Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Başbakan Binali Yıldırım, Atatürk Havalimanı'ndaki terörist saldırının ardından 'Bir güvenlik zafiyeti yoktur' dedi.

Şaka yapıyor herhalde diyeceğim ama durumun şaka kaldırır bir hali de yok.

Güvenlik zafiyeti olmayan yerde, 42 kişi ölüyor, 239 kişi yaralanıyor!

Her saldırıdan sonra aynı şeyi duyuyoruz: Güvenlik zafiyeti yok!

Bu kadar insan soğuk algınlığından öldü ve yaralandı, sakat kaldı diye mi düşünüyorlar acaba?

Başbakan’ın dün sabaha karşı bu sözleri gazetecilere söylediği saatte patlamanın üzerinden henüz 5 saat bile geçmemişti.

Hangi ara havaalanının güvenlik prosedürlerine uyulup uyulmadığını araştırdınız? Hangi ara saldırı ile ilgili istihbarat olup olmadığına baktınız?

Hangi ara böyle bir saldırıyı önleyecek olan görevlilerin işlerini düzgün yapıp yapmadıklarını soruşturdunuz da çıkıp bunca ölü varken insanlara “Güvenlik zafiyetimiz yoktur” diyebiliyorsunuz?

Emniyet’te terfi edebilmek, üst görevlere atanabilmek için “liyakat, iyi eğitim, başarılı meslek geçmişi” gibi şeyler artık aranmıyor.

İkincisi, küresel dünyaya başkaldıran IŞİD, küreselleşmenin sembol mekânlarını seçiyor ki, Atatürk Havalimanı, uluslararası niteliğin yanı sıra Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan merkez ülkenin ana arteri.

Hedef alınan yer İstanbul, uluslararası bir havaalanı ve dış hatlar geliş terminali olması nedeniyle Türkiye’ye “gelenler.”

Geçtiğimiz yıl 20 Temmuz’daki Suruçsaldırısından bu yana IŞİD, PKK, DHKP-C ve bağlantılı alt örgütlerinin çoklu saldırılarına maruz kalan Türkiye’nin IŞİD tarafından düşman ülke listesine sokulması yeni değil.

Bu konudaki dönüm noktasının İncirlik’in IŞİD’le mücadelede ABD’lilere aktif olarak açıldığı aşama olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bir başka deyişle, Türkiye’nin IŞİD’e karşı daha aktif ve görünür bir strateji izlemeye başlamasıyla beraber önceki gece gerçekleşen saldırıya kadar gelindi. IŞİD’in Türkiye’ye dönük operasyonel iştahı zaman içinde Kuzey Suriye ve Irak eksenli yaşanan gelişmeler nedeniyle kabardı.

Seçim meydanlarında, balkon konuşmalarında hep İslam coğrafyasının şehirleri sayılıyordu. Kalıbı hatırlarsınız, “Sadece Türkiye değil, bugün Bağdat da, İslamabad da, Beyrut, Saraybosna, Üsküp de kazanmıştır. Bugün Şam, Halep, Hama, Humus, bugün Ramallah, Nablus, Gazze, Kudüs de kazanmıştır.” 

İttihad-ı İslam hayali, neo-Osmanlıcı fantezi, Emevi Camii’nde namaz kılma söylemi. Ülke, devrik başbakan Davutoğlu’nun şahsında iyice somutlaşan stratejik derinlikte vurgun yedi. Ne yapar vurgun? Felç, istemsiz kas kasılması, duyu anormallikleri, uyuşma, kişilik değişimi. Zannederim bugün bunların hepsi mevcut. 

Önceki günkü dehşet verici havalimanı saldırısından sonra da bazı şehirler sayıldı. Ancak bu defa Ramallah’ı, Nablus’u, Beyrut’u hatırlayan yoktu. Ne dedi sayın Cumhurbaşkanı: “Herkes şundan emin olsun ki, terör örgütleri için İstanbul ile Londra’nın, Ankara ile Berlin’in, İzmir ile Şikago’nun, Antalya ile Roma’nın bir farkı yoktur.” 

En gururlu anında İslam coğrafyasından kendine şehir seçen akıl, saldırıya uğradığında Batı’nın şehirlerini sıralamayı tercih etti.

Milletimizin başı sağolsun. 

Atatürk Uluslararası Havalimanı’nda kendisini yeniden vahşice gösteren DAEŞ terörü sivilleri hedef alan son yılların en ağır saldırısı. 

Kelimeler kifayetsiz; ancak tam bu noktada kelimelere güvenmek ve konuşmaya devam etmek gerekiyor. 

Mümkün olsa da Türkiye’yi birkaç bin kilometre kuzeye veya batıya hareket ettirebilseydik, yaşadığımız sorunların birçoğu söz konusu bile olmayacaktı. 

Evet, coğrafya kaderdir sözü gerçekten doğru. Bu kaderi olumlu bir çizgide tutmak da o coğrafyada yaşayan bizlere düşüyor. 

Ortadoğu’da taşlar yerinden oynarken, bundan etkilenmemek mümkün değildi. Türkiye’nin yapabileceği, bu etkiyi azaltmak ve bölgede istikrar unsuru olmaya devam etmekti. Bunu elinden geldiğince yapmaya çalıştı, çalışacak. 

Rusya’nın da açıklaması o ki, bu alçak saldırı, Türkiye’nin bu istikrar rolüne karşı yapılmıştır.

Sen mesela, hacı emmi…

Cami avlusundaki çınarın gölgesinde sohbet ederken, sakalını sıvazlaya sıvazlaya akıl öğretiyordun. Memleket sanki bunlardan önce müslüman değilmiş gibi “bunlar dinini imanını bilen çocuklar, vatana millete hayırlı olurlar” diyordun. Nasıl gidiyor sence vatan millet işleri?

*

Veya sen, Şükran yenge…

İftar çadırında, senin paranla sana avanta çorba ısmarladılar diye, nerdeyse bi hatim indirmediğin kalmıştı. Yan masadaki badem bıyıklı belediye başkanın duysun diye yüksek sesle dualar ediyordun, “Allah devletimize zeval vermesin” filan diyordun. Nooldu şimdi o devlet?

*

Duble yol yaptıkları için bunlara oy verdim diyorsan… “Üç milyon Suriyeli'yi memlekete doldurmalarını doğru bulmuyorum” diye şikayet edemezsin.

Taksi durağında şoförlerle çay içmesini pek takdir ediyorum diyorsan… “İki milyar dolara bin küsur odalı saray yaptırmalarını yanlış buluyorum” diyerek sıyrılamazsın.

Yeni bir vahşet ve acı yaşıyoruz. Atatürk Havalimanında üç canlı bomba, 40'ın üzerinde insanın ölümüne yol açtı. 

Türkiye'nin durumu bu tür terör eylemleri açısından belki Irak, Suriye, Lübnan kadar vahim değil, ama ne yazık ki, başta IŞİD olmak üzere terör gruplarının eylem merkezi haline getirdiği ülkelerden birisine dönüşüyoruz.

Bununla ve nedenleriyle ilgili sonsuz varsayım yapılabilir. Herkes siyasi eğilimine göre mantık yürütebilir. Öfkesini söze vurabilir.

Ne var ki, sonuç değişmez, değişmiyor.

Son bir yıl içinde yapılan, sivilleri hedefleyen 16 canlı ve hareketli bomba saldırısında Türkiye'de hayatını kaybeden insan sayısı yaklaşık 300. Yaralı sayısı 1000'in üzerinde.

TAK ve PKK'nın yaptığı bombalı saldırıların, yıllık “ölüm bilançosu” 100, IŞİD'inki ise 200 civarında.

Atatürk Havalimanı'ndaki saldırıyı gerçekleştiren üç terörist, saat 21 civarında Fatih'ten, Vatan Caddesi üzerinden bir taksiye binip Atatürk Havalimanı'na geliyor.

Dış hatlar terminalinin giriş bölümünün önünde bir sivil polis, hareketlerinden şüpheleniyor... Olaydan tam 5 dakika önce. Polis memuru olan arkadaşına WhatsApp’tan, “Yaz günü mont giymiş, hırsıza benziyor” diye mesaj atıyor. 

(İşte o WhatsApp mesajı)

Arkadaşı kendisini takip ederken, kuşkulandığı kişinin peşine düşüyor. Sivil polis, şüphelendiği şahsa ‘dış hatlar gidiş’in önünde kimlik soruyor. Çantadan kimlik çıkarmak için eğilir gibi bir hareket yapan terörist ateş ediyor. Üç el ateş ediyor. Sivil polis orada ağır yaralanıyor. 

Polis yaralanınca, kimlik sorulan terörist koşarak aşağı iniyor, ‘dış hatlar geliş’in önünden taksicilerin yan tarafına geçip, kendini patlatıyor. O sırada saat tam 21.51. Bu polis, kahraman polis. Çünkü bu müdahalesiyle canı pahasına teröristlerin eylem kurgusunu bozuyor.

Atatürk Havalimanı’nda yaşanan saldırı, bugüne dek Türkiye’de görülmedik, yeni bir tür tehdit. “Fedai saldırıları” olarak adlandırabileceğimiz bu tehditle nasıl başa çıkılabilir?

Atatürk Havalimanı’nda yaşanan son terör saldırısı, Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik tehditlerin yeni bir aşamaya geçtiğini gösteriyor. ABD 11 Eylül Komisyonu Raporu, saldırıların önlenememesinde en önemli faktörlerden birinin ‘hayal gücü eksikliği’ olduğunu belirtir. Özetle, tahayyül edemediğiniz bir saldırıya engel olmanız pek de mümkün değildir.

Bu noktada, ülkemizde güvenlik bilimlerinden ziyade kısır iç politik çekişmelerin malzemesi yapılan ‘istihbarat zaafı’ tartışmalarının ötesine geçip, yeni terör tehdidinin niteliklerini ve karşı karşıya olduğumuz ‘hayal gücünü’ analiz etmekte fayda var.

Türkiye 20 Temmuz Suruç saldırısından bu yana DAEŞ ve PKK başta olmak üzere bir terör konsorsiyumunun hedefinde. Bu süre zarfında DAEŞ de PKK da bomba yüklü araçlarla ve canlı bombalarla sivilleri hedef alan saldırılar gerçekleştirdi. 

Önceki günkü saldırı Rusya ile ilişkilerin normalleşmeye başladığı haberlerinin üstüne geldi.

Bu bir tesadüf mü?

Rusya ile normalleşmede bu noktaya birden bire gelinmediğine ve terör şebekeleri de siyasi gelişmelerden bihaber olmadığına göre bu saldırıda bir “zaman ayarı” olduğunu düşünebiliriz.

Hoş Türkiye için “uzun zamanlı bir terör ayarı”nın yapılmış olduğu da gerçek.

***

Türkiye, Suriye politikasında ABD ile uzun süredir ayrışmış vaziyette. Son gelişmeler, ABD’nin Suriye’de PKK’ya özerk bir iktidar alanı açmak üzere hareket ettiğini gösteriyor. Rusya ise Suriye’nin bütünlüğünden yana davranıyor. Suriye bir ve bütün kalsın ama Esed de gitmesin!

Terör her ülkenin gerçeği. Bir eylem yapmaya karar vermiş teröristleri engellemek gerçekten zor. Yakaladığınız her 10 teröristin arasından birinin her zaman sıyrılıp planladığı eylemi gerçekleştirme ihtimali var. Ama bu gerçek Türkiye'nin neden IŞİD'in ölüm tarlası haline geldiğini açıklamaya yetmiyor. Köktendinci örgütün en kanlı eylemlerini rahatlıkla gerçekleştirdiği bir ülke Türkiye ve bunda ülkeyi yönetenlerin bu örgüte bakışının payı büyük.

Her şeyden önce rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bunda AKP yönetimin IŞİD'le ilişkisinin karanlık yönlerinin aydınlık yönlerinden çok olmasının payı büyük. Adıyaman'dan Şanlıurfa'ya kadar her ilde örgütlenmesine izin verilen, göz yumulan bir örgüt. Batılı haber kaynaklarına göre, ülkemizde eğitim kampları, lojistik üsleri, komuta ve karar merkezleri, sağlık ocakları falan var. Hakim zihniyetin koruyup kolladığı bir örgütlenme bu.

Popüler İçerikler

Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?