Bu sevgi seviyesinde ilahi olan bebektir, yavrudur. Özellikle Hıristiyan dininde Meryem Ana’nın Hz. İsa’ya beslediği sevgidir. Ve o inanca göre spiritüel inanç; çocuk yavru ile bir doğuyor ve o doğana tapınılmış olunuyor. Bu sevme / sevgi biçimi aslında kişinin yaratıcıyla kurduğu bağın bebekten, yavrudan geçtiği inancını da taşımış olduğudur. Her ne kadar günümüzde bu bakış açısı biraz değişime uğramış gibi görünse de bebeği olup ona sahipmiş gibi davranan ailelerle dolu etrafımız. Bebek ile kendini ifade eden ebeveyn ya da bireyler evlatlarına karşı anne-baba olmayı onların sahipleri olmakla karıştırıyorlar. Özellikle annelik ile ilgili duygunun gözlere sokulup kutsanması da veya bebek sahibi olmamış kadınların daha az kadınmış gibi algılanması da bu sevgi biçimine örnek verilebilir. Hakikati yalnızca bir şeyleri doğurarak, büyüterek öğrenmez insan. Cibran çok öncelerinde bu tatta cümlelerle özetlemiştir durumu;
'Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler,
Onlar kendisini özleyen Hayat’ın oğulları ve kızlarıdırlar.
Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler.
Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler.
Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla.
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.
Onların vücutlarını çalabilirsiniz ama canlarını asla. Çünkü onların canları
geleceğin sarayında oturur ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye kalkışmayın hiç. Çünkü Hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.
Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız.
Yayı geren, sonsuza açılan yolda kendine bir hedef edinmiştir ve oklarını en
uzağa eriştirebilmek için kendi gücüyle sizleri gerer. Yayı gerenin elinde seve
seve bükülün çünkü oku atan O güç, uzaklaşan okları sevdiği kadar elindeki
sağlam yayı da sever.'