Bizler vücudumuzun sesini en açık tonda dinleyen, sürekli gözlem yapan ve en çok vücuduyla meşgul olan mesleklere sahip kişileriz.
Algımız önce kendimize sonra bizlerin öncülük yaptığı kişilere bir bilinç yaratmak.
Farkında olmak ve farkındalık yaratmak.
Bu süreçte öğrencilerimize ve danışmanlarımıza gerçekçi, ihtiyaca yönelik yönlendirmeler yapmalıyız. Dolayısıyla yeme ve içme davranışları detaylandırılmalı, hayatımıza ve tercihlerimize uygun hale getirmeliyiz.
Bunu önce kendimizden başlayarak yapmalıyız.
Hiçbir diyet listesi, hiçbir doktor, eğer hasta değilseniz ve ilaçlarla bir müdahale gerekmiyorsa sizin hayatınızın nasıl akacağına, neyi öncelik
tanıyacağınıza karışamaz.
Zaten vücudunuzda ve algınızda her şey yolundaysa çok güzel.
Değişiklik ihtiyacınız varsa bu da güzel ve değerlidir.
Bir soru!
Örneğin mercimek yiyerek damarlarımız tıkanmıyor da et yiyerek neden tıkanıyor?
Cevabı basit.
Artık avlanmıyoruz, asansörle çıkıyoruz.
Yürüyen merdivenlerimiz var.
Robotumuz, mikserimiz, süpürgemiz var.
Bunları makinelere emanet ettiğimizden beri çok çok az hareket ediyoruz.
Atmamız gereken enerjiyi atamıyor, kalori açığı yaratamıyoruz.
Bu da enerjimizi, kalp-damar sağlığı hattında sıkıştırıyor ve negatif bir depoya dönüştürüyor.
Mercimeği taşırken zorlanmayan ulaştırma hattımız, aynı şeyi “ille de protein ille de et” diye direndiğimiz etin bilgilerini taşıyamaz hale geliyor.
Öyleyse yeme ile ilgili rutinlerimizin ve yaşam şeklimizin çağa ayak uydurması gerekli hale gelmelidir.
Araştırmalar gösteriyor ki ilaçlarla büyütülmüş ve müdahaleler edilmiş hayvanların etlerini tüketmek; ödeme, laktik asit birikimine, cilt problemlerine vb. onlarca patojene dönüşüyor vücutta.
Bir detay daha.
Hayvanların korku duygularını da bedenimize hapsetmiş oluyoruz.
Onların da tıpkı insanlar gibi aile kurma, mekan algısı, yuvayı koruma, can güvenliği, partner seçme gibi hakları var.
İç güdüleri ile oluşturulmuş bir yaşamları var.
Bilinçlerinin olmayışı tüm bu haklarını yok sayacağımız anlamına keşke gelmese.
Geçtiğimiz yüzyıllarda teknolojik unsurlarımızın ve laboratuvarlarımızın
olmayışı onlar hakkında daha az bilgi sahibi yaptı bizi.
Şimdi her şeyin rengi günden güne değişiyor.