Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

'Osmangazi Köprüsü', gerçekten de çok büyük, çok faydalı, çok önemli bir hizmet.

En abartılı övgüleri hak ediyor.

Bu konuda en küçük bir tereddüdüm bile yok.

Bu iktidarın birinci en büyük başarısıdır köprü yapmak, yol yapmak...

İkinci en büyük başarısı ise...

Bu hizmetlerini her türden olumsuzluğa rağmen hiç aksatmadan sürdürebilme becerisi ve kararlılığı...

Ama bu iktidar, köprü konusunda ne kadar mahir, ne kadar becerikli, ne kadar usta, ne kadar başarılıysa...

Terör konusunda o kadar acemi, o kadar beceriksiz, o kadar çırak, o kadar başarısız.

Terör karnesi çok zayıf bu iktidarın...

- İstihbaratı zayıf.

- Bilhassa IŞİD konusunda duyarlılığı zayıf.

- Öngörüsü zayıf.

- Bataklığı kurutmaya yönelik planları zayıf.

Atatürk Havalima-nı’na düzenlenen terör saldırısından hemen sonra dünyanın önde gelen yayın kuruluşları Türkiye’ye odaklandı.

Son dakika gelişmeleri aktarılırken, yabancı yayın kuruluşlarındaki uzman gazetecilere ve bölge uzmanlarına yöneltilen iki soru öne çıktı:

1- IŞİD, halkı Müslüman olan bir ülkeyi niye hedef olarak seçiyor?

2- Türkiye’ye yönelik eylemlerin bu kadar yoğunlaşmasının sebebi ne?

IŞİD, Türkiye’de bugüne kadar yedi büyük saldırı düzenledi. Yedi saldırıdan dördü Ankara ve İstanbul’da gerçekleşti.

Örgüt, Türkiye stratejisini güncellerken, saldırıların dozunu artırıyor, yöntemlerini çeşitlendiriyor.

Konuya kafa yoran düşünce kuruluşlarından SETA’nın (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı), kısa bir süre önce yayımlanan, “Sınırdaki Düşman: Türkiye’nin DAİŞ İle Mücadelesi” konulu raporundan genel manzarayı ve alınması gereken önlemleri içeren şu saptamaları paylaşmak istiyorum:

- DAİŞ’in yazılı metinlerinde ilk zamanlarda Türkiye’nin, “soyut” ya da, “muğlak” öteki olarak tasvirine yönelik söylemler hakimken, zamanla Türkiye’nin düşman ilan edilip, doğrudan hedef alınarak, “somut öteki-somut düşman” olarak konumlandırıldığı bir değişim söz konusu.

Bakanlık kariyerine 41 cenazeyle başladı.

Balkan harbinden kalma ilkel vagonlara 160 kilometre hız yaptırdılar, ilk virajda 41 vatandaşımız sizlere ömür… İstifa edecek misiniz diye sordular. “Niye istifa edeyim, treni ben mi kullanıyorum” dedi.

Bu faciadan 20 gün sonra Ankara'dan İstanbul'a gelen trenle, İstanbul'dan Ankara'ya giden tren, Kocaeli'de kafa kafaya tokuştu, altı vatandaşımız daha sizlere ömür… “İstifa edecek bir şey görmüyorum, her sene karayollarında beş bin kişi ölüyor” dedi.

Henüz 22 yaşındaki oğlunun zeka küpü olduğu, 445 bin euroya gemi aldığı ortaya çıktı. Babasının maaşı iki bin euro bile etmiyordu, oğlu 445 bin euroya gemi alıyordu. Babasına sordular, “ne var bunda, 445 bin euro çok büyük para sayılmaz” dedi.

Benim bu yazıda soracaklarımı başka birçokları da soruyor: Kimi benim gibi yazıyla, kimi eşi dostuyla konuşurken, kimi de -umarım- kendi kendine. Rusya ile, İsrail ile ilişkilerimize yeni bir biçim verildi. Verilmiş olmasının çok iyi olduğu da söyleniyor. İyi olduğuna benim de fazla bir itirazım yok ama bunların şimdiye kadar yapılamamasının nedenlerini merak ediyorum.

Bu tabii 'retorik' bir merak! Hani 'retorik soru' vardır; cevabını bildiğimiz soru:  'Türk'ten büyüğü var mıdır?' sorusunun cevabının 'Hayır, yoktur' olması gibi.

Rusya ile, İsrail ile, başka herkesle ilişkilerimizin bozulmasının tek bir nedeni, kaynağı var: Tayyip Erdoğan! O halde düzelmesinin de tek bir nedeni, kaynağı olacak: Tayyip Erdoğan.

Olan da bu zaten: Cumhurbaşkanı o gün öyle münasip gördü, bugünse böyle münasip görüyor.

İsrail'le ilişkilerin normale dönüş anlaşmasından sonra ilk insani malzeme gemisi Leyla Hanım dün Mersin'den yola çıktı.

İstikamet Gazze ama Gazze limanı değil; İsrail’in Aşdod limanı.

Oradan İsrail makamlarının kontrolü altında Erez sınır kapısından Gazze’ye taşınacak; anlaşma böyle. Zaten şimdiye kadar da Kızılay yardımları filan hep bu usulle Gazze’ye gidiyordu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rus muhatabı Vladimir Putin’e “Kusura bakılmasın” mektubu ardından Rusya ile de işler bir düzene girmeye başladı; dışişleri bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ve Sergey Lavrov dün Rusya’nın Soçi şehrindeki Karadeniz Ekonomik İşbirliği toplantıları sırasında buluştular.

Nasıl Rusya anlaşmasının altından diplomaside bir Türk işadamının da önemli rol oynamış olduğu ortaya çıktıysa, İsrail’le anlaşmanın da Türk kamuoyunca fazla bilinmeyen sonuçları ortaya çıkmaya başladı.

Türkiye’de iktidar İslami Devlet örgütüne üye militanların gerçekleştirdikleri şiddet eylemlerini önceden biliyordu ve bunları kasıtlı olarak engellemedi mi? Hatta güvenlik güçleri içindeki bazı odaklar, bu eylemlerin iktidarın siyasal gündemine uygun bir takvimde gerçekleşmesini teşvik mi etti? Türkiye’deki İslami Devlet örgütü eylemcileri güvenlik ve istihbarat kurumları tarafından korunup kollanıyor, iktidar tarafından kullanılıyor mu?

Bu sorular Türkiye’de AKP muhalifleri arasında, yurtdışında ise siyasal yelpazenin çok farklı kesimleri tarafından giderek daha yüksek sesle soruluyor. Bu tür sorular çoğunlukla zımni bir yanıt eşliğinde sorulur. Bu örnekte de kafada oluşturulmuş yanıt, “olsa olsa” yöntemiyle varılmış bir “evet” genellikle.

Türkiye’yi sarsan her kanlı olaydan sonra istihbarat birimlerinin uyuduğu konuşuluyor... Hemen ardından gazetelerde şu haber göze carpıyor:

- MİT önceden uyarmıştı...

MİT kimi uyarmış... Ne zaman ve nasıl uyarmış.. Uyarmış da ne demiş... Siz hiç MİT uyardığı halde önlem almadığı için bir yetkilinin soruşturulduğunu duydunuz mu? Yeşilköy saldırısından sonra aynı haber yayıldı...

CNN Türk canlı yayınında konuşan Ankara Temsilcisi Hande Fırat, “İstanbul’la ilgili olarak da haziran ayının başında, yaklaşık 20 gün önce istihbarat birimleri devletin tepesine ve tüm kurumlarına uyarı yazısı gönderdi. Bu uyarı yazısında yer isimleriyle bu uyarı yer aldı” dedi. Atatürk Havalimanı da uyarılan yerler arasındaymış..

Nasıl bir uyarı olabilir bu... Herhalde şöyle bir şey:

- Dikkatli olun, IŞİD veya PKK orada terör saldırısı düzenleyebilir...

Peki böyle bir uyarının anlamı var mı? Atatürk Havalimanı zaten terörün ilk muhtemel hedefi değil midir? Zaten günü birlik yüksek derecede korunması gerekmez mi?

İlkel toplumlardan, modern-çok karmaşık toplumsal yapıların ve kurumlarının, gelişim süreçlerinde, tüm yönetimlerin öncelikle ihtiyaç duydukları temel unsur, ‘istihbarat’ ihtiyacı olmuştur, olmaya da devam edecektir.

Güvenlik ve savunma alanlarının istihbarat ihtiyacı ve pratiği cazibe merkezi olmasına rağmen, insan-toplum-devlet gerçekliği ve ilişkileri içerisinde, hayatın her alanında, sağlıklı istihbarat ihtiyacı önemini artırarak korumaktadır.

Her sistemin, yönetim tarzlarının, kendileriyle uyumlu şekilde, istihbarat çalışmalarını şekillendirmekte oldukları da bilinen bir gerçekliktir. Tarihsel veriler; otoriter, totaliter yönetimlerden, gelişmekte olan, gelişmiş demokrasilere kadar uzanan çeşitlilikte, sistemleriyle genellikle uyumlu olan istihbarat-güvenlik organizasyonlarının bulunduğunu göstermektedir.

İstanbul'daki katliamın kanı daha kurumadan, acılar taptazeyken, cevap bekleyen binlerce soru varken, Körfez'de köprü açılışıyla coşmadaki ahlaksızlığa şaşan ve isyan edenleri hiç iyi haberler beklemiyor.

AKP zevatının muazzam vurdumduymazlığını, akıllara seza pişkinliğini kalıcı kılacak, beyefendileri daha da azgın hale getirecek başka bir gelişme köprü açılışıyla neredeyse eş zamanlı olarak Meclis'te gerçekleşti.

Yargı yürütmeye tabi kılındı.

AKP'nin ülkedeki her türlü akıl ve vicdan sahibi insana meydan okurcasına kabul ettirdiği 'Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un anlamı budur.

Aynen medya gibi, 'Genetiği Değiştirilmiş' bir yargı var artık.

Bu hayırsız adımı heyecanla bekleyen Cumhurbaşkanı'nın onayından sonra, Temmuz sonundan itibaren, iktidar ve yardakçılarının frenlerini iyice boşaltacak bir sistemin kurdelesi kesilecektir.

Madımak Katliamı ne zaman aklıma gelse, Battal Pehlivan’ın çektiği o fotoğraf; üç şair Madımak Oteli’nin merdivenlerinde…

Aşağıdaki yazıyı 'Metin Altıok Kitabı: Gölgesi Yıldız Dolu' yayınlandığında yazmıştım. Ağustos ayıydı. Gezi Direnişi yaşanmıştı, direniş ruhu daha tazeydi. Aradan üç yıl geçti; bu süreçte yazıyı yayınlayan Radikal gazetesi kapandı. Barış süreci başladı ve bitti. Çatışmalı dönem 90'ların karanlığına döndürdü ülkeyi. Üç seçim dönemi yaşadık. Sonuncusunu savaş ortamında yaşadık.

Bu yazı yazıldığında 13 Mart 2012'de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Madımak Katliamı Davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar vermişti ve dava Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşınmıştı. Bu üç yıl içinde AYM üyeleri arasında yer alan hakim Celal Mümtaz Akıncı'nın o dönemde dava sanıklarının avukatı olduğu ortaya çıktı. Yani her haliyle Madımak'ta 2 Temmuz 1993 günü başlayan yangın sürüyordu. Ülkede hiçbir şey aslında değişmiyordu.

Tıpkı Metin Altıok'un 'Kuşlu Gazel'de dediği gibi:

Son kuşlarımdı bunlar, dedim telef olmasın

Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım...

Popüler İçerikler

Deha Dizisinden Dilan Polat ve Sıla Doğu'nun Olaylı Dansına Gönderme
DEM Partili Batman, Mardin ve Halfeti Belediyelerine Kayyum Atandı
Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı'dan Derbi Öncesi Çok Konuşulacak Açıklama: ''Hakemlerle İlgili Kaygım Var''