Kendinize yemeye başlamadan önce sormanız gereken en önemli soru; hissettiğiniz duygu gerçekten yemek isteği mi yoksa can sıkıntısı mı? Eğer can sıkıntınızı gidermek için eve bir poşet abur cubur ile gidiyorsanız veya yiyebileceğinizden fazla sipariş veriyorsanız hayatınızı gözden geçirmelisiniz.
Antidepresan mı yemek mi?
21. yüzyılın bize en sevimsiz armağanları; stres, yorgunluk, yalnızlık ve tüm bunların sonucu olarak kocaman bir mutsuzluk. Kimileri bu mutsuzluk duygusuyla antidepresanlar yardımı ile başa çıkmaya çalışırken, kimileri de teselliyi büyük boy fast-food ürünlerde buluyor. Aslında ikisininde vücudumuzda uyardığı hormonlar aynı... Sonuç mu? Geçici mutluluk!
Suçlu serotonin ve dopamin mi?
Suçluları bulduk! Tüm mutsuzluğumuzun sebebi bu iki hormon; dopamin ve serotonin. Beynimiz akıllıca tasarlanmış bir kimyasal sisteme sahiptir. Yani doğru ve dengeli salgılanan hormonlar mutlu olmamızı, acıların üstesinden gelmemizi, heyecanın keyfini çıkartmamızı vb. pek çok duygu durumunu düzenlemeye yardımcı olur. Dolayısıyla biyokimyasal bir tepki ile beyin kimyanızı değiştirdiğinizde ortaya pek çok sorun çıkar. Yani, aşırı yağlı ve karbonhidratlı yiyecekleri fazlasıyla tükettiğinizde beyninize daha fazla dopamin salgılaması için işaret vermiş olursunuz ve kısa bir zaman diliminde keyfiniz yerine gelir. Bu davranış biçimini sık sık tekrar ettiğiniz zaman beyin kimyanız değişmeye başlar. Beyninizde dopamin salgılayan, taşıyan ve dolaşımı sağlayan nöronlar aşırı yüklemeye maruz kaldığı için dopamini başlangıçtaki kadar verimli taşıyamazlar. Sonuç; zamanla daha fazla dopamin şokuna ihtiyaç duyulması ve daha fazla yağlı yiyecek tüketimi. Çıkılması zor bir kısır döngü...
Gelelim vücudun “kendini iyi hisset” maddesine. Evet, adını sıkça duyduğumuz mutluluk hormonu; serotonin. Yokluğunda mutsuzluk, huzursuzluk, uyku sorunları ve depresyon yaşadığımız çok değerli hormonumuz... Serotonin tam bir şeker aşığıdır, karbonhidrat alımınız arttıkça size çok cömert davranır. Fakat dopaminde olduğu gibi serotoninde doyumsuzdur ve hep daha fazlasını ister. Dolayısıyla obezite ve yanında getirdiği hastalıklara davetiye çıkarmış olursunuz.