taraf ise açıklanan resmi enflasyon rakamları ile algılanan enflasyon arasındaki farkın gelişmiş ülkelerde de olduğunu (ABD ve AB Bölgesinde) belirten mesajlar vererek, bunun normal olduğunu söylüyor.
Bu kutuplaşmayı şimdilik bir tarafa bırakarak konuya “Güven” kelimesi üzerinden yaklaşmak istiyorum.
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Güven: Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat” açıklaması ile yer alır. Güven öyle önemli bir kavramdır ki, güvendiğiniz kişinin yaptıklarını, davranışlarını sorgulamazsınız. Güvenin derecesi arttıkça, o kişiye karşı olan itimadınız artar ve ilişkinizde kuşkular olmaz, huzurlu bir hayat sürersiniz.
Ancak güveni kazanmak, kaybetmekten daha zordur. Yapacağınız bir yanlış hareket, o ana kadar oluşturduğunuz tüm iyi ve güzel yapılanları sildiği gibi, bundan sonra yapacağınız her eyleme kuşkuyla yaklaşılmasına neden olur. Yanlışlar devam ettikçe bu kuşku artar ve sonunda “Güvendiğiniz Dağlara Kar Yağdığına” kanaat getirip, o ilişkiden elinizi ayağınızı çekersiniz.