Masumiyetin kaybolduğu konu ise işte tam burada.
Cahil kalmanın masum, öğrenip bilgiyi kovalamanın ise kibre dönüştüğü karman çorman bir zaman akıyor evrende.
Dönemine göre davranan, birkaç cümle kalıbıyla ömrünü geçiren, bastırılmış zihniyetlerin çıktısı, masumiyetle cahillik arasında gel-git yaşatıyor insanlığa.
Bir kitap sözü ile konu buralara geldi hadi bir de film olsun devamı.
“Otomatik Portakal” izlemediyseniz şimdi açın.
Geçişlerinin sertliği karşında gözlerinizi ekrandan kaçırdığınız oluyor, bağlantılarının içinde kayboluyorsunuz.
İzleyenler ne demek istediğimi hemen anlayacaktır tabi ama asıl konu bu filmin bilgiyi bilmek ile ilgili kısmı.
Film hükümetlerin ve politikalarının insanı suça ve suçsuzluğa, varlığa veya fakirliğe karşı nasıl hipnotize tekniklerle oyaladığı ve bu yöntemle topladığı bilgilerin insanın masumiyetiyle nasıl oynadığını temsil ediyor.
Yapım yılı 1971 üstelik.
Tam bir dönem distopyası.
Bilgi masumiyetten etkileniyor.
Bilmek masumiyeti başka başka şeylere dönüştürüyor.
Bu film bir bilgi karması hikayesi.
Birbiriyle muhteşem bağlantıları olan, kahramanlardan doktor olanların bilgi fetişisti haline gelmelerinin son halidir.
Deneğimiz Alex toplumu temsil ediyor ve onun şiddet yönünü, cani tarafını yönetebilecek bilgiyi toplamak için eğitime tabi tutulması hikayeleniyor.
İzlerken şunu düşünmeden edemedim.
Rehabilite edilmemiş, deniz kenarında bizimle aynı hizada yürüyen deliler var etrafımızda. Gerçi hepimiz deliyiz.
Deli olmasak ne işimiz var burada.
Yazılarımda ritüele dönüşmüş şarkı önerimi şimdi buraya bırakıyorum.
Filmde fon müziği olan
“I Am Singing In The Rain”
“Yeşil Yol “ gibi bir filmin de kültü olan bu müziğin etkisi bilgiyi bilmenin de ötesinde.
Islak bir yolda rüzgarla süzülerek yere düşen bir yaprak oluyorsunuz.
Aşık bir çiftin tek bir şemsiye altında yürüyüşü gibi oluyorsunuz.
Yaşamın kendisi, bilmenin de ötesinde bir yerde buluşuyorsunuz hayatla.
Dinlesenize.
Sevgilerimle…
Instagram