Bülent Arınç: ‘Bu Parti Tayyip'in Partisi Değildir’

TBMM eski Başkanı ve Başbakan eski Yardımcısı Bülent Arınç 14 sene millete çok büyük hizmetler yaptıklarını belirtti ve 'AK Parti'nin başarıları tek başına Erdoğan’ın başarıları değildir. Bu parti Tayyip'in partisi değildir. Bu parti milletin bize bir emanetidir, hepimizin partisidir. Bir kişinin şahsi mameleki haline getirilemez' dedi.

Davutoğlu'nun 'bir anda gidişine herkesin çok şaşırdığını' söyleyen Arınç, bunun bir vefasızlık örneği olduğunu söyledi. 'Bir de bir insanın onuru vardır, haysiyeti vardır' diyen Arınç, 'Git denince, kongreyi yap, şuna devret denince... Bu hoş bir şey değil. Çevresine nasıl anlatacak bunu? Ailesine, kendisine dönüp nasıl anlatacak? Biz dava arkadaşlarına nasıl anlatacak?' ifadelerini kullandı.

BBC Türkçe'den Rengin Arslan'a konuşan Bülent Arınç, 'Bu parti Tayyip’in partisi değildir. Bu parti milletin bize bir emanetidir, hepimizin partisidir. Bir kişinin şahsi mameleki haline getirilemez' dedi. 

Davutoğlu’nun görevden ayrılmasını ise 'gelişi ne kadar şık ve iyi olduysa, giderken herhalde çok da şık olmadı' diye yorumlayan ve soru işaretleri yarattığını söyleyen Arınç, ayrıca medyada TRT dahil pek çok mecranın kendisine kapatıldığını düşündüğünü söyledi.

Arınç'ın açıklamaları şöyle:

  • Bugün Dolmabahçe Mutabakatı’ndaki fotoğrafta yer alan örneğin bir Yalçın Akdoğan’ın olmadığı bir dönemdeyiz, böyle bir hükümet ile iş başında AKP. Siz bu geçmiş bir yıldaki bu farkı nasıl görüyorsunuz? Barış süreci, çözüm süreci, farklı şekillerde isimlendirilen, bu ortaklaşma süreci nasıl bitti ve hükümetin eksiklikleri oldu mu? Yapılabilecekler var mıydı?

Çözüm süreci benim bildiğim 2009’dan beri, içinde bulunduğum için söyleyebilirim, onun öncesinde ise Oslo görüşmeleriyle ilgili bir tartışma söz konusu olmuştu. Devletin istihbarat elemanlarının, PKK’nın önde gelen birkaç lideriyle konuşma yaptıkları söylendi. Bunlar da inkar edilmedi. Bir şekilde dışarıya verilmiş, deşifre edilmiş ve bu şekilde insanlar; hükümetin, siyasi makamların değil belki ama esasen terörle mücadeleyi kendine görev bilen bir istihbarat örgütünün ne yapılabilir diye bir nabız yokladığını biz de bilmiş olduk.

'Oslo'daki görüşmelerden haberim yoktu'

  • Sizin haberiniz yok muydu?

Oslo’daki görüşmelerden yoktu. Ben hükümette değildim o tarihte. Dışarıdan da öyle bir duyum almamıştım.

Terör bir sonuç, onu meydana getiren sebepler var. O sebepleri ortadan kaldırdığınız zaman terör de kendiliğinden bitecektir. Buradaki hedefimiz şuydu: silahlı terör örgütünü, silahlarından arındırmak; eylem yapmaktan vazgeçirmek, sivil hayatın içine dahil etmek ve terör örgütlerinin en büyük sermayesi olan dağa çıkan gençleri dağa çıkmaktan vazgeçirmek ve dağdakileri de indirmek. Bütün bunlarla biz iyi niyetle bir çözüm sürecine başlamıştık. Bu kademe kademe devam edecek, güven arttırıcı önlemler diyebileceğimiz bazı tedbirlerle de sonuca ulaşabilecektik. Gerçekten de süreç geliştikçe mesela terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan, yani şu an hükümlü olarak İmralı’da bulunan kişinin giden gelenler marifetiyle olumlu mesajlar verdiğini, bu mesajların belki birincisinin de 2013 Nevruz’unda okunan mesajdı. 'Silahları bırakacaksınız, ülkeyi terk edeceksiniz, bundan sonra fikir ve siyaset konuşsun' dedi. Bizim de istediğimiz buydu. Sembolik bazı çıkışlar başladı ama örgüt hayır dedi ve kalmaya devam etti.

'Taktiksel bazı yanlışlıklar belki yapılmış olabilir'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yürütülen görüşmeleri reddetmiş ve 'Dolmabahçe mutabakatı diye bir şey yok' demişti.

  • Eğer ortada daha önce gelişmiş bir diyalog ve müzakere varsa bir masa tek taraf tarafından zor devrilir. Bu anlamda soruyorum aslında, sizce hükümetin hiç mi kabahati yok çözüm sürecinin bitişinde, bu çatışmalı sürecin tekrar başlamasında?

Yani kabahatimiz yok diye söylüyorum, bunu bilerek de söylüyorum. Taktiksel bazı yanlışlıklar belki yapılmış olabilir. Ama biz burada çok iyi niyetliydik. HDP ve Kandil çok kötü niyetliydi. Bu çok açık. Her fırsatı kollayarak, bu büyük toplu terör olayları olmasa bile, bireysel olarak çok kötü işler yapıyorlardı. Bunların bir kısmına belki çözüm süreci zarar görmesin diye göz yumuluyordu. Ama büyük bir kısmı da adli olay olması sebebiyle müsaade edilmiyordu.

Ama bu süreçte bir kırılma noktası olarak; siz de söylediniz en son 28 Şubat'ta HDP’li milletvekilleriyle Yalçın Akdoğan, Mahir Ünal ve Efkan Ala’nın da birlikte olduğu; sanırım Kamu Güvenliği Müsteşarının da olduğu bir toplantı yapıldı. Bu bir mutabakat değildi. Burada anlaşılan şuydu: HDP, tarafı kendi düşüncelerini ortaya koyacak, hükümet de ne yapılması gerektiği konusunda kendi düşüncesini ortaya koyacaktı. Yoksa ortak bir metin üzerinde konuşulmuş ve anlaşılmış değildi.

'Çözüm süreci buzdolabında kaldı'

Niyetimiz iyiydi ama devam etmedi. Bitti mi derseniz, bitmedi. Cumhurbaşkanı’nın tabiriyle buzdolabında kaldı. Ne zaman biter, bu çatışmalar tek taraflı olarak silahlarını bırakırlar, patlayıcılarını bırakırlar, Türkiye’den dışarı çıkarlar ve ta o başta geldiğimiz noktaya bugün samimi olarak geldiklerini fiilen gösterirlerse o zaman şüphesiz yeni bir süreç, yeni bir isimle yeni argümanlarla yeniden başlayabilir. Terörün bitmesi için bence siyasi bir karara ihtiyaç var.

Başkanlık: 'Türkiye’de her meselenin önünü kapatan bir konu'

  • Türkiye’nin bir başka ana gündem maddesi başkanlık sistemi. Bu konuda siz çok uzun zamandır açıklamalar yapıyorsunuz. Gündemde bu kadar hararetli olmadığı zamanlarda da açıkyürekli açıklamalarınızı duymuştuk. Bugün Türkiye’nin gündemindeki bu kadar merkezi bir tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başkanlık konusundaki tartışmalar yeni Anayasa’nın da önüne geçti. Maalesef Türkiye’de her meselenin önünü kapatan bir konu haline geldi. Ekonomi konuşamıyorsunuz başkanlığı konuşmaktan; Suriye’yi konuşamıyorsunuz, dış politikayı konuşamıyorsunuz, iç politikadaki terörle mücadeleyi ve yeni süreci konuşamıyorsunuz. Ağzını açan herkes başkanlıktan veya yarı başkanlıktan bahsetmeye başlıyor. Geldiğimiz noktada aslında bu konunun hem parlamento içerisinde hem de referanduma götürülerek halkın bu konuda ne düşündüğünü bilmemiz lazım. Çünkü her meselenin önünü tıkayan çok hayati meseleleri arka plana atan bu tartışmalardan Türkiye’ye fayda yok, hayır yok. Bizim bu meseleyi gündemden çıkarmamız lazım. Yalnız çıkarabilmemiz için, sayın Cumhurbaşkanımızın nasıl bir sistem istediğini de bilmemiz lazım.

Mesela CHP nasıl bir başkanlık istiyorsunuz, getirin görüşelim dedi. E bu çok iyi bir meydan okuma. Bunun karşılığının AK Parti tarafından işte böyle bir başkanlık sistemi diyerek somutlaştırılması lazım. Şu anda somutlaşmış başkanlık yönetim modeli olarak bir model elimizde yok. Anayasa profesörleri bile konuşuyor, 20 defa dinleyin, ne dediğini anlamıyorsunuz. Ben anlamıyorum şahsen.

Davutoğlu'nun görevden ayrılması: 'Böyle bir şeye Türk siyasi tarihinde hiç rastlanmamıştır'

Ahmet Davutoğlu Başbakanlık görevini 28 Ağustos 2014'te devralmıştı.

  • Sayın Davutoğlu’nun istifası beklenen bir istifa değildi. Kendisi de açıklamasında, burada kendi isteğimle istifa ediyor değilim, diye konuşmasında da zaten ifade etti. Siz kurucusu olduğunuz partinin geçtiği bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu süreçler nasıl yaşanır AKP’de. Bu sefer ne olmuştur sizce?

Biz 2001 14 Ağustos’ta partiyi kurarken doğrusu bu tür geçişlerin olacağını düşünmemiştik. Ama ben mesela ben o tarihte, ileride meclis başkanı olacağımı hiç düşünmemiştim. Yani süreç içerisinde karşılaştığımız olaylardır. Bunlardan üzüldüklerimiz vardır, iftihar ettiklerimiz, sevindiklerimiz vardır.

Şimdi sayın cumhurbaşkanımız 10 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanı oldu. Partiye bir genel başkan gerekti ve o genel başkan ve aynı zamanda başbakan olacak. İstişareler yapıldı, yapıldığı söylendi. Benimle de konuşuldu. Sonunda sayın Davutoğlu’nu bizzat sayın Erdoğan genel başkan adayımız olarak açıkladı.

Son güne kadar yanında başbakan yardımcısı olarak, hükümet sözcüsü olarak yanında çalışmış bir insanım. Fakat günün birinde işte bu troller, troliçeler ortaya bir şeyler atmaya başladılar. Ahlak sınırlarını aşan, terbiyesizce, sayın Davutoğlu’nu itham eden pelikan, penguen her neyse dosyaları açıklanmaya başlandı. Biz bunların hiçbirine ihtimal vermedik. Ama sayın başbakan bir akşam köşke gitti ve dönüşünde bana 'Allahaısmarladık' dedi ve hepimiz şaşırdık. Yani böyle bir şeye Türk siyasi tarihinde hiç rastlanmamıştır, bizim çizgimizde de hiç olmadı bu. Yani bir sebep olması lazım. Bir insan bu kadar başarılı olduktan sonra 'Ben gidiyorum, Allahaısmarladık' demez.

'İnsanın onuru, haysiyeti vardır'

İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
  • Nedir sebebi sizce?

Burada iki büyük engelimiz var. Sayın başbakan sebepleri kendisi söylememiştir, hatta üzerini örtmüştür. Sayın Cumhurbaşkanımıza bağlılık yeminleri yapmıştır, onun namusunu, ailesinin namusunu kendi namusu bilmiştir, onun hukukunu koruyacağını söylemiştir.

Bizim de söyleyebileceğimiz sayın Davutoğlu’nun gelişi ne kadar şık ve iyi olduysa, hepimizin gönlünden geçen olduysa; giderken herhalde çok da şık olmadı. Hiç alışık olmadığımız bir vefasızlık örneği oldu. 

Bir de bir insanın onuru vardır, haysiyeti vardır. Git denince veya gitmelisin deyince; kongreyi yap, şuna devret denince bu hoş bir şey değil. Çevresine nasıl anlatacak bunu, ailesine nasıl anlatacak, kendisine dönüp nasıl anlatacak, biz dava arkadaşlarına nasıl anlatacak; herhalde onun altında ezildiğini düşünüyorum. Keşke bir açık kapı bıraksaydı, bir işaret gösterseydi ve bunun üzerine Türkiye’de ve parti içerisinde de olumlu bir sorgulama olabilirdi. Yine Tayyip Erdoğan sevgisi devam ederdi, yine AK Parti’nin bütünlüğü devam ederdi, ama şimdi insanlar kendilerine soruyorlar bu iş neden böyle oldu diye. Onlar da izah etmekte zorlanıyorlar.

'Biz muhalif bir hareket değiliz'

Bülent Arınç, Erdoğan'ın Başbakanlık yaptığı dönemde hükümet sözcülüğü ve Başbakan Yardımcılığı görevlerini yürütmüştü.

  • Turgut Özal Üniversitesi’nde yapacağınız çalıştayın engellenmesine ilişkin bir açıklama 'Aktif siyasete ara verdiğim bu dönemde' diye başladınız açıklamanıza. Geri mi dönüyorsunuz, aktif siyasette sizi görecek miyiz tekrar?

Bugün biz muhalif bir hareket değiliz. Bizim damarımızda muhaliflik yok. Eleştiri var. Doğruyu göstermek var. Mutlak doğruyu Allah bilir. Ben kendi doğrumu söylüyorum. Siz de bana kendi doğrunuzu söylersiniz. Ben sana söylüyorum aslında. Eskiden İslam sosyologları öyle demişler. Benim söylediğim doğrudur. Ama yanlış olma ihtimali vardır. Sen konuş, bana göre söylediğin yanlış ama doğru da olabilir. O zaman ben konuşayım sen dinle. Sen konuş ben dinleyeyim.

'Geldiğimiz nokta çok olumlu değil'

  • Ergenekon, KCK, Odatv gibi başlıklarda Türkiye’nin büyük davalarında gazetecilerin de yargılandığı ve hapiste olduğu dönemler oldu. O zaman “Türkiye’de basın özgürlüğü vardır”, onların yargılanmalarının sebepleri başka kanunlardır gibi açıklamalarınızı yakinen hatırlıyoruz. Buradan geriye baktığınızda fikrinizde bir değişiklik olmuş mudur?

Geldiğimiz nokta çok olumlu değil. Bunu göğsümü gere gere anlatacak, savunacak bir noktada değilim. Ben beş buçuk yıl basından, medyadan sorumlu olarak çalıştım. Kendime göre iyi işler yaptım, doğru işler yaptım.

Fakat bu sizin sözünü ettiğiniz, söylediğiniz ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü konusunda iki sıkıntımız vardı. Bir, terörle mücadele kanunundan kaynaklanan. Örneğin Freedom House geliyor, CPJ (Gazetecileri Koruma Komitesi) geliyor, efenim bizim kayıtlarımıza göre sizde diyelim ki 39 veya 49 kişi tutuklu veya hükümlü. Biz de dönüp bakıyoruz, basın mesleğinde çalışır da çalışma hayatını gazetecilik üzerine yapan insan görünmüyor. Nerden kaynaklanıyor bu? İsimleri verirlerdi bize, bakardık, adam gazeteci olarak yazdırmış ama banka soymaktan hükümlü. Sıfatı gazeteci suçu terör örgütünün propagandasını yapmak. O zaman propaganda suçtu. Adam gazeteci yazdırmış kendisini ama terör örgütüne mali finansman sağlamış veya da patlayıcı getirmiş.

O zaman dönerdik dostlarımıza bunların suçları, terörle mücadele kanunundan kaynaklanıyor, dolayısıyla bu basın mesleği veya çalışma hayatıyla veya gazetecilik faaliyetleri üzerine inşa edilebilecek suçlar değil. Bizde bir terörle mücadele kanunu var. Teşekkür ederiz, anladık derlerdi. Bunu bozan iki şey oldu. Ahmet Şık ve Nedim Şener. İddianame öyleydi. Kitap yazmışlar, basılmadan el konmuş. O kitaplarıyla terör örgütüne yardım ve yataklık gibi bir suçlama.

6 Mayıs'taki duruşmada gazeteci Can Dündar'a 5 yıl 10 ay hapis cezası verilmişti.

Fakat sonradan günümüzde daha çok Can Dündar ve Erdem Gül ile başladı. Daha sonra başka gazeteciler Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı vs ama iddianamelerine bakarsanız, gizli sırları ifşadan, devlete zarar veren faaliyetlerden ve casusluktan bahseden garip, inanılması mümkün olmayan birtakım iddianameler yazılmaya başlandı. Bunu zannediyorum paralel devlet yapılanmasıyla mücadele kapsamında bir gizli silahlı terör örgütü kapsamına sokabilecek faaliyetler olarak görüyor savcılar. Böyle dava açıyor. İddianamede suçlamalar korkunç. Bir de tutukluyorlar. Ondan sonra içeriden çıkmak da çok uzun yıllar alıyor.

'TRT'den uzaklaştırılmış olmamamın birilerinin talimatıyla yapıldığını çok iyi biliyorum'

  • Yine son açıklamanızdan, “Hoşa gitmeyen gerçekleri duymama ve duyurmama adına izlenen bu anti demokratik yol baskı rejimlerinin yoludur ve tarih kitapları bu yolcuların hazin sonlarıyla doludur” demiştiniz. Türkiye sizce bu kadar dramatik bir baskı rejimi yolunda mı, onun içine girdi mi, o yol çoktan bitti mi?

Bunlar eleştiriler. Dramatik bir baskı rejimi sözünü ben söyleyemem. Bununla kendimizi inkar etmiş oluruz. Ya da AK Parti iktidarını doğrudan suçlamış olurum. Bunu yapacaksa başkaları yapsın. Her şey ortada. Bütün veriler ortada. Bir kısmı buna doğru diyebilir. Bir kısmı o kadar da değil diyebilir. Bir kısmı Türkiye demokratik bir ülke ve bütün şartlarıyla devam ediyor diyebilir. Ben diyeceklerimi belki farklı bir kapsamda konuşmak isterim. Bir defa benim bazı özel televizyonlardan, başta TRT’den hemen hemen iki seneden beri uzaklaştırılmış olmamamın birilerinin talimatıyla yapıldığını çok iyi biliyorum. Üniversiteler özgür alanlar. Ben gerçekten üniversite gençliğini çok seviyorum. Kendi gençliğimi orada görüyorum. Bütün üniversitelerden bize öğrenci topluluklarından davet geldi.

'Kötü giden bir şey varsa, biz onlara yapmayın etmeyin, şu daha doğrudur deme hakkımızın da olmasını isteriz'

14 sene millete çok büyük hizmetler yaptık. Bunun en azından 2011 seçimlerine kadar olan bölümü sayın Erdoğan’ın mükemmel bir başbakanlığıdır. Türkiye içeride ve dışarıda çok mesafe kat etmiştir. Sonra yaşadığımız başka olaylar var. Ben bu partim varken, beni dışlayanlar olsa bile, seni kuruculuktan çıkardık diyenler olsa bile, kongreye davet ederken sıfatlarımı ihmal etmiş olsalar bile, hâlâ birtakım trol ve troliçelerin arkasında durarak, ceplerine para koyarak üzerimize saldırtsalar bile ben yine AK Parti’deyim.

Bir deyiş vardır. Ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin. Bizim gidecek başka bir diyarımız yok. Biz gidemeyenlerdeniz. AK Parti’nin iyi olmasını isteriz. Cumhurbaşkanı’nın iyi olmasını, başarılı olmasını isteriz. 40 yıllık arkadaşımız. Ama eğer kötü giden bir şey varsa, biz onlara yapmayın etmeyin, şu daha doğrudur deme hakkımızın da olmasını isteriz. Bunu şu an çok fazla bulamıyoruz.

Ama ben şu an partimin zararına olabilecek hiçbir şeyin içerisinde olamam. Kimse bize bir muhalif hareket olarak, yeni bir parti kuracaklar gözüyle bakmasınlar. Onlar bizim başka tarafa bakmayacağımızı çok iyi bilirler. Ama bundan istifade ederek de sürekli bizi yok etmeye, küçültmeye, basit ve aciz görmeye hatta, pelikanlı penguenli şeylerle aşağılıkça iftiralarla suçlamaya kalkarlarsa tepemizi attırmasınlar. Söyleyeceğimiz o. Fakat siyaset boşluk kabul etmez. Bugün AK Parti’de işlerin iyi gitmediğini düşünenler varsa, artık bu partiden Türkiye’ye hayır gelmez, ben buna oy vermem diyenler varsa, çareyi çözümü onlar bulurlar. Su akacağı yolu mutlaka bulur.

'Bu parti Tayyip'in partisi değildir, hepimizin partisidir'

Biz 2001'de kurulduğumuzda biçim için çok uygun bir zemin vardı. Siyaset dip yapmıştı. Mevcut partilerin hiçbirisini millet istemiyordu. Zaten hepsini parlamento dışında bıraktı. Biz güzel bir tablo koyduk önlerine. Güzel bir fotoğraf tablosu. Tayyip bey var, Abdullah Gül bey var, ben varım, o var, bu var. Millet bizim fotoğrafımızı beğendi. Süleyman Demirel’in aile fotoğrafında kim varsa, millet onları reddetti. Ama AK Parti’nin aile fotoğraf tablosunda kim varsa millet onları kabul etti.

Bu AK Parti’nin başarıları tek başına Recep Tayyip Erdoğan’ın başarıları değildir. Sayın Bekir Bozdağ’ın da kulağını çınlatalım. Bu parti Tayyip’in partisi değildir. Bu parti milletin bize bir emanetidir, hepimizin partisidir. Bir kişinin şahsi mameleki haline getirilemez.

Rengin Arslan, BBC Türkçe - Tamamı için buraya tıklayın.

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
YORUMLAR
17.06.2016

Bülentciğim arınç hangi kitleye hitap ettiklerinin farkına varamamış herhalde. siyasi görüşünü sorunca ''tayyibe veriyoz tayyibee'' sığlığında adamları kullanırken iyiydi de şimdi zoruna mı gitmeye başlamış bu tek adam mevzusu. neyin goy goyudur bu.

17.06.2016

Her AKP'li bir gün kıçına yiyeceği tekmeyi tadacaktır.

17.06.2016

Fıtratları gereği :)

17.06.2016

Arkadaşlarım halı sahaya çağırmayınca ben.

TÜM YORUMLARI OKU (35)