Buket Harıkçı Yazio: Obezdi Diyetisyen Oldu

Çocukluğu boyunca bir sürü diyet deneyerek kilo vermeye çalışan ancak başarılı olamayınca diyetisyen olmayı isteyerek yaklaşık 40 kg veren bir beslenme uzmanı: Cemre Yamaner

'Diyet” kelimesini çok sevmese de ideal kiloda olabilmek ve hayat boyu bunu koruyabilmek için çözümün sadece bir diyet listesinde olmadığı inancında. Bu nedenle tüm danışmanlıklarında öncelikle kişiye özel beslenme eğitimi verip takiplerle sağlıklı alışkanlık geliştirmeyi, kişinin kendi vücudunu daha iyi tanımasını ve hayat boyu ideal kiloda nasıl kalınabileceğini öğretmeyi kendine misyon edinmiş uzman diyetisyen.

Yamaner, 2008-2013  Yeditepe Üniversitesi, ”Beslenme ve Diyetetik” Lisans Programından mezun olduktan hemen sonra, 2013-2014  Framingham State University, ”Food Science & Nutrition Science” Yüksek Lisans Programı için Amerika’ya gitti. Ardından ülkeye dönüş yaptıktan sonra 2014-2016 yılları arasında Medipol Üniversitesi, ”Beslenme ve Diyetetik” Yüksek Lisans Programına dahil oldu ve danışmanlarıyla beraber deneyimlerini ve eğitimlerini sürdürmeye devam etti.

2018 yılında Acıbadem Üniversitesi, ‘Beslenme ve Diyetetik” Doktora Programıyla eğitimine kaldığı yerden devam eden Yamaner, şimdilerde online danışmanlık ile ulusal ve uluslararası danışmanlık vermeye devam etmekte.

Cemre’ciğim öncelikle senin diyetisyen olmaya nasıl karar verdiğinle başlamak isterim. Nasıl bir çocukluğun oldu, mutfakla ve yemekle nasıl bir bağın vardı?

Sürekli kilolarıyla savaş halinde bir çocukluk geçirdim çünkü kilom hep fazlaydı ve hep az yemek yemem gerektiği ile ilgili uyarılar alıyordum. Sonra ergenlik döneminde kilomda daha da bir artış yaşayınca diyet denemelerine başladım. Bir sürü değişik tarzda diyet denedim. Sadece detokslarla yaşadığım bir dönem oldu. Kilo verdiğim de oldu fakat daha fazlasıyla geri aldım. Bu süreç o kadar zor geçti ki… O kısıtlı diyetleri yapmaya çalışmak, uzun süreler aç kalmaya çalışmak…

Vücudumda ve ruhumda inanılmaz stres yarattı. Diyetlerden nefret eder hale geldim. Sonrasında tabi diyeti bırakınca müthiş bir kilo artışı, tekrar o yemediğim, kısıtladığım yiyecekleri daha fazla yeme isteği ve artan kilolar… En son artık dedim ki ben diyetisyen olacağım ve bu işi çözüp öğreneceğim. Durumu benim gibi olanlara doğru nedir, ihtiyaçlarımız doğrultusunda nasıl beslenmemiz gerekir, zorlanmadan, kendimizi aç bırakmadan nasıl zayıflayabiliriz bunu hedefledim hayatım boyunca ve böylece diyetisyen olmaya karar verdim.

Mutfağa ve yemek yapmaya hep ilgim vardı. Kendi kendime hep bir şeyler pişirip, denerdim. Çok farklı şeyleri bir araya getiriyordum. Değişik tarifleri denemeyi seviyordum ve sanki o tarifleri sunuyormuşum gibi yapıyordum. Yani aslında yemek yapmayı, güzel yemek sofraları hazırlamayı ve yemeyi çok severim Buket’ciğim. Eklemek isterim ki; yeterli ve dengeli beslenmek yemekten haz duymadan bir robot gibi beslenmek demek değildir. İyi yemek, beslenmek, sağlık ve damak tadının bir sentezidir.

Seninle tanıştığımız günden bu yana sıklıkla dile getirdiğin şey; kısıtlama olmadan, yasaklar olmadan diyetlerin gerçekleştirilmesi ve programlanmasına dair ifadelerin var. Daha detaylı neler söylemek istersin?

Diyet denilince oluşturulmuş o diyet planına birebir uyulması gerektiğini düşünüyor herkes. Bu sebeple de bu karara her zaman geç başlanılıyor. Korkuluyor, kaçılıyor maalesef. Bu sefer ertelendikçe kilolarda daha da bir artış yaşanıyor. Hal böyle olunca da daha hızlı sonuçlar almak için yine kısıtlı diyetler deneniyor.

Medyada zayıflama ile ilgili çok fazla yanlış bilgiler dönüyor. Sürekli sıfır şeker ya da yağ içeriği yüksek olan yiyeceklerin sağlıksız olduğuna ve tüketilmemesine dair söylemler var. Benim amacım tüm bu bilgi kirliliğinin içerisinde bilimsel çalışmalar doğrultusunda danışanlara öncelikle sağlıklı beslenmenin ne olduğunu anlatmak. Temeli önce sağlam atıp sonra üzerine koymaya başlıyoruz. İdeal kiloya ulaşırken yasaklar ve kurallar olmadan, kendini aşırı kısıtlamadan, daha keyifli bir şekilde yağ kaybını nasıl sağlayabileceğini konuşuyoruz. Danışanlar kendi hayatlarına uygun ve vücudunu dinleyip ihtiyaç duyduğunda sevdiği yiyecekleri yiyerek kilo verdiklerini görünce bunu sürdürebileceklerinden emin oluyor. Gün içerisinde bir yere gittiklerinde veya bir organizasyona katıldıklarında burada ne yemeliyim, diyetimin dışına çıkarsam kilo veremeyeceğim stresini yaşamadan neleri severek tercih edebileceklerini öğretmeye, aktarmaya çalışıyorum.

Yiyeceğin iyisi ya da kötüsü olmaz. Bizim iyi beslenme alışkanlığımız vardır ya da kötü beslenme alışkanlığımız vardır. Diyetteyken yediğimiz yiyeceklerin hepsinin sağlıklı ya da iyi olarak etiketlediğimiz yiyecekler olma zorunluluğu yoktur. İhtiyaçlar doğrultusunda, kişinin değerlerine ve hayatına özel keyifli bir şekilde ilerlersek devamını getirebilir oluyoruz. Aksi taktirde kendimizi kısıtladıkça, kural koydukça yemek yeme atakları yaşıyoruz. Bu durum da yine kilo artışıyla sonlanıyor. Danışanlarımdan aldığım geri bildirimler hep ‘’gerçekten beslenmeyi bilmiyormuşum’’ şeklinde oluyor. Onların bu tespiti ile mesleğimde bir kez daha doyuma ulaşmış oluyorum ben de.

Her bireyde bu durumun yansıması farklı oluyor. İnsanların aklında tatlı yemek konusunda ödül algısı yaratıldığı için; kilo verdikten sonra daha çok tatlı yeme isteği artabiliyor ya da daha zayıf olma isteğinin altında o tatlıları daha fazla tüketebilme eğilimi olduğunu görüyorum. Diyet yaparak ideal kilosuna ulaşmak bir amaçtan çıkıp araca dönüşüyor. Çünkü asıl amacı çok düşük kiloda olup istediği besinleri rahatça tüketebilmek oluyor. İşte tam da bu nedenle sevdiği besinleri istediğinde diyette yer vererek zayıflama süreci yaşarsa sonrasındaki bu aşırı tüketimin önüne büyük ölçüde geçmiş oluyoruz.

Tatlıların biliyoruz ki müthiş bir hazzı var vücutta. Ciddi bir mutluluk yaratıyor. Düşünki daha anne karnındayken yutkunma alışkanlıkları rahimdeki amniyon sıvısının tadına uyarlanmaya başlar. Sıvının tatlı olduğu zamanlarda daha çok yutkunurken, acımtırak olduğu zamanlarda yutkunma sayımız düşüyor. Daha mağaralarda yaşarken bile bu genetik program bizi hayatta tutmuştur. Tatlı vücudumuza yeterli enerji verdiğimizin göstergesiyken zehirli şeylerin tadı genelde acıdır.

Genellikle diyette çikolata, pasta, kek, kurabiye, börek gibi besinleri tükettiğinde ‘’kaçamak yaptım’’ bilinciyle yaklaştıkça diyeti bozdum diye düşünüp vazgeçişler yaşanıyor. Bazen kişi doymuş olsa da o anda hissettiği bir üzüntü ya da yaşadığı bir stres onu daha fazla yemeye yönlendirebiliyor ki bu da çok normal bir durum. Önemsenmesi gereken konu ise bu yaşadığı durumun ne sıklıkta olduğu. Sürekli tekrar eden bir durumsa yemek yemek alışkanlığa dönmüş olabiliyor. Böyle bir durumda da psikolojik danışmanlık alarak ilerlemek gerektiğini düşünüyorum.

Beslenirken sıklıkla yaptığımız en güncel hatalar nelerdir?

Daha çok karşılaştığım durum özellikle sıfır karbonhidrat tüketimi yapmaya çalışmak. Ekmeği tamamen diyetten çıkartmak. Özellikle gluten hassasiyeti olmasa da gluten içeren ekmek, unlu gıdalardan uzak durmaya çalışmak. Maalesef insanlar bir kayboluş yaşıyor çeşitli diyet reklamlarından dolayı. Her gün yeni yeni diyetler çıkıyor. Glutensiz beslenme, aralıklı oruç, sadece meyve ve sebze suyunun olduğu diyetler…Örneğin çölyak hastasısınızdır veya non-çölyak gluten hassasiyetiniz vardır, burada glutensiz beslenme tedavi için gereklidir. Bunun dışında çevreden duyup etkilenerek denemeye başlayınca aslında kendi bedenine uygun olanı değil bir programa kendini uyumlamaya çalışıyor. Diyetinde çıkardığın besinlerin yerine doğru alternatifleri koyamadığında vücuduna büyük zararlar vererek birçok hastalığa kapı açabiliyor.

Son dönemde gözlemlediğim en büyük diyet hatalarından birinin karbonhidratı sınırlandırmak olduğunu düşünüyorum. Danışanın öyküsünü ve geriye dönük 24 saat boyunca ne tükettiğini sorguladığımda genellikle ekmek ve tahıl grubunu az tükettiğini ya da hiç yemediğini görüyorum. Yeterli ve ihtiyacı olan karbonhidratı almadığı sürece de özellikle akşam saatlerinde gelen tatlı atakları da maalesef ki kaçınılmaz oluyor.

Vücudun ana yakıtı karbonhidratlardır. Özellikle tam buğday ekmeği, yulaf ezmesi, bulgur, patates gibi kaliteli karbonhidrat kaynakları B kompleks vitaminlerinden de zengindir. Şu an bağışıklığı güçlendirmek için alınan takviyelerin çoğunda B kompleks vitaminleri yer alır. Vücudun direnci, enerjik olması, kan şekerini dengede tutmak için beslenmemizde karbonhidrat kaynaklarına yer vermemiz gerekir.

Gelelim spor ile beslenme ilişkisine… Nasıl olmalı? Pilates yapan biri ile futbolcu olan birinin beslenmesi nasıldır?

Yapılan egzersizin süresi, şiddeti, sıklığına göre besin öğeleri ihtiyacı değişir. Yine her branşta protein, yağ ve karbonhidrat dengesi, günlük enerji ihtiyacı ve spor öncesi ve sonrası beslenme değişkenlik gösterir.

Futbol; yüksek şiddetteki egzersizlerin ve dayanıklılığın bir arada olduğu, kas ve karaciğerdeki glikojen depolarının temel enerji kaynağı olarak kullanıldığı bir spor çeşidi. Dolayısıyla yeterli karbonhidrat alımının sağlanması çok önemli. Eksikliğinde sporcularda yorgunluk, halsizlik, kilo kaybı gibi durumlar görülebilmektedir. Kamplar ve turnuvalarda da karbonhidrat alımı artırılmalıdır.

Bir diğer önemli konu ise futbolcularda sıvı alımı. Özellikle egzersiz sırasında sporcu içeceklerinin alınması sıvıyla birlikte karbonhidrat ve kaybedilen minerallerin yerine konması için gereklidir.

Pilateste ise durum çok farklı. Pilatesin çeşidine ve kişinin değerlerine göre besin öğesi ihtiyaçları hesaplanıp enerji ihtiyacı karşılanarak öncesinde ve sonrasında yapılan egzersize göre nasıl bir beslenme planına gidileceği belirlenir. Pilatesten maximum faydayı sağlayabilmek için beslenme de iyi yönetilmelidir. Kısacası her spor türüne, kişinin kompozisyonuna ve kan değerlerine besin ihtiyaçları değişir.

Danışanlarını nasıl motive ediyorsun? Hangi yönlendirmeleri yapıyorsun?

Beslenme danışmanlığımın büyük kısmı motivasyon ile geçiyor. Danışanla birlikte hazırladığımız beslenme planında her hafta değişiklikler yapıyorum. Nerelerde zorlandı ya da neyi yemek onu daha mutlu etti, daha tok tuttuğunu hissetti diye sorgulayıp her hafta ona uygun bir program oluşturmaya çalışıyorum.

En büyük motivasyon kaynağı aslında hiçbir şeyin yasak olmadığını bilmeleri. Program dışında ya da farklı bir durum olduğunda nasıl ilerleyebileceklerini bilmeleri motivasyonlarını yüksek tutuyor. Bunun dışında yeterli kilo kaybı olmadığı durumlarda ya da vücut direnç gösterdiğinde tartıdaki rakama çok anlam yüklemek yerine bu sürecin devamını nasıl getirebileceğimizi konuşuyoruz. Çünkü tartıdaki rakam çok çabuk değişebiliyor ve bu yola çıkmadaki asıl amacımızı hatırlatmaya gidiyorum. Bu durumda danışanda iki duygudan biri uyanmış oluyor; acıdan kaçma ya da hazza ulaşmak…

Motivasyonu sağlamada önem verdiğim konulardan biri de mükemmeli hedeflememek. Gerçekçi hedefler koyup sürece başlamadan önce bizi nelerin beklediğini anlatmak. Hem beslenme düzenini en iyi şekilde sağlayıp hem de egzersizi düzenli yapmak gibi bir anda vücuda yüklenmek yerine adım adım ilerlemek. Sevdiği egzersiz neyse onu bulup bunu kalori harcamak için değil sağlığı için hayatının bir parçasına dönüştürmek. Kısacası ulaşılabilir hedeflerle başlayıp her hafta danışanla süreci değerlendirerek rotayı belirlemek gerekiyor.

En doğru, en güncel beslenme modelimiz nasıl olmalıdır?

Şu an bilimsel olarak kanıtlanmış en güvenilir beslenme modelinin Akdeniz beslenme modeli olduğunu söyleyebilirim. Yapılan çalışmalar sonucunda Akdeniz bölgesinde beklenen yaşam süresinin en uzun, koroner kalp hastalıkları, kanser ve beslenmeye bağlı diğer kronik hastalıkların en düşük olduğu, özetle Akdeniz ülkelerinde yaşayan insanların daha uzun ve sağlıklı, kaliteli yaşadıkları belirlenmiştir.

Akdeniz Beslenme Modeli, UNESCO tarafından “somut olmayan bir insanlık mirası” olarak tanınmış, FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından da beslenme modelleri arasında “gezegendeki en sürdürülebilir beslenme modeli” olarak en üst sırada yerini almıştır.

Bu modelde kırmızı et ve ürünlerine ayda birkaç kez yer verilirken, ekmek, pirinç, makarna, bulgur gibi tahıllar piramidin temelini oluşturur. Sebzeler, meyveler, kuru baklagiller ve süt ürünleri günlük beslenmenin önemli bir parçası olarak kabul edilmiştir. Balık ağırlıklı olmak üzere haftada birkaç kez tavuk, yumurta ve tatlı tüketilmesi ve yemeklerin zeytinyağı ile hazırlanması önerilmiştir.

Akdeniz beslenme modeli veganlık- vejetaryenlik ile bağlantılı mıdır?

Beslenmede modern eğilim: daha fazla et (çoğunlukla kırmızı), diğer hayvansal besinler, daha az sebze, meyve, daha fazla işlenmiş besinler iken; Akdeniz Beslenme Modeli protein kaynağı olarak kurubaklagilleri önceliklendirdiği gibi balık dışındaki protein kaynaklarını özellikle kırmızı eti sınırlandırır.

Şu an kanser ve beslenme üzerine yapılan çalışmalarda da en yüksek risk faktörleri arasında kırmızı et tüketimi olduğunu görüyoruz. Artık neredeyse herkes biliyor ki kırmızı et tüketimi kalp-damar sağlığımızı ciddi anlamda etkiliyor. Ülkemizde kalp-damar hastalıkları ile ilgili oranların yüksek olmasının sebeplerinden biri olarak da görülüyor kırmızı et tüketimi.

Vejetaryen beslenmenin çeşitlerinden biri olan pesketaryen beslenmenin birazda olsa Akdeniz beslenme modeline benzediğini söyleyebilirim. Pesketaryenler balık veya diğer su ürünlerinin bulunduğu fakat başka hayvanların etlerine yer vermeyen bir beslenme düzeni benimserler. Süt ürünleri, yumurta tükettikleri ve protein kaynağı olarak et grubundan balığa öncelik verdikleri için Akdeniz Beslenme Modeline benzerlik gösterir.

Vegan beslenme tarzını benimseyenler hayvansal kaynaklı besinleri (kırmızı et, tavuk, balık, süt ürünleri, vs..) tüketmezler. Bununla birlikte araştırmalarda bitkisel kaynaklı olan bu beslenme modelini uygulayanların kolesterol seviyelerinin daha düşük, tip-2 diyabet gelişimi ve kalp hastalıkları kaynaklı ölüm riskinin ve kansere yakalanma riskinin daha düşük olduğunu görüyoruz. Bunu yapan danışanlarımı da çok takdir ediyorum.

Çocukların beslenme döngüleri üzerinden konuşursak ebeveynlere neler önerirsin?

Çocukluk obezitesi ülkemizde hızla yayılmakta. Burada ebeveynlerin rolü çok önemli. Eskiden çocuklar daha hareketliyken şimdi bilgisayar başında. Ebeveynler çocuklarına örnek olacak davranışlar sergilemeli.

2 yaşın altındaki çocuklarda diyet önermezken 2-7 yaş arasındaki çocuklar için yaşa uygun sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite ile önce ağırlık artışı durdurulmalıdır.

Okul çocuklarında çeşitli ve yaşa uygun beslenme önemlidir. Genelde aileler sütten ya da fazla ekmek ve tahıl tüketiminden kaçınıp et tüketimini arttırabiliyorlar. Oysaki çocuklar henüz büyüme ve gelişim çağında. Bizim gibi düşünüp karbonhidrat (ekmek; makarna, pilav, vs.) alımını azaltmaya gitmek gelişimini engelleyecektir. Sınırlı beslenen, dengesiz, yetersiz beslenen çocuklarda sadece boy değil, bağışıklık sistemi de zayıflar, hastalıklar artar.

Okul çağındaki çocukların büyüme ve gelişimi toplamda 3 su bardağı süt, yoğurt, bir de 2 dilim peynir alması gerekir. Eğer çocuk peyniri sevmiyorsa, onun yerine bir su bardağı süt ya da yoğurt daha koyması gerekir.

Özellikle danışmanlıklarımda çocukların her öğünde çeşitli ve yeterli beslenmeyi nasıl sağlayabileceğini aktarmak için Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Gıda Bilimleri Enstitüsü tarafından hazırlanmış rehberi kullanıyorum. Burada besin grupları 4 yapraklı yonca ile belirtilmiştir.

Ebeveynlere önereceğim bir diğer konu ise çocukların yemekle ödüllendirilmemesi, sadece onların sevdiği yiyecekleri önlerine koymamaları gerekir. Günün en önemli öğünü olan kahvaltıyı da unutmamalılar. Ne olursa olsun çocukların kahvaltı yapma alışkanlığı kazanması büyümesi, okul başarısı, algısı için çok önemlidir.

Mide ameliyatları hakkında ne düşünüyorsun?

Mide ameliyatlarına olan ilgi giderek artıyor. Genelde bir sürü diyet deneyip başarısız olmuş ve diyet tedavisi ile artık sonuç alamayan uzun dönemde kilo alan morbid obez hastaları bize geri kazandıran bir yöntem. İleri derecede obez olan bireyler için öncelikle kişiye özel, hayatına uygun diyet ve egzersiz programlarının mutlaka denenmesi gerektiğini düşünüyorum. Sonuç alınamadığı zaman ileri tedavi yöntemlerine başvurularak yaşam kalitesinin arttırılabileceğine inanıyorum.

Bu ameliyatlarda diyetisyenlerin rolü çok büyük. Çünkü sadece cerrahi ile yüzde yüz bir çözüm sağlanamıyor. Cerrahi dışında beslenme desteği, psikolojik destek ve egzersiz ile birlikte bütüncül bir yaklaşım olmalı. Özellikle bariatrik cerrahi alanında eğitim almış diyetisyenler hastaları hem ameliyat öncesi hem de sonrasında çok iyi bir şekilde takip etmeli. Bu eğitim ben de aldım ve şu an yurtdışından Türkiye’ye mide küçültme ameliyatı için gelip sonra ülkesine dönen online takibinde olduğum danışanlarım var. Ameliyat sonrası için Amerikan Metabolik Bariatrik Cerrahi Derneği’nin önerdiği takip süresi ise tam 5 yıl.

Hasta komplikasyonsuz bir şekilde taburcu olduktan sonra herhangi bir beslenme eksikliğinin olmaması ve uzun dönemde geri kilo almamasını sağlamak için hastaya bir diyetisyen yol arkadaşı olmalı. Mide esneyebilen bir organ Buket’çim... Doğru beslenme alışkanlığı kazanılmadığı sürece ilerleyen dönemlerde tekrar kilo alımı ve hatta ikinci bir ameliyat durumu bile söz konusu olabiliyor.

Azar azar ve sık beslenme ile Aralıklı oruç birbirinin tam zıttı ama gündemi en oluşturan iki konu da diyebiliriz. Bunun tercihini birey nasıl yapmalı?

Son dönemde ‘’Aralıklı oruç yapmak istiyorum’’ diye diyete başlamak isteyen çok fazla kişi olduğunu söyleyebilirim. Çünkü aralıklı oruç ile zayıflayanları ve reklamları gördükçe bir de bu yolu mu denesem diyebiliyorlar. Bu programa karşı değilim yine de hayatımızı saatlerin yönetmesini doğru bulmuyorum. Sosyal hayatımızdan eksik kalmadan, kendimize kısıtlamalar, kurallar getirmeden zayıflamak daha kalıcı bir çözüm getirecektir. Önemli olan vücudun ihtiyaçlarına odaklanmak. Bu da ne demek; vücudun verdiği sinyallere karşı direnç göstermemek demek. Aralıklı oruçta uzun süre boyunca yemek yemeyerek hissedilen o mide kazınmasına, düşen kan şekerine kısacası fiziksel açlığa karşı durulmaya çalışılıyor. Bu da kilo kaybı yaşatsa bile vücutta stres faktörünü giderek arttırıyor. Doğru beslenme alışkanlığı kazanılmadığı sürece bu tarz programlardan sonra yine bir kilo artışı yaşanabiliyor.

Hayatı bu kadar kısıtlı hale getirmek ve saatlere göre yaşamaya ne gerek var? Aslında her birimiz kendi hayatımızı ve tabi beslenmemizi keyifle yönetebilecek bilgiye ve deneyime sahip olabiliriz. Dengeli beslenmeyi, kendini dinlemeyi, ihtiyacına uygun tercihler yapabilmeyi öğrenip tekrar ettikçe hesap kitap yapmadan ideal kiloya ulaşmak, kilo yönetimini sağlamak mümkün. Bunun için öncelikle kendimize zaman tanımalıyız. Geçici ve hızlı çözümler yerine geleceğimize de yatırım yapabileceğimiz, vücudumuzu önemsediğimiz bir süreci önceliklendirmeliyiz.

Yine söylüyorum; diyette kural olmamalı. Bu nedenle 3 ana öğün 3 ara öğün şartımda yok. Danışanın yapabileceği ve hayatına uygun ir şekilde ana ve ara öğünleri belirliyorum.

Konu kahve! Bildiğim kadarıyla kahveye karşı bağımlılığın var. Bunu ne ölçüde sınırlandırıyorsun?

Kahve içmeyi çok seviyorum. Bana inanılmaz mutluluk veriyor. En sevdiğim ara öğünlerden biri de sütlü kahve. Gün içerisinde fazla kafein alımına gitmemek için filtre kahve içtiğim bardağı daha küçük ölçüde tercih etmeye çalışıyorum.

Sağlığımız için kahvenin müthiş bir faydası var. İçerisindeki antioksidanlar hafızayı güçlendirip unutkanlığı önlüyor. Yetişkinlerde gün içerisinde 4 kupadan fazlası yan etki yaratabiliyor. Alınan fazla kafein de kan basıncında artış, anksiyete, kalp atışının hızlanması gibi bazı durumlara sebebiyet verebiliyor. Kahve aynı zamanda diüretik bir içecek. Vücuttan sıvı atımına neden oluyor. Özellikle demir eksikliği anemisine sahip olduğum için hemen yemeğin üzerine içmemeye çalışıyorum. Çünkü yemekten hemen sonra içildiğinde B12 ve demir emilimini de engelleyebiliyor.

Şu an dünyada kaç çeşit beslenme modeli var ve bunlar neler?

Dünyada şimdiye kadar binin üzerine vardır diyebilirim. Ve her geçen gün bunun üzerine yenileri ekleniyor. Dukan, Paleo, Raw Eating, Karatay, Aralıklı Oruç, ayurvedik, ketojenik şu an aklıma gelen popüler diyetler arasında. Her ülkede çok farklı beslenme modelleri mevcut. Amerika’da ketojenik, flexitarian, whole30 gibi diyet programları popülerken Çin’de light food adında çok farklı bir diyet trend olabiliyor. Bu diyetlerin bazıları tamamen düşük kalorili giderek kilo kaybını sağlarken bazılarının felsefesi hiç yiyecekleri pişirmeden beslenmeyi, bazılarıysa besinlerin doğasını, hazırlanma şeklini, tadını, kalitesini ön planda tutar.

Senin de özellikle içinde olduğun online diyet tam olarak nedir? Online diyet olarak neyi nasıl hedefliyorsun?

Online diyet; diyetisyene gitmek yerine ister evde ister işte ister yurtdışında diyetisyeni ile online olarak görüşerek yaptığı beslenme ve diyet danışmanlığı hizmetidir. Diyet sürecini zamandan tasarruf sağlayarak daha da kolaylaştırmak isteyenler online diyet hizmetinden faydalanabilir. Özellikle yoğun tempoda çalışan ve diyetisyen ziyareti yapamayanlar, yurtdışında yaşayanlar, yaşadıkları şehirlerde diyetisyene ulaşma imkânı olmayanlar ve yeni doğum yapanlar için online diyet çok daha kolay oluyor.

Online danışmanlık hizmetimin yüz yüze danışmanlıktan aslında hiçbir farkı yok. Görüşmelerimi özellikle görüntülü bir şekilde gerçekleştirerek yüz yüze görüşmelerde olduğu gibi beslenme eğitimini verip diyet planlamasını gerçekleştiriyorum. Buradaki tek fark tartı. Artık dijital tartılar evlerimize girmeye başladı. Bazı tartıların uygulamalarından bile danışanın kilo takibini gerçekleştirebiliyorum. Tartıdaki rakam aslında bu süreçte bize bir motivasyon kaynağı. Kişiye özel ilerlendiği ve sağlıklı kilo kaybı ya da alımı sağlandığı sürece istenilen hedefe ulaşmak daha kolay gerçekleşiyor. Görüntülü görüşmelerde bazı konularda daha hızlı yol alabiliyoruz danışanlarla. Mesela evlerindeki tabak, kase ölçülerine göre porsiyon miktarlarını konuşabiliyorken, aldıkları bir ürünün hemen incelemesini yapabiliyoruz.

Danışmak isteyenler sana nasıl ulaşabilirler?

Bana danışmak isteyenler Instagram hesabım üzerinden ulaşabilir ya da Home - cemreyamaner.com üzerinden iletişime geçebilirler.

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman