Buket Harıkçı Yazio: Neden Vejetaryen Oldum?

Basitçe anlatmak gerekirse vejetaryenlik ya da etyemezlik, çeşitli nedenlerle et, balık, kümes hayvanlarını tüketmemeye denir ve yedi çeşit vejetaryen türü vardır. Bunlar:

1. Lakto Vejetaryen

2. Ova Vejetaryen

3. Lakto - Ova Vejetaryen

4. Pesko Vejetaryen

5. Besin Vejetaryen

6. Vegan

7. Çiğ - Vegan

Ben bunlardan 3 numaralı olan Lakto - Ova Vejeteryan kısmını kapsıyorum.

Bu da et, balık, kümes hayvanları yani hiçbir canlı türünü yememek anlamına geliyor.

Nedenlerini sıralamadan önce size toplumdan yediğim baskıdan da bahsedeceğim biraz.

“Halden düşersin, icat çıkarma, senin misafirliğin de zordur, aman ne pişireceğiz şimdi sana, unutkan olursun, hastalanırsın, sen sporcusun mutlaka et yemen gerekir” gibi cümlelerle beni aldığım karardan kendince üzülerek hatta acıyarak vazgeçirmeye çalışan çok insan çıktı karşıma. 

Tam tersi müthiş saygı gösteren de.

Bazıları insanlık suçu işlemişsiniz gibi bir muamele gösteriyor, aldığınız karardan vazgeçirmeye kendince doğru olanın kendi yaptığı şeymiş gibi olduğuna ikna etmeye çalışıyor, bazılarıysa kendiniz için aldığınız bu kararı derinlemesine dinliyor ve oradan bir düşünce biçimi öğrenmeye çalışarak çıkıyor.

Bu ayrıca sosyolojik olarak neye hazır olmadığımızı ve idrak olarak yeniliğe, değişik yaşam stillerine karşı alerjimizin ne boyutta olduğunun da bir ifadesidir.

Her şeyden önce yaklaşık yirmi yedi yıl boyunca et tüketen ve aile alışkanlıkları gereği sofrasından et eksik olmayan bir yaşam tarzına sahip olmama rağmen; aldığım bu karar öyle net ve kendinden emindi ki asla pişmanlık ve özlem barındırmadı, yol almışken durup yeniden eskisi gibi tüketmeye, yeniden vejetaryenliğe dönmek gibi bir aşamadan da geçmedim.

Aldığım karar o gün alındı ve bugüne değin değişmedi.

Çünkü kararımda nettim.

Artık hiçbir hayvanın benim hazzım ve keyfim için öldürülmesine izin vermeyecektim.

Etin dünya üzerinde oluşturduğu politikayı daha net anlayacak buna ortak olmayacaktım.

Sokaklara çıkıp yaşam hakkını aramak da, yeme-içme alışkanlıklarını değiştirmek de aynı yola giden ama sadece farklı sokaklardan geçilen yollardı benim için ve hiçbir şeye zarar vermemek de bir yarar sağlamaktır artık benim için.

Et tüketmek küresel, politik ve can alan bir konuydu artık gözümde;

Hadi farklı açılardan da ele alalım, ufkumuz iyice açılsın; 

  • Ortalama bir inek bir günde yaklaşık 12 kilo yem tüketiyor. Bunu bölersek tek bir hamburgerin üretilmesi için 1650 LT su gerekir!

  • 1 kg sığır eti için 100 bin litre, 1 kg tavuk eti için 3500 bin litre, 1 kg buğday için 900 litre, 1 kg patates için 500 litre su kullanıyor! 

  • Peki su rezervlerimiz nasıl? Gün içinde bir kişi ortalama kaç litre su tüketiyor, sifonu da düşünecek olursak? 

  • Gittikçe Amerikalılar gibi yemek yemeye başlıyor insanlık. Daha fazla et daha fazla kalori. Onu yakmak için spor salonundayken terini atınca daha fazlasıyla su, tekrar tekrar harcamak zorunda kalınan bir konuya dönüşüyor! 

Peki etten aldığımız vitamin ve değerler ne olacaktı?

İspatım var.

Et tükettiğim zamanlara ait yaptırdığım kan tahlillerim ile son 2 seneye ait yaptırdığım kan tahlillerim arasında hiçbir fark yok.

Ki bu da oldukça büyük bir yanıttı bana.

Zaman zaman et tüketimi ile ilgili olarak yaşadığım hazımsızlık, pişme anında kokusundan dolayı yaşadığım zorluk, et üzerinden yapılan politikalar, bayram ritüellerinde hayvanların yaşadığı zorluklar karşısında kaldığım çaresizlik, hayvanlara olan saygımın insanlara duyduğum saygıdan hiçbir farkının olmayışı gibi nedenler beynimde dönüp duruyorken artık harekete

geçmiştim.

Sürecim şöyle başladı; haftanın ortalama 5 günü sağlıklı yaşam için egzersiz yapan birisi olarak, spor akademisi mezunu ve bu minvalde hayatını yaşamaya çalışan birisi olarak yeme ve içme davranışımın herkes gibi olma şansı zaten yok.

Bizler vücudumuzun sesini en açık tonda dinleyen, sürekli gözlem yapan ve en çok vücuduyla meşgul olan mesleklere sahip kişileriz.

Algımız önce kendimize sonra bizlerin öncülük yaptığı kişilere bir bilinç yaratmak. 

Farkında olmak ve farkındalık yaratmak.

Bu süreçte öğrencilerimize ve danışmanlarımıza gerçekçi, ihtiyaca yönelik yönlendirmeler yapmalıyız. Dolayısıyla yeme ve içme davranışları detaylandırılmalı, hayatımıza ve tercihlerimize uygun hale getirmeliyiz. 

Bunu önce kendimizden başlayarak yapmalıyız.

Hiçbir diyet listesi, hiçbir doktor, eğer hasta değilseniz ve ilaçlarla bir müdahale gerekmiyorsa sizin hayatınızın nasıl akacağına, neyi öncelik

tanıyacağınıza karışamaz.

Zaten vücudunuzda ve algınızda her şey yolundaysa çok güzel.

Değişiklik ihtiyacınız varsa bu da güzel ve değerlidir.

Bir soru!

Örneğin mercimek yiyerek damarlarımız tıkanmıyor da et yiyerek neden tıkanıyor? 

Cevabı basit. 

Artık avlanmıyoruz, asansörle çıkıyoruz. 

Yürüyen merdivenlerimiz var. 

Robotumuz, mikserimiz, süpürgemiz var.

Bunları makinelere emanet ettiğimizden beri çok çok az hareket ediyoruz.

Atmamız gereken enerjiyi atamıyor, kalori açığı yaratamıyoruz.

Bu da enerjimizi, kalp-damar sağlığı hattında sıkıştırıyor ve negatif bir depoya dönüştürüyor.

Mercimeği taşırken zorlanmayan ulaştırma hattımız, aynı şeyi “ille de protein ille de et” diye direndiğimiz etin bilgilerini taşıyamaz hale geliyor.

Öyleyse yeme ile ilgili rutinlerimizin ve yaşam şeklimizin çağa ayak uydurması gerekli hale gelmelidir. 

Araştırmalar gösteriyor ki ilaçlarla büyütülmüş ve müdahaleler edilmiş hayvanların etlerini tüketmek; ödeme, laktik asit birikimine, cilt problemlerine vb. onlarca patojene dönüşüyor vücutta.

Bir detay daha. 

Hayvanların korku duygularını da bedenimize hapsetmiş oluyoruz.

Onların da tıpkı insanlar gibi aile kurma, mekan algısı, yuvayı koruma, can güvenliği, partner seçme gibi hakları var.

İç güdüleri ile oluşturulmuş bir yaşamları var.

Bilinçlerinin olmayışı tüm bu haklarını yok sayacağımız anlamına keşke gelmese.

Geçtiğimiz yüzyıllarda teknolojik unsurlarımızın ve laboratuvarlarımızın

olmayışı onlar hakkında daha az bilgi sahibi yaptı bizi.

Şimdi her şeyin rengi günden güne değişiyor.

Şunu ekleyeyim; bence insanın beslenme şeklinin olması çok büyük karizma.

Seçim hakkımızın olması, yediklerimizin bizi doyurmak için değil de beslenmek için masamızda olması bizi kötülüklerden ve hastalıklardan koruyan da bir şey bakıldığında.

Yemek yemek ve tercihlerimizin olması elbette büyük zenginliktir.

Örneğin ağaçlarda yaşayan, medeniyetin gitmediği yaşamlar halen vardır ve onların et tüketmeleri kadar normal bir davranış olamaz.

Çünkü market zincirleri yoktur, teknolojileri yoktur ve bahsettiğimiz çoğu hastalıktan uzak duracak hareketli ve doğacı yaşamları vardır.

Oraya politika giremez.

Hiç açık denizlerde yapılan balık avcılığı belgesellerine denk geldiniz mi?

Ben o uygulamaların bir katillik olduğunu ve daha geniş perspektifte kıyameti insanın koparacağına inanıyorum.

Yaşam tarzlarımızın sınırsızlığı, bu sınırsızlığımızın içindeki hadsizliğimiz, en kutsal yaratılanın insanmış gibi algılanması, doğanın her ama her zerresine en büyük kötülüktür.

Bizler her şey bize hizmet etsin diye gönderilmedik hayata.

Birlikte olmak için gönderildik. 

Beraber olmak için gönderildik.

Değişim denen şey içten dışa doğru başlar.

Ve herhangi bir canlıyı katletmediğim her günü kar sayarım.

Ketojonik diyet bir lobi hizmetidir.

Proteini bitkiden almak da mümkündür.

Zaten hayvanların en büyük protein aktarıcısı olma sebebi sebzeleri ve suyu tüketiyor olmalarıdır. 

Biz, onlar sebze- meyve- baklagil yedikleri ve bunları proteine dönüştürdükleri için onları aracı olarak kullanıyoruz.

Bunu yeni anlamamız biraz acı verici.

İnsan bedeni ve et tüketimi hakkında daha matematiksel konuları yazmayı sürdüreceğim.

Şimdilik ön bir sohbet ile kapıyı açmış olduk.

Görüş bildirmek ve katkıda bulunmak isterseniz diye mail adresimi bırakıyorum. 

Bukethrkc@gmail.com

Sağlıkla ve sporla kalın.

Sevgiler…

Instagram

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman