Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ısrarla, 'Tehlike henüz geçmedi, meydanları terk etmeyin' diye çağrı yapmasının nedeni anlaşıldı.

17 Temmuz Pazar gününü 18 Temmuz Pazartesi’ye bağlayan gece iki helikopter havalandı. Marmaris’te ormanlık alana doğru uçan iki helikopterin nereden kalktığı tespit edilemedi. Ama ne maksatla uçtuğu anlaşıldı. Helikopterler kısa bir süre sonra yeri belirlenemeyen bir noktaya inerek kendini kaybetti.

İki helikopterin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a baskın için giden ama başarılı olamayınca ormanlık alana kaçan 25 kişilik özel birliği kurtarmak için havalandığı tespit edildi. Henüz bu iki helikopter ve ormanda saklanan 25 kişi ele geçirilemedi.

Darbe gecesi 80 kişilik özel tim 3 helikopterle Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu Marmaris’teki Grand Yazıcı Otel’e iniyor. Suikast silahı MP-5 taşıyan özel timlerin şifresi, “Erdoğan eks” yani Erdoğan’ın canlı olarak ele geçirilmesinden ziyade öldürülmesi hedefleniyor. Cumhurbaşkanı’nın Başyaveri Ali Yazıcı, darbe gecesinde kritik bir rol oynuyor.

Darbe ya da darbe girişim-lerine aşina olan Ankara’nın, en alt düzeyden en tepeye kadar zihin dünyasının sınırlarını zorlayan nitelikteki yeni versiyonunun ayrıntıları dudak uçuklatıyor.

Cumhurbaş-kanı Tayyip Erdoğan’ın, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın, kuvvet komutanlarının en yakınındaki isimlerin darbeci ekipte yer aldığı yolundaki haberler işin boyutunu ortaya koyuyor.

Bu çaptaki bir kalkışmanın önceden haber alınamaması üzerinden yapılan değerlendirmeler var.

Şimdilik kesin diyebileceğimiz bilgilerden biri 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece saat 03.00’te gerçekleşmesine karar verilen, ismi Harekât Yıldırım konulan darbe girişiminin sızma üzerine saat 21.00’e çekilmesi.

İddialar doğruysa, darbe girişimi maskaralığının arkasında bir kışla- cami ittifakı olduğu veya gerçekleştirilememişse bile en azından arandığı izlenimi doğuyor.

***

Alican Uludağ’ın dünkü Cumhuriyet’teki haberinden öğrendiğimize göre, savcılık, Cemaat iddianamesinde, örgütün Türk Silahlı Kuvvetleri’ne 1971 yılında sızmaya başladığını belirtmiş.

1971 yılı önemli:

12 Mart Muhtırası’nın verildiği yıl.

Muhtıra verildiği sırada iktidarda Süleyman Demirel’in olduğu, ve komuta kademesi kendini Atatürkçü olarak nitelediği için, olay sanki “sağa” karşı yapılmış gibi algılanmıştı.

Bayram coşkusu içinde demokrasinin zaferini ilan edenlerin keyfini kaçıracağım için özür dilerim ama ham hayallerin sonu hüsrandır. Ancak gerçeği olduğu gibi görür ve doğru teşhis edersek sorunlarımıza çözüm bulabiliriz. Üç günden beri yaşadıklarımız demokrasi bayramı için henüz erken olduğunu; iktidarıyla muhalefetiyle herkes aklını başına devşirmezse demokrasinin arkasından yas tutacağımız günlerin geleceğini gösteriyor.

Henüz ardındaki güçlerin tam açıklığa kavuşmadığı (belki de olağan şüpheli Paralelciler, Fethullah Örgütü, üst akıl!, vb. dışında hangi  ‘kokteyl örgütlenmeler’in işi olduğunu hiçbir zaman tam öğrenemeyeceğiz) bu çılgın ve caniyane darbe girişiminin hayra vesile tek sonucu: Bundan böyle ciddiye alınabilir hiçbir siyasal çevre ve aklı başında kişinin askeri göreve çağırmaya, darbe çığırtkanlığı veya darbe savunuculuğu yapmaya cesaret edemeyecek olmasıdır.

Türk demokrasisi büyük bir tehlike yaşadı ve henüz tüm riskler atlatılmış değil. 

Darbecilerin terkibinin, plan ve organizasyonun hafife alınamayacağı, başarmanın, Erdoğan'a ulaşmanın, kimi birlikleri arkalarından sürüklemelerinin eşiğinden döndükleri önümüzdeki günlerde daha iyi anlaşılacak.

Anlaşılması gereken önemli, ama çok önemli bir husus daha var:

Türkiye bu keskin, öldürmeye, yok etmeye niyetli darbe girişimini demokratik bir konsensüs sayesinde atlattı. 

Basın, siyasi partiler, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, hükümet, sabahın erken saatlerinde ilk çıkışı yapan devlet kurumu olan Anayasa Mahkemesi, İstanbul'daki 1. Ordu Komutanlığı bu demokratik ittifakın unsurları oldular. Herbiri, demokrasiye sahip çıkma bakımından hayati rol oynadı. Özellikle birliktelikleri geleceğe dair bir umut ışığı oldu.

Darbe girişimi” ve bu olaya karışanlar toplumda büyük şaşkınlık yarattı. En çok şaşırtan ise “göz bebeğimiz”, “peygamber ocağımız” dediğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bu kadar “Fethullahçı”nın bulunmasıydı. “Balyoz”dan, “Ergenekon”dan tutuklanan askerler “Silahlı kuvvetlerdeki Fethullahçı yapıdan” söz ederken, sayıyı hep abarttıkları, öfke ve kızgınlıkları nedeniyle bunları söyledikleri düşünülürdü. Haklı çıktılar.

Ne bileceksiniz Genelkurmay Başkanı'nın, kuvvet komutanlarının en yakınında bulunanların birer örgüt mensubu olduğunu. Ne bileceksiniz Genelkurmay Adli Müşaviri'nin, sahte belgeler üretip Atatürkçü, laik, çağdaş komutanların tasfiyesi için çaba gösterdiğini. Yazık, Devlet hep uyumuş, millet hep uyutulmuş. Bu ülkenin istihbarat kuruluşları görevi yapmamış, yapanlar ise kumpaslarla tasfiye edilmiş.

İsterseniz, 15 Temmuz’dan beri yaşadığımız kâbus gibi sürecin hikayesini bir yana bırakıp, ortaya çıkardığı temel siyasi sonuçlara odaklanalım.

1) Her ne kadar hatalı da olsa, AKP-Saray rejiminin meşru yollarla dize getirilemeyeceği kanısını taşıyan, darbelere bel bağlayan karamsar bir kesim mevcuttu. Nitekim TRT ekranlarından okunan bildirinin çağdaş, cumhuriyetçi kesimlere hitap eden tınısı bu kanıyı doğrular nitelikteydi. Bu kepaze kalkışma dolayımıyla artık darbenin beyhudeliği ortaya çıkmış, halkın kendinden başka bir güce dayanmaması gereği anlaşılmış olmalı.

2) Mensubu olduğum Birleşik Haziran Hareketi ve ÖDP de dahil, sosyalist sol bu süreçte iyi bir sınav verdi. Daha baştan darbe girişimini mahkûm edip, halkın kendi gücü ve mücadelesine dayanmayan hiçbir hareketin meşruiyeti olamayacağının altını çizdi. Kitlelere diktatörlüğe karşı birlikte mücadele etme, direnme çağrısı yapmayı da ihmal etmeyip, “sahte demokrasi” rüzgarlarına kapılmadı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'ye ilginç bir teklifi oldu: “Gülen'in iadesini mi istiyorsunuz, gelin bu darbenin arka planını birlikte araştıralım. Ayrıca Gülen ile ilgili somut delilleriniz varsa bize verin, o zaman icabını yerine getirelim.”

Bunun yanı sıra, “Darbenin arkasında Amerika var” iddiasına karşı da “Bu söylemler, ikili ilişkilerimizi zedeler” şeklinde sert bir açıklama yaptılar.

***

Ben, ne darbe teşebbüsünün Tayyip Erdoğan'ın bir tertibi olduğunu düşünüyorum, ne de Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki, -onların tabiriyle- FETÖcülerin bu kalkışmayı organize ettiği kanaatindeyim. Eğer komplo teorilerine kapılırsak, analiz kabiliyetimizi kaybeder ve gelişmeleri doğru tahlil edemeyiz.

Tayyip Erdoğan'ın bir tertibi olsa, koskoca komutanlar, generaller, ölümü ya da ömür boyu hapsi göze alarak, niçin böyle bir senaryonun parçası olmayı kabul etsinler? Bu hiç mümkün değil…

Haftasonu yaşadığı tacizi ifşa eden kadınlar yalancılıkla suçlandı. Cidden bir kadının erkeklerin oluşturduğu, 'heyecanlı' kitleler arasından geçerken tacize uğrama ihtimali size gerçekdışı mı geliyor?

Darbe girişimi, evlerimizin üzerinde uçan savaş uçakları ve sokağa çıkma çağrılarıyla bitmek bilmeyen tekbir sesleri…

Yarın ya da bir saat sonra ne olacağını kestiremez haldeyken bile, önceden tahmin edebileceğimiz ve hiç sekmeyen bir şey var: Nerede ne olursa olsun, hayatına ilk müdahale edilenler kadınlar oluyor.

Cumartesi sabahı, korku dolu bir geceden sonra belki bir-iki saatlik uykuyla gözlerimizi açtığımızda, güne Trabzonsporlu bir yöneticinin tüyler ürpertici mesajıyla başladık. Demokrasiyi böyle savunuyordu, darbecilerin eşlerine tecavüz edeceğini, bu kadınların tüm “milletin” malı olduğunu söylüyordu. Tecavüz etmek onun hakkıydı, kadınlar da zaten şimdiye kadar darbeci erkeklerin malıydı, bu güç savaşında sadece el değiştireceklerdi…

Darbe girişimi soruşturması derinleştikçe, darbe planına ait yeni ayrıntılar da ortaya çıkmaya başladı.

Bunlardan bir tanesinin başkent Ankara’nın teslim alınması, diğeri de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kaçırılması üzerine olduğu, ikisinin de saat farkıyla önlenebildiği bildiriliyor.

İsminin açıklanmasını istemeyen üst düzey kaynaklardan alınan bilgilere göre, hava, deniz ve zırhlı birlik desteğini sağlayan cuntacılar, “savaşı piyade kazanır” ilkesine uygun olarak Kara Kuvvetleri’nden katılım olmayınca jandarmaya yöneldi.

Kaynaklara göre planın üç aşaması vardı.

Birinci aşamada, Malatya-Erhaç, Kayseri ve Ankara-Etimesgut hava üslerinden kalkıp Şırnak’a gidecek C-130 ve CN-235 nakliye uçaklarıyla Şırnak ve Etimesgut arasında bir hava köprüsü kurulacaktı.

Popüler İçerikler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
Wanda Nara'nın Icardi'nin Mesajını İfşaladıktan Sonra L-Gante'yle Yaptığı Paylaşım Icardi Fanlarını Kızdırdı!
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
YORUMLAR
19.07.2016

http://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/abd-erdogani-oldurmeye-calisti-2030488

19.07.2016

Hepsini geçin, en iyi köşe yazısı bu.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ