Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Müjdeli “normalleşme” hamlesi furyasına İsrail’in ardından Rusya da katıldı. Türkiye’yi yöneten siyasal İslamcı iktidar, kör hırslara dayanan ideoloji yüklü dış politikasıyla son beşaltı senede bizzat yarattığı “anomaliyi” pek güzel sergilemekte.

Önce İsrail... 2009 Davos’taki “One minute” balonu ve 2010 Mavi Marmara vakası, siyasal İslamcıların bölge hegemonyası kurma projesinin ilk adımıydı. Arapların yarım yüzyıldır bir türlü sindiremediği, bileğini de bükemediği İsrail’in üzerine basılarak, Türkiye’deki tabana ve bölgeye karşı sürekli retorik yükseltilerek “imparatorluk hayalleri” kurgulandı. Ancak kısa süre kısmen tutan bu söylem, İhvan ideolojisi ile donatılamayan “Arap Baharı” na çarparak yerle yeksan oldu. Suriye, bu projenin mezara gömüldüğü yer olurken izlenen politikalar tüm bölge ve küresel çapta radikal İslam tehdidini açığa çıkartmaya hizmet etti.

Havalimanı Katliamı, henüz dört, beş yıl önce dünyanın “cennet” sayabildiği Türkiye’nin, yurtta savaş cihanda savaş ile nasıl bir cehennem haline geldiğinin son kanlı kanıtı.

Ajanslar canlı bombanın üzerine atlayan bir “kahraman polis” ten (veya “güvenlik görevlisi” nden) söz ediyor. Öyleyse, helal olsun ona.

Ama hepimizin de devletteki, istihbarattaki, güvenlikteki, “terörist ayrımı” ndaki zaaflardan söz etmemiz gerekiyor.

Bu, katliamlarda öldürülen onca insana hepimizin borcu.

Lanet olsun katliamseverlere…

Lanet olsun katliamcılara…

Lanet olsun katliamcıları ayırmış olanlara!

İstihbarat uyarı, tedbir becerisine de bravo!

Onca insan, hepimizin kaybıdır yine!

Bu, asla bir terör saldırısı değildir.

Bu, PKK , IŞİD veya bir başka “ örgüt” adı öne çıkarılarak üstü örtülecek bir saldırı değildir.

Tetiği kim çekerse çeksin, bombayı kim patlatırsa patlatsın , saldırıyı kim yapmışsa yapsın, bu, “terör saldırısı” diyerek kapatılacak bir dosya değildir.

Bu, dar anlamda terör analizleriyle okunacak, anlaşılacak ve anlatılacak bir durum değildir.

Türkiye saldırı altındadır

Bu çokuluslu bir saldırıdır. Doğrudan Türkiye'yi hedef alan , terör üzerinden yürütülen, terör görüntüsü verilen, uluslararası boyutu olan, bir dış müdahaledir , Türkiye'ye doğrudan bir saldırıdır.

Birileri Türkiye'yi terörle terbiye etmeye , kontrol altında almaya, belli bir mevzide tutmaya, diz çöktürmeye çalışmaktadır.

Başbakan Binali Yıldırım'ın dün Rusya ile 'normalleşmenin başladığı' ilanıyla birlikte sürecin henüz açıklanmayan bazı ayrıntıları da belli olmaya başladı.

İsminin açıklanmasını istemeyen kaynakların verdiği bilgilere göre, sürecin özellikle son aşamaları doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kontrolünde ilerledi.

Rusya ile 24 Kasım 2015’te Suriye sınırını ihlal eden Rus jetinin düşürülmesinden bu yana krize giren ilişkilerin düzeltilmesi için hem resmi, hem de gayrı resmi kanallar kullanıldı; bu çerçevede iş dünyasının kilit katkısı oldu.

Rusya ile enerji, turizm, inşaat, tekstil, gıda, perakende gibi alanlarda bağlantısı olan etkili iş adamları ve Rus muhatapları da devreye girerek yumuşama sağlamaya çalıştı.

Edinilen bilgiye göre, bu iş adamları arasında özellikle kamuoyunca tanınan bir iş adamının çabaları, Erdoğan’ın Putin’e yazdığı 24 Haziran tarihli mektubun iletilmesinde önemli pay sahibi oldu. Mayıs başlarından itibaren Erdoğan’ın yeşil ışığıyla devreye giren iş adamı Ankara ile Moskova arasında mekik dokudu. Dün itibarıyla ismi açıklanmayan, Rusya’da güçlü bağlantıları bulunan iş adamının daha önce de devlet işlerine yardımcı olan işadamları arasında olduğu belirtiliyor.

Türkiye, İsrail ve Rusya ile ilişkilerini normalleştirmeye başladı. Üstelik de başını mümkün olduğunca dik tutmayı başararak.

Ankara, Mavi Marmara'nın ardından İsrail'den talep etiği 3 maddeden ikisini tam olarak aldı.

İsrail tarihinde ilk kez bir devletten özür diledi.

Kurbanlara 20 milyon dolar tazminat ödenecek.

Gazze'ye yardımlar üzerindeki sınırlama da büyük oranda kaldırılacak.

Rusya ile ilişkilerde ise bir şeyler yapması gereken Türkiye olduğu için elbette İsrail'le olduğu gibi ' tek kazançlı taraf ' değiliz. Fakat yine de iyi kotardık diyebiliriz.

90’lı yılların bir şarkıda parlamış pop şarkıcısı dahi en azından bazı arkadaş ortamlarında kırk yılda bir sohbet konusu olur. Bir eğlencelik şarkının bile yeri gelir böyle on yıllarca hatırı olur. Aslında kadirşinas bir milletin çocuklarıyız. Bir yerden bir şey dokunmaya görsün, illa yıllar sonra onu yâd eden birileri bulunur. Eften püften görünsün, ama ne!

Baktığınızda şarkısı da vardı. “ Davutoğlu Ahmet Hoca, bir yiğit adam .” Ama işte olmayınca olmuyor. Onun o leziz ve selis şümullü idrakinin hakkı bilinemedi. Hadi kendimi geçtim. Milli irade düşmanı, vatansız bir hainim. Neredeyse tescilli. Ama benim bile aklıma arada sırada “ o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler ” diye düşüyor. Acaba hangi ata bindi, nereye gitti diye gözüm dalıveriyor. Gelgelelim, siyasette çarpmanın toplama üzerinde dağılma özelliğine ve kesirlerde sadeleştirmeye iman etmiş sayın Erdoğan sevgili hocayı unutuverdi.

Türkiye ile İsrail arasında 6 yıl sonra gelen anlaşmaya ne enterasandır ki en çok itiraz eden Gazze’ye yardım gemisi götürmeye çalışan İHH İnsani Yardım Vakfı oldu. Daha anlaşma imzalanmadan, el altından gazetelere, “Türkiye Gazze ablukasını tanıdı” şeklinde manşetler servis ederek medyayı yönlendirmeye çalıştılar. İki ülke arasında anlaşmaya varıldığı yönündeki resmi açıklamanın ardından da “İsrail kazandı, Türkiye bir şey almadı”, diyerek hükümeti suçladılar. Oysa Mavi Marmara’nın Gazze’ye ulaştıramadığı yardımları bu anlaşmanın ardından Cuma günü yola çıkacak olan Türk gemileri ulaştıracak. Ve bu anlaşmadan sonra, en azından Türkiye için ambargo kalktı; Türkiye üzerinden Gazze’ye insani yardımların yolu açıldı. Ayrıca Türkiye, Gazze ve Batı Şeria’ya yönelik Filistinliler için hayati önem arz eden alt yapı hizmetleri sunabilecek.

Rusya’dan özür dilendi; geç de olsa iyi yapıldı. İsrail ile ilişkileri düzeltecek adımlar atıldı; geç de olsa iyi oldu. Darbeci Sisi’nin Mısır’ıyla diplomatik ilişkilerin yeniden kurulacağı rivayet ediliyor; geç de olsa iyidir. “Eyyy Avrupa!” naralanmaları, “Eyyy Batı!” külhanbeyi ağızlarından en azından bir süre vazgeçileceğinin işaretleri var; iyidir. Irak merkezî yönetimiyle de yumuşama varmış; âlâ. Suriye politikasında değişikliğe gidileceği, inattan vazgeçilip Batı paralelinde çözümlere yaklaşılacağı yorumları yapılıyor; inşallah öyledir. Bu gelişmelerin her birine itiraz edenler olabilir, yer yer haklı da olabilirler ama çatışma yerine uzlaşma, savaş yerine barış, sorun yerine çözüm getirecek her adım desteklenmelidir bana göre.

İyi de; şu herkesin bildiği ağa ile maraba fıkrasında, ağanın arabasını süren marabanın dönüş yolunda sorduğu: Peki biz bu kadar boku neden yedik ağam? sorusununa cevabınız nedir eyyy Cumhurbaşkanı, eyyy eski ve yeni başbakanlar, eyyy iktidardakiler, eyyy onların müridleri, şakşakçıları, sözcüleri, yalakaları! Ülkeyi çıkmaza sürükleyen siyasetlerin sorumlusu olan sizler, hepiniz!

“Avrupa nereye gidiyor” sorusu her yerde sorulurken, 2001’den bugüne bu soruya verdiğim cevabı tekrarlıyorum; freni patlamış araba gibi duvara doğru giden Avrupa!

Sevgili dostlarım, bir topluluk, adı ister “birlik olsun”, ister başka bir şey; nereden geldiğini unutmuş ve kirli geçmişini YOK SAYARAK “insanlık dersi” vermeye ve başkalarını “karalamaya” çalışıyorsa, fazla uzağa gidemez, kirli geçmişini yüzüne vururlar!

Buna en güzel örnek Türkiye’ye “sözde soykırım” kararı ile “çağrıda” bulunan Avrupa! “Sözde soykırım kararı alan” ve çok değil 70 yıl önce gerçekten soykırım yapan Almanya!

Eskiden merkez medya diye bir kavram vardı. İçi tam dolmamış olsa bile, kabaca tarafsız yayıncılık yapması umulurdu bu televizyon kanallarından. Adım adım batmakta olan gemi gibi, buralarda RTE diktatörlüğüne direnmeden teslim oldular. Anahtarları patronları RTE’ye vermediler ama onun adına gönüllü tetikçilik etmeye başladılar. Haber kanallarından söz ediyorum.

NTV ilk çıktığında büyük sükse yapmıştı. Küresel yayıncılık anlayışı ve teknolojisiyle ilgi toplamıştı. Sonra patronu RTE ile yürümeye karar verince, Emre Kongar’a bile katlanamayacak hale geldiler. Yayın yönetmenleri de değişti. Mehmet Barlas müzik programı dâhil her işe bakar oldu. Oğuz Haksever tam da istediği gibi yedi yirmi dört sahnede şimdilerde. “Kabataş Yalancısı” İsmet Berkan düşünür olarak görev yapıyor, bizim Nagehan siyasal analizci! Gönüllü kayyum/yımla yönetiliyor kanal. Padişahın emrine amade!

Popüler İçerikler

Volkan Demirel, Elini Sıkmadığı Şenol Güneş'le Arasında Geçen Diyaloğu Anlattı
Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
YORUMLAR
29.06.2016

memlekette yazarı da pisliğin içinde memuru da pisliğin içinde esnafı da pisliğin içinde siyasetçisi zaten pisliğin kendisi, nasıl çıkarız bu pislikten anlamak zor, herkes kendi düşüncesini ve menfaatini savunur oldu neresi doğru neresi iyi anlamadım...

29.06.2016

BU ÜLKEYİ KAPATIN LÜTFEN ( FACE BOOKTAN TWİTERDAN TAKİP EDEMİYORUZ) koyun gibiyiz polisimiz bizi koruyamıyor devletimiz bu bombaları durduramıyor acaba bugün nerede ölücez nerede bombaya basıcaz ? 2 hafta sonra buda unutulur ama 2 ay sonra ya biz patlarsak...

29.06.2016

Umur Talu'nun yazısı hariç gerisi hiç de bugün okunması gereken yazılar değil. Hatta çoğu hiç muhattap bile alınmaması gereken yazılar ve yazarlar

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ