Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Olağandışı gelişmeler, olağandışı günleri getirdi ve maalesef olağanüstü hal ilan edildi.

Edilmeseydi de zaten Türkiye günlerdir diken üzerinde olağanüstü zamanlar yaşıyor.

15 Temmuz darbe girişiminin ilk sonucu bu oldu.

Türkiye 12 Eylül kalıntısı OHAL'den 30 Kasım 2002'de kurtulmuştu; Doğu ve Güneydoğu'da kalmıştı sadece.

AK Parti iktidarının ilk günleriydi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün, 20 Temmuz 2016'da Olağanüstü Hal'in yurt çapında ilan edildiğini açıkladı.

Olağanüstü halin, sıkıyönetim olmadığını tekrar tekrar söyledi.

Zaten asker ve polisin şu haliyle nasıl sıkı yönetim ilan edilecekti? O ayrı mesele.

Keşke ne darbe girişimi olsaydı, ne de OHAL gelseydi.

Darbe girişiminin gerçekleş-tiği 15 Temmuz’da saat 16.00’dan 20.00’ye kadar geçen süre içerisinde yaşananlar günlerdir yazılıp çiziliyor.

Son 48 saatin en kritik sorusu; “MİT Müsteşarlığı madem darbe istihbaratını saat 16.00’da aldı, bunun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bildirilmesi neden saat 20.00’yi buldu?”

MİT Müsteşarlığı’nın geç kaldığından, istihbaratın ulaştırıldığı Genelkurmay Başkanlığı karargâhında karanlık noktaların olduğuna varıncaya kadar pek çok spekülasyon yapılıyor.

MİT’ten bu spekülasyonlara karşı verilen yanıtın özeti istihbaratın teyidinin kesinleşmesinin beklendiği yönünde.

Kamuoyuna yansıyan bu özet gerekçenin göz ardı edilmemesi gereken detayları var.

Biliyorsunuz, bu yazı çarşamba günü yazılıyor siz perşembe günü okuyacaksınız.

Günlerdir aklım fikrim OHAL’de. Kişisel ve mesleki deneyimlerimden biliyorum. OHAL ile sıkıyönetim arasında uçurum filan yok. Birinde astığı astık kestiği kestik olan bir sıkıyönetim komutanı olan bir generaldir, ötekinde OHAL yetkileri ile donatılmış bir vali. Hayatın tüm renklerini siyah ya da beyaz keskinliğine indirgeyen, yurttaşları, kurumları, kuruluşları “dost ya da düşman” sığlığında kavrayan bir general ile OHAL valiliğine uygun görülmüş bir sivil(!) arasında “biri ötekini aratabilir” diyeceğim ve bu yanlış olmayacak.

Gün o gün olsa sıkıyönetim komutanları ve olağanüstü hal valileri üstüne kişisel ve mesleki deneyimlerinden süzülmüş yaşam dilimleri aktarıp keyifli bir Tırmık yazmak isterdim. Ama gün o gün değil.

Bu satırlar yazılırken Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı henüz bitmemişti. Ardından Bakanlar Kurulu toplanacak. O kimbilir kaçta bitecek?..

Ne olup biteceğini, önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda (ve evet: yıllarda) başımıza geleceklerin ana çizgilerini ancak MGK ve ardından toplanacak Bakanlar Kurulu kararlarından öğrenebileceğiz...

15 Temmuz askeri darbe girişimi, muhalefetten iktidara, özgür medyanın gerekliliğinden laikliğe siyasal ve toplumsal yaşamımız açısından çok önemli dersler içeriyor. 

15 Temmuz darbe girişimi Türk siyasi tarihi açısından çok önemli olaylara sahne oldu. Muhalefet partileri hep bir ağızdan darbeye karşı çıktı. Bazı milletvekilleri hemen meclise koştu.

Ancak sokaklara dökülen binlerce insanın analizinden siyasi pozisyonu birbirine çok uzak politikacıların bir arada durabilmesine kadar üzerinde düşünülmesi gereken pek çok konu var.

Makarna değil, dava meselesi

Bu darbe girişimi muhalefet partileri için önemli bir ders içeriyor. Geçtiğimiz iki yılda CHP üzerine Anadolu şehirlerinde yürüttüğüm bir araştırmada CHP'lilerin iktidar partisini destekleyen insanlara bakışını da anlamaya çalışmıştım.

Darbe bastırıldı ancak tehlike devam ediyor.

Ele geçirilemeyen özel birliklerin kozmik hedeflere yönelik suikast girişiminde bulunmasından endişe ediliyor. Ama asıl önemli olan, darbede kim ne yaptı, kim kiminle işbirliği halindeydi gibi sorular henüz netleştirilemedi. Bazı karargâhların ve komutanların pozisyonu net değil. Ciddi kuşkular var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan darbecilere karşı meydan okuyup, halkı sokağa davet ettiği ana kadar olan pozisyonlar ile darbecilerin kaybetmeye başladığı andan itibaren elde edilen pozisyonlar arasında farka dikkat etmek gerekiyor.

TABURU ÇIKARMASAYDIM VEKİLLER GİREBİLİR MİYDİ

Darbe girişimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği sayesinde önlendi. Başbakan Binali Yıldırım soğukkanlı bir yönetim sergiledi. Bazı komutanlar darbecilerin değil, demokrasinin yanında yer aldı. Merkez medya darbecilerin direncinin kırılmasına, milletin demokrasiye sahip çıkmasına öncülük etti. Polis teşkilatı darbenin önlenmesinde çok büyük görevler ifa etti. Tanklara karşı çıkan halkımız demokrasi destanı yazdı.

Yaveri çok sayıda paşanın sürekli dinlenmesini sağlamış ve kayıtları düzenli bir şekilde Cemaat Abisine (!) taşımış. (ABD kanıt arıyordu…) Sayın Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, darbeciler kendisine zulmedip bildiriyi imzalatmak istediklerinde iki kelimeden oluşan o cümleyi tekrarlamış:

“Yanlış Yapıyorsunuz!”…

Darbeciler ise bir matahmış gibi, hem milletin vicdanında hem de yasalar karşısında kim bilir kaç defa mahkûm edilmiş olan bir başka darbeciyi hatırlatıp, çocuk kandırır gibi “Sen Kenan Evren olacak mısın, olmayacak mısın?” diye soruyorlarmış.…

Rezilliğin geldiği noktaya bakın. Evren Paşa rol model…

'Yanlış' yapılmaması, çok önemli… Bugün, her zamankinden daha önemli.

Bizim uzmanlık alanımızdan bakıldığında bu ihanetin kendisinin ve gölgesinin Türkiye üzerinden temizlenmesi süreci, Salı akşamı TVNet'de de ifade ettiğim üzere, üç aşamada gerçekleşecek gibi görünüyor:

Son günlerde okuduğum en samimi paylaşım, ülkenin ‘uzaylıların’ istilasına uğradığı takdirde buna kimsenin şaşırmayacağına ilişkindi.

Son üç senedir yaşamadığımız ne kaldı? Ardı ardına patlayan bombalar ve yüzlerce ölüm, iç savaş senaryoları, sınırda düşürülen Rusya uçakları, toplumsal yaşamın içine nüfuz eden IŞİD; bunun yanı sıra İran, İsrail ile yaşanan gerilimler, arada bir artçı sarsıntılarını gösteren ekonomik kriz; öte yandan 2002’den beridir hayatımızda olan fakat şiddeti artırılan cadı avları, tutuklamalar, tehditler, sürgünler… Her yeni güne aynı karanlık fakat farklı bir üzüntü, kaygı ve endişeyle uyanan bir ülke… Yarına dair herhangi bir planlamanın yapılamadığı bugün, geleceğe ilişkin her an her türlü garabeti, ızdırabı, dehşeti bekler hale geldik.

Ülke her türlü iç ve dış tehlikeye, tehdide karşı nasıl bu kadar açık hale geldi? Bu ülkenin insanları her türlü saldırıya, şiddete, baskıya, evinde veya işinde yahut da sokakta ölüm saçan bombalara nasıl bu kadar yakın hale geldi?

Türkiye’de 15 Temmuz’daki darbe kalkışmasının dış politikaya, özellikle de Suriye siyasetine yansımaları nasıl olacak? 24 Kasım’da Rus uçağını düşüren Türkiye’nin geçen ay Moskova’dan özür dilemesi üzerine Rusya ile başlayan normalleşme sürecinin Suriye’de bir U dönüşünü kolaylaştıracağı umuluyordu. Başbakan Binali Yıldırım da sonradan “Esad değişmeli” şerhini düşse de Suriye ile ilişkilerin normalleşeceğini söylemişti.

Kuşkusuz Suriye siyasetini tayin eden çok sayıda faktör var. Hâlihazırda tatmin edici düzeyde olmayan İslam Devleti’ne (İD) karşı uluslararası koalisyonla ortaklık, Rojava ve Kürtlere karşı düşmanca politika, Suriye yönetimine karşı savaşan örgütlere destek, El Kaide’nin Suriye uzantısı Nusra Cephesi ve Ahrar El Şam benzeri Selefi grupların hedef listesine eklenmesi gibi bir dizi gerilimli konu belirsizliğini koruyor.

Suriye siyasetinin değişeceğine dair sinyal, Körfez’deki dostların canını sıksa da sahadaki bazı unsurlar hala kendi kaderlerini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kaderiyle birlikte görüyor.

Kendini gizleyen, liberal etiketi altına saklanan FETÖ yanlılarının, Amerikancı kalem artıklarının ve tabii bizzat ABD cenahının, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesinden bu yana kamuoyunu etkilemek, algı yaratmak için ileri sürdüğü bir komik gerekçe var:

-Bu darbe girişimini Fethullah Gülen'e bağlamak doğru değil… Hani kanıt nerede?..

Böylesine ahlak dışı, böylesine el alemi salak yerine koyan bir cingözlüğe karşı, “adamın kendisi baştan aşağı kanıt birader” demek var aslında ama madem öyle istiyorlar, istedikleri kanıtı da sunalım muhteremlere!.. Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım dün yer, tarih ve rerek Fethullah Efendinin açık talimatını iktidarın, medyanın ve yargının bilgisine sundu…

Tarih 5 Şubat 2016… Yer Fethullahçı olduğu herkes tarafından bilinen herkül.org internet sitesi… Fethullah'ın her zamanki vaazlarından biri yayınlanıyor. Ama Hoca'nın söyledikleri pek her zamanki vaazlarına benzemiyor!.. Mesajı aynen şöyle:

-Cennet kılıçların gölgesindedir… Kılıçların hakkını verin; gerekirse şehit, gerekirse gazi olun, düşmanı vesayet altına alın!..

TSK içindeki cuntanın 15 Temmuz akşamı TBMM, MİT ve emniyet birimlerini bombalayarak, halkın üzerine ateş açarak, yüksek komuta kademesindeki orgeneralleri rehine alarak ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a suikast girişimi yaparak gerçekleştirdiği darbe girişiminin ardından gündeme gelen olağanüstü hâl rejimi, temel haklar konusunda önemli kısıtlamalar içeriyor. 

Yasama organını önemli ölçüde devreden çıkaran kararname düzeninden haber alma hakkına, ifade ve yerleşme özgürlüğünden kamu çalışanlarını çalıştırma rejimine kadar köklü değişiklikler öngören ve demokratik hakları askıya alan olağanüstü hâl rejimi, AKP'nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelmesinin hemen ardından tamamen kaldırılmıştı.

Olağanüstü hâl rejiminin tarihi ile içeriğini soru ve cevaplarla ele alalım.

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu