Araştırmalar gösteriyor ki evrendeki hiçbir ses kaybolmuyor, kaydoluyor. Uzayda seslerin (ses dalgalarının) kaybolmadığı ve bu sesler -eğer elde edilebilirse- evrenin oluşumundaki patlama seslerinin de duyulabileceği yönünde. Söylenen, kurulan her bir cümle, harf, söz kayıt altına alınıyor. Ama bu ortalığı karıştıracak türden de bir şey de olabilir, mükemmel de bir şey olabilir.
Çünkü her şeyi ilk ağızdan duyduğumuzu düşünelim, mesela Tesla’nın elektrik akımları hakkında bulduğu icadın sevinç çığlıklarını veya Atatürk’ün bir askerine kurduğu cümleyi duyduğumuzu… Çok heyecan verici gerçekten… Ama bir de arkadaşlarımızın dedikodularını duymak da var işin ucunda. O kötü bir kayıt olacaktır bizim için saklanan. Biz en iyisi bunu bilim kurgu filmlerine veya gelecekteki nesillerimize bırakalım. Nasılsa bizden daha duygusuz olacaklar, sorun yok.
Mesela Mozart dinletilen ineklerin neden daha verimli süt elde ettiklerine değinmeyelim ki? Kainatın gizemlerini araştırsak buradan köyümüze yol olur zaten… Bakın sesin, frekansların ve titreşimlerin açamayacağı kapı yok. Süte bile mucizevi katkılar sunan sesler, insanlara neler yapmaz?
Ses demişken Mevlana’nın Mesnevi’sindeki ‘’duy’’ kelimesine değinmeden geçemeyiz. Neden ‘’duy’’, neyi ‘’duy’’? 13. yyda yaşayan Mevlana’nınn ‘duy’ dediği neydi? Muazzam bir yönlendirme. Hayatımızdaki her şeyi gerçekten duyuyor muyuz? İnsanlar birbirlerini duymadıkları için aynı cümleleri kurduklarının bile farkında değil… Ben kuyuya bir taş atmış çekilmiş olayım buradan…
Şimdi bir deniz kenarındasın, yürüyorsun… Ayaklarının ıslaklığına yapışan kumlar ve az ilerde parlayan bir şey var, taş gibi. Hayır taş değilmiş… Kıyıya vuran el kadar bir deniz kabuğu… Eğilip alıp kulağına tutuyorsun… Ve evet onun içindeki okyanus sesi… Sen kulağına tutmasaydın dahi o ses onun içerisinde dönmeye devam edecekti.
Ses ile terapiler, satın almalar, sanat yapmalar, ilahi olana yönelmeler ve dahaları gerçekleşiyor.
Seslerimize, frekanslarımıza sahip çıkalım veya sahip olalım.
Yazımıza veda etmeden; Shelly 1792'de doğdu, bu şiiri otuz yaşında ölmeden evvel yazıp bize bıraktı. Nermine Memmedova 1970 yılında Azerbeycan’da bir tv programında söyledi.