Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Dün geceden beri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile birlikte Polonya’nın başkenti Varşova’dayız. NATO’nun tarihindeki en kritik zirveye katılmak üzere.

Zirve gerçekten hayati çünkü hem ölüm kalım mücadelesi veren İttifak’ın geleceğini tayin edecek. Hem de Türkiye maruz kaldığı füze saldırıları, IŞİD eylemleri ve sınır ihlalleriyle başbaşa mı bırakılacak, yoksa Batı ittifakını yanında mı bulacak, bu zirvede gün yüzüne çıkacak.

RUSYA NATO’YA ORTAK

NATO en son 2014 Eylül ayında Galler’de toplanmıştı. O zaman asıl gündem Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’nın geleceğiydi.

Bugün ise Rusya öne çıkan konulardan gibi görünse de, kazın ayağı öyle değil. Zira Washington ve Moskova Suriye’de gitgide ortağa dönüşüyorlar.

Kıbrıs’ta bir süredir bir sivil hareket başladı, bizde de büyük heyecanla takip ediliyor: Beleşe Deniz / Plajlar Halkındır direnişi. Neye direniyorlar? Plajlara ücret ödemeye. Yani aslında Anayasa tarafında kendilerine tanınmış hakkı kullanmaya çalışıyorlar.

Ama tahmin edileceği gibi bu kolay olmuyor. Acapulco Plajı’na ilk serbest giriş denemeleri güvenlik görevlilerine tosluyor. Derhal sosyal medya sayfasından haberleşip örgütlenmeye başlıyorlar.

Anayasanın ilgili maddeleri konuyor sayfaya, zorlukla karşılaşıldığında aranacak polis telefonları da ekleniyor ve halk harekete katılmaya çağrılıyor. “Kıyıların 100 metrelik şeridi içinde sadece devlete ait, çok gerekli ve kamu yararına olan tesisler kurulabilir. Yurttaşların plajlara girmesi kimse tarafından engellenemez. Yurttaşlardan herhangi bir ad ve koşul altında ücret talep edilemez” maddeleri ışığında Beleşe Deniz hareketi büyüyor.

Erdoğan dış politikası, bodoslama doğuya giderken karaya oturmuş bir gemidir. Evvelinde “Tayyip Kaptan” ve geminin ikinci adamı “Ahmet Kaptan” dümen kırdıkları tehlikeli denizleri bilmekle övünürlerdi. Hakikatte ise uluslararası sulara dair seyrüsefer bilgi ve tecrübeleri hayli yetersizdi. Ellerindeki “vaat edilmiş coğrafyalar ve havzalar” haritası asırlar önce yitip gitmiş bir dünyadan kalmaydı. Define haritası gibi bir şeydi bu. 

İşte bu hallerine rağmen Tayyip ve Ahmet kaptanlar doğuda, diriliş vaat eden yeni bir düzenin şafağına doğru, “stratejik derinlik”lerde seyrettiklerini sanırlar iken dış politika teknesinin omurgasını dibe sürtüp zemine oturtuverdiler. Bunun böyle olacağı en başından, tutturdukları rotanın yanlışlığından belliydi. Gören, zamanında görmüş ve söylemişti. Gemi, uzunca bir süredir karaya oturduğu mevkide hareketsiz durmaktaydı.

Bazı internet siteleri ve Twitter fenomenleri etrafında yeni bir tür “Reisçilik” şekilleniyor.

Kendilerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın has adamları gibi takdim eden ve çoğunun gerçek isimlerini bilmediğimiz bazı tuhaf adamlar sabahtan akşama kadar ırkçı raconlar kesiyor, İslamcılığın fenalıklarından dem vuruyor, fikirlerini beğenmedikleri herkesi vatan haini ajan ilan edip tutuklatmaya çalışıyor, liderin söylem ve eylemlerinin mutlak doğruluğunu ve tartışılmazlığını savunuyor, devletin kutsiyetini vazediyor vs, vs, vs…

“Yerlilik” ve “millilik” diyorlar buna.

Yerine koyacak “yerli” ve “milli” bir kelime bulamadığım için ben şimdilik faşizm diyorum.

Durumun vahametini ifade etmeye yetmiyor ama bu kelime.

Sarıyer’de bir grup genç, ‘tekel bayiine girdikleri için’ üç kişinin saldırısına uğrayıp bıçakla tehdit edildiğinde; İslam aleminin hayırlara vesile saydığı, birlik ve beraberliğin, dostluk ve dayanışmanın zirveye ulaştığı; öfke, yalan, dedikodu gibi kötülüğü körükleyen bütün yanlışlardan kaçınılan, sevgi ayı Ramazan’ın ilk günüydü. İki gün sonra, İstanbul Vezneciler’de gerçekleşen bombalı saldırıda yaralanan arkadaşını hastanede ziyarete giden bir kişi, kapı önünde sigara içerken şahin gözlü polislerin radarına yakalandı. “Oruç oruç sigara mı içiyorsun lan” diyen polisle gençler arasında çıkan tartışma, 3 kişinin ‘terörist’ denilerek gözaltına alınmasıyla son buldu. Manevi duyguların yükseldiği günlerde bir diğer saldırı da Cihangir’de yaşandı. “Ramazan ayında alkol tüketiliyor” gerekçesiyle plakçı basan eli sopalılar bir kişiyi yaralayıp dükkanı kırıp döktüler. İçlerinden biri “sizi içeride yakarız” diye bağırdı.

Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde iki Suriyeli sığınmacı, bir evde bomba imal ediyorlarmış.

İmal ettikleri bomba yanlışlıkla patlamış.İkisi de oracıkta can vermiş.

*

Şimdi biz bu iki Suriyeli için ne diyeceğiz?

*

Kalifiye mi diyeceğiz?

Yoksa...Kalifiye değil mi diyeceğiz?

BİNALİ BEY’İN AĞZINDAN BAL DAMLIYOR

BAŞBAKAN Binali Yıldırım, AK Partililere hitaben yaptığı bayram konuşmasında şunları söylemiş:

- Dost arttırıp düşman azaltmayı ana prensip olarak hayata geçiriyoruz.

- Sadece dışarıda değil aynı zamanda ülkemizde farklılığı zenginlik görmek, birliğimizi ve kardeşliğimizi daha da arttırmak şiarımız olacak.

- Buna muhalefet partilerimiz de dahildir. Biz istiyoruz ki konuşalım, görüşelim, ortak zeminde, asgari müştereklerde birleşelim.

7 Haziran seçimini izleyen günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan hedeflerini ve durumu değerlendirdi, amacını değiştirmeden taktik planında yeni hedefler belirledi.

İlk sonuç seçimin tekrarlanmasıydı.

En kısa zamanda yenilenecek seçimde Ak Parti grubunda bağlı milletvekili sayısının artması ve Cumhurbaşkanının güçlenmesi sağlanacaktı.

Muhalefetin katkısıyla, işler istendiğinden de olumlu geçti; başkanını seçtiği gün Meclis yeni seçime karar verseydi Ekim başında oy verilecekti; Meclis karıştırılmadan kasımın ilk günü seçim yenilendi.

Bağlı milletvekili sayısının artması ve güç kazanma hedefine de istenenden daha ileri düzeyde ulaşıldı.

Bu hedefler, siyasal sistemin tek adam yönetimine dönüşmesi kararının o günkü sahneleriydi.

Ağa ile marabası at arabasıyla kasabaya gidiyorlarmış. Yolda bir öbek sığır pisliği çıkmış karşılarına.. Ağa, marabasına ‘‘Bu pisliği yersen, bu arabayı sana veririm'' demiş. Köylü düşünmüş taşınmış ve pisliği zorlanarak da olsa yemiş ve at arabasının yeni sahibi olmuş. Köylüsünün pisliği yiyeceğini düşünmeyen ağanın yüz düşmüş, canı sıkılmış.

Biraz gittikten sonra bir pislik öbeğiyle daha karşılaşmışlar. Ağanın pişman olduğunu fark eden köylü, ‘‘Ağam, bu pisliği yersen, arabayı sana geri veririm'' teklifinde bulunmuş. Arabayı geri alma fırsatını yakalayan ağa, zorlanarak da olsa pisliği yemiş ve arabasını geri almış.

Biraz gitmişler, köylü dönüp ağasına ‘‘Ağam, bu araba senindi, şimdi yine senin. Peki biz bu boku neden yedik?'' diye sormuş.

Tam Türkiye'nin dış politikasının özeti…

“Suriyelileri biz almayalım da batı ülkeleri mi alsın?…”

Bunu son iftar konuşmasında söyledi prezident…

Hakikaten insanın “ben aptalın tekiyim” demesi geliyor…

*

Eminim “Madem elimizden alacaklar, Suriyelileri salmayalım diye niye bize 3 milyar Euro ödüyorlar?” gibi bir soru geçmedi aklından çoğunluğun…

Zeka o derece…

*

Suriyeliler kaçıp gitmesinler diye 3 milyar Euro veren Batı'nın, Suriyelilerimizi elimizden alması gibi bir tehlike var o zaman…

Tam burada zaten; “Biz almayalım da Batı mı alsın” demesinden sonra AB ülkelerinde sessizlik sürüyor…

“Ne dedi?” diye kapattılar kendilerini…

*

Suriyelilerimizi en çok kimin elimizden alacağını da söyledi:

“İngilizler…”

Chilcot Komisyonu raporuna göre, Irak’ın işgali yanlış ve hukuksuzmuş. Hangi işgal hukukla açıklanabilir orası bilinmez ama Chilcot bize sorsaydı bu kadar çalışmasına gerek kalmadan yanlışları söylerdik.

Rapora göre Irak’ta kimyasal ve biyolojik silahlar üretilmiyormuş ve ülkede böyle bir kapasite de yokmuş. Irak’a yönelik müdahale öncesinde tüm diplomatik yöntemler tüketilmemiş ve bunlar yapılsaymış savaşa gerek kalmayacakmış. ABD tüm dünyayı kandırmış, İngiltere’yi ise yanıltmış; İngiltere’ de dönemin başbakanı da bu hataların sorumlusuymuş.

Rapordan öğrenemediğimiz çok önemli bir ayrıntıyı da burada not etmek gerekiyor. Rapor, Irak’a yönelik askeri araçlara gerek yoktu, diğer yöntemler de kullanılabilirdi, mezhepsel ayrım yapılması da hataydı demekte, ancak Saddam’ın neye ikna edilmeye çalışıldığını ortaya koymamakta. Diğer bir ifadeyle, “Saddam’a bizim istediğimiz konuları kabul ettirebilirdik, onu yok etmek büyük hata oldu” denmekte; ama Saddam’ın neleri kabul etmesinin beklendiği açıklanmamakta.

Popüler İçerikler

İstanbul Boğazı'nın En Pahalı Yalısında Fiyat Güncellemesi: Değeri Tam 120 Milyon Euro
Mide Bırakmadınız! Yalı Çapkını'nda Şimdi de Suna ve Ferit Birlikte Oldu!
Tebliğciler Yine Ortaya Çıktı: Bu Kez Milli Piyango Bileti Satıcısını Taciz Ettiler