Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Biri iyi, diğeri kötü iki haber aynı zamanda geldi...

İyi haber, Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile ilişkilerini normalleştirmeye yönelik diplomatik hamlesinde başarılı sonuçlar almasıydı... Kötü haber ise, İstanbul Atatürk Havalimanı’nın kanlı bir terör saldırısına maruz kalmasıydı...

Bu iki olayın aynı zamana denk gelmesi, bunların birbirleriyle ilintili olduğu izlenimini yaratmış görünüyor. Nitekim saldırıyı gerçekleştirdiği belirtilen IŞİD’in öylesine çarpıcı bir eyleme, Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile anlaşmasına bir karşılık vermek amacıyla giriştiğini söyleyenler veya yazanlar oldu.

Bizce böyle bir bağlantı kurmak doğru değil. Havalimanına girişilen saldırı çok önceden planlanarak yapılan bir eylemdir. Bunun Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile anlaşmasının ertesi günü düşünülüp gerçekleştirilmesi mümkün değil.

Neden Türkiye?

Aslında bu IŞİD’in Türkiye’de giriştiği ilk saldırı değil. Gerçek şudur ki Türkiye, IŞİD’in çoktan beri belirlediği bir hedef.

İHH ne yaptı da Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bu derece sert bir tepki gördü?

Cami önünde gösteri mi yaptı? Hayır.

Ekranlara çıkıp veryansın mı etti? Hayır.

Bildiri falan mı dağıttı? Hayır.

“Siyonist rejime can suyu oldunuz” türü radikal bir çıkış mı yaptı? Hayır.

İsrail bayrağını yakıp “Kahrolsun anlaşma” diye mi bağırdı? Hayır.

Sadece ve sadece...

“İsrail’e güven olmaz, anlaşmanın şartlarına uymaz, dikkat edelim” falan diyen bir basın açıklaması yaptı.

Bundan ibaretti İHH’nın yaptığı.

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kadarcık bir itiraza bile fena halde sinirlendi.

Ve tepesi atmış bir şekilde haykırdı:

“Bana mı sordun kardeşim Mavi Marmara’yı yola çıkarırken?”

Apo, İtalya'ya sığınmıştı.

Roma'da bir villadaydı.

*

Adresi?

Quartiere Inferno.

Via Male.

*

Türkçesi…

Cehennem mahallesi.

Kötülük sokak.

*

Cuk oturmuştu yani.

*

Türkiye başbakanı, İtalya başbakanına telefon etmenin manası olmadığını biliyordu, İsrail başbakanına telefon etti!

“Yakalanması için yardımcı olur musunuz?” diye sordu.

İsrail başbakanı gülümsedi, bu telefonun geleceğini biliyordu.

Mossad başkanını çağırdı.

Evet, lanet olsun teröre.

Evet, kahrolsun Atatürk Havalimanı’nı kana bulayanlar.

Evet, IŞİD’in barbarlığına karşı hep birlikte isyan edelim.

Evet, teröre kurban gidenlerin acılarını paylaşalım.

Yıllardır bu laneti okuyoruz.

Derin acıları içimizde hissediyoruz.

Yazıyoruz, konuşuyoruz.

Peki ne değişiyor?

Hiçbir şey.

Ne yazık ki öyle.

O zaman durup soğukkanlı düşünmek zorundayız.

Ve bu işe ‘Erdoğan iktidarı’nı sorgulamakla başlamaktan başka çaremiz yok.

Çünkü memleketi idare eden o.

Üstelik tam 14 yıldır.

Yaşadığımız coğrafya zor. 

Toplumsal mutabakatlara ilişkin derin sorunlarımız var. Daimi çatışma halindeki farklı değer sistemlerinin, Kürt sorunu gibi derin meselelerin, bütünlüğü otoriter araçlarla sağlama geleneğinin, son dönemdeki mikro siyaset ve kamu alanı tartışmalarının yarattığı 'taraflaşma' bu açıdan ülkenin değişmeyen meseleleri arasında yer alıyor. 

Bu meseleler karşısında iki ileri bir geri adımla hareket ediyoruz. 

Yerleşik yapı zaman zaman gelip bir tokat gibi yüzümüze vuruyor. Etkileşimler, sentezler, melezleşmeler yanında aksi de oluyor, bunlar toplumsal dokuda yeni yırtılmalara yol açıyor. 

Toplumsal dokumuz bizatihi kırılgan.

Organize bir saldırıya daha maruz kalınırken, eylemi gerçekleştirenlerin aylar önce Türkiye’ye giriş yaptıkları tespit edildi... Anlaşılan eninde sonunda gerçekleştirecekleri bir katliam için hazırlanmışlar. Öte yandan İsrail ve Rusya ile olan yakınlaşma belki de eylemi zamanlama açısından tetiklemiştir. Yine de işin bu yönü ancak taktiksel bir mülahaza çerçevesinde anlamlı. ‘Soğuk’ gerçeklik ise şunu söylüyor: IŞİD Türkiye’de yabancı eylemcilerini sokup onları aylarca yaşatacak, saklayacak ve gerekli mühimmatla teçhiz ederek eylem noktasına taşıyacak ‘altyapıya’ sahip. Canlı bombaların hepsinin aynı araba ile gelmiş olmaları cesaretin ötesinde, yakalanma ihtimallerinin düşüklüğüne inancı gösteren bir özgüveni yansıtıyor. Dolayısıyla önümüzdeki mesele sadece dinin ‘yanlış’ anlaşılması, ya da istihbarat eksikliği değil…

Olaylar çok baş döndürücü bir hızla gelişiyor. Her şeyi anlamlandırabilmek kolay değil. Ne yeterince üzülebilecek, yas tutacak ne de sağlıklı şekilde düşünebilecek imkânı bulabiliyoruz. Bulsak bile ortak duygular, kaygılar, çözümler üretebilme yetimizi yitirmiş olmanın kâbusu üzerimize çöküyor. Siyaset alanının nobranlığı ve tefessüh etmiş haliyle birlikte.

Genel tabloya baktığımızda ortaya çıkan bariz iki gerçeklik var.

Birincisi, ülkenin yöneticilerinin kâh donanımsızlık, kâh ideolojik tutum, kâh ihtiras nedeniyle verdikleri kararların, yaptıkları işlerin kabarık faturasının ülkenin önüne gelmesi. Bu faturanın takdiminde illa komplo filan aramaya da gerek yok. Bunca hata, bunca inat belayı zaten davet ederdi.

Bu kafayla nasıl baş edilir bilemiyorum; son feci olaydan sonra takınılan tavırdan, sarf edilen sözlerden, olayları algılayış tarzından bahsediyorum. Pek çoklarının gevelediklerini, eski milletvekili Resul Tosun doğrudan söylemiş, “Bu saldırının bir anlamı da Türkiye’nin doğru yolda olduğudur” (Star, 30 Haziran). Bu kafayla bakarsanız 11 Eylül saldırıları da ABD doğru yolda olduğu için, İsrail’de yaşanan bombalama olayları da İsrail doğru yolda olduğu için gerçekleşti. Öyle şeyler yapıyorlar, öyle şeyler söylüyorlar ki, insan söyleyecek söz bulamıyor; aklı hafsalayı aşan bir kafasızlık, pişkinlik, vicdansızlık, meymenetsizlik, hepsi bu. 

Evet, terör, sadece Türkiye’yi değil, pek çok Batı ülkesini de hedef alıyor, orası doğru. Doğru da, onlar da durduk yerde hedef olmuyor, dünya çapında çevirdikleri dolaplardan, karıştırdıkları işlerin ters tepmesi şeklinde hedef oluyor. Nitekim, oralarda da aklı başında herkes bunu görüyor; devletlerinin dış politikasını sorguluyor, bu olaylara sebep olmakla suçluyor.

'Savaş açacaksak, kendimiz açalım, bir sivil toplum örgütünün peşine takılıp gitmeyelim'.

O zaman, yani 2010 Ankara’sında bu cümle düşmüştü kulise.

Buna göre AK Parti iktidarının çok önemli bir ismi, Türkiye’nin hükümeti ve devletiyle Mavi Marmara’nın da içinde olduğu yardım konvoyunu sahiplenerek İsrail’le çatışmak durumunda kalmasına bu sözlerle karşı çıkmıştı.

Kaynağımdan bu kadar yıl aradan sonra hâlâ onay almadığım için kim olduğunu yazamıyorum, ama sadece o da değildi İsrail’in Filistinlilere gösterdiği acımasızlığı Türk vatandaşı demeden İHH’cılara da göstereceğinden Türkiye’nin ya karşılık vermek, ya da bağırıp çağırsa da sineye çekmek zorunda kalacağından endişe eden. Belki de bu yüzden, daha önce Mavi Marmara’da olacaklarını açıklayan bazı AK Parti milletvekilleri son gün fikir değiştirip gemiye binmemişti.

İstanbul Atatürk Havalimanı Dış Hatlar terminalinde üç canlı bombayla yapılan saldırının araştırılması için CHP, HDP ve MHP'nin verdiği önergenin, AKP'nin oylarıyla reddedilmesi çok garibime gitti…

AKP, onca günahsız insanımızın öldüğü, yaralandığı, böyle vahşi bir katliamın araştırılmasını neden istemez ki?

* * *

AKP, IŞİD ile ilgili her türlü soruşturma, araştırma talebini adeta refleks olarak reddediyor…

Acaba neden?

Geçenlerde, HDP'nin Gaziantep'teki gelişmelerle ilgili bir talebi de gene AKP tarafından reddedildi… Halbuki iddialar ürkütücü, ilgisiz kalınamayacak cinstendi…

Gelin siyasal iktidarda alerji uyandıran o iddiaları beraber okuyalım:

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı