Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Dün İngiltere'de, 'Birleşik Krallık'ta yapılan halk oylamasının sabah gelen ilk sonuçları seçmenin yüzde 52'ye yakınının Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılma yanlısı olduğunu gösteriyordu.

AB yönetimi Brüksel saatiyle 8'e kriz toplantısı koydu, öğle saatlerine de liderler zirvesi.

Masada tek konu var: İngiltere'nin çıkışıyla AB dağılır mı?

Bu soruya verilebilecek en hafif cevap, İngiltere'nin ayrılmasıyla AB'nin artık mevcut güç ve etkisinde olmayacağı.

Doğru, Londra AB'ye tam olarak eklemlenmedi hiç. Mesela para birimi Sterlin'i korudu, Avro'ya geçmedi. Mesela Schengen vize birliğine girmedi, 'Adalı' mesafesini hep korudu. Ama İngiltere'nin siyasi ve ekonomik ağırlığı AB'nin gücünü ve etkisini artıran bir unsur oldu.

Neticede Birleşik Krallık, dünyanın en gelişmiş yedi ekonomisinden birisi, G-7 üyesi. Nükleer silahlara sahip bir NATO gücü.

Taktikleri çok anlaşılır aslında. Alışalım istiyorlar…

Artık hiçbir çocuğun cenazesini katlettikleri Berkin Elvan gibi milyonlarla kaldırmayalım istiyorlar.

O kadar çok çocuk öldürüyorlar ki en fazla sosyal medyada resim şeridi gibi önümüzden geçebiliyor isimleri. O çocuklardan hiçbirinin yüzünü, suretini, hikayesini, öldürülüş biçimini hatırlamayalım istiyorlar.

Artık hiçbir gencin cenazesinde alanlara doluşmayalım istiyorlar.

O kadar çok genç öldürüyorlar ki cinayetlerin sene-i devriyesinde hafızamıza hiçbir gencin katledilme tarihi kazınmasın istiyorlar.

Artık hiçbir katliamın yasını tutmayalım istiyorlar.

O kadar çok katliama yol veriyorlar ki Sivas sonrası gibi, Maraş sonrası gibi, Roboski sonrası gibi meydanlarda katillerin adını dövizlere yazdığımız anmalar yapılmasın istiyorlar.

Bu ülkenin öncelikle barışa ihtiyacı var; “siyasi başarı” oyları çoğaltmak, her alanı kontrol etmek değildir; bırakın başarıyı, siyasetin kendisi müzakere, uzlaşı, usulü ile, yani hukuk ile yönetme işidir. Gerisi çatışma ve savaş taktikleridir, bu alanda “başarı” güç kullanma yarışında kuralsızca galibiyeti hedefler, sonucu ise “siyaset” yapma imkânının tümüyle rafa kalktığı bir zorbalık ve yıkım ortamıdır. Türkiye’de hal budur. Türkiye’de iktidar siyasetçilerinin kudret gösterme saplantısı, farkında olmayabilirler ama siyaseten iflas ilanından başka bir şey değildir. 

Bu ülkede iki büyük kavga var; birisi iktidar partisi ile geri kalanlar arasında gittikçe büyüyen bir kavga. Bu kavgada, iktidar partisi ve çevresi, devletin imkânlarını sonuna kadar kullanan ve üstelik artık mevcut hukuk çerçevesinin de dışına taşmış bir dayatma rejimine savrulmuş durumda. Diğer büyük kavga malum, Kürtler ile askeri plana savrulmuş olan kavga.

Mart ayında hava şöyleydi..

Ankara 72 kriteri yerine getirecek, geri dönüşüm anlaşmasını imzalayacak, AB de vizeyi kaldıracaktı..

Davutoğlu, Türk vatandaşlarına Avrupa’nın kapısını açan başbakan olmaya hazırlanıyordu..

Bunun cakasını yapıyordu..

Başbakanlık ömrü vefa etmedi..

Koltuk altından çekildi..

*

Davutoğlu, ‘Benim tercihim değil’ diye diye evinin yolunu tutarken, Ankara pozisyon değiştirdi.. Kriterler içinde yer alan terör tanımındaki değişikliğe gitmeyeceğini ilan etti..

Avrupa’yla papaz olduk.. 

AB diretti, Ankara hayır dedi..

Sonunda vizesiz Avrupa hayal oldu.. Gerçi 30 Haziran’da Brüksel’de toplantı var ama bir şey çıkmaz!..

Özel güvenlik Türkiye’nin son yıllardaki en çok büyüyen sektörlerinden. Neredeyse her ay Türkiye’nin her yerinden devlet kurumlarının, belediyelerin, üniversitelerin, özel şirketlerin, alışveriş merkezlerinin, hava limanlarının ve daha pek çok tüzel kişiliğin açtığı ve binlerce personele iş imkanı sağlayan ihale ilanları gazete köşelerini süslüyor. Türkiye’de özel güvenlik hizmetinin en önemli alıcısı devlet. Devlet bütçesine ilk kez 2009’da bir kalem olarak giren “özel güvenlik hizmet alımı”nın, AKP hükümetleri tarafından giderek kullanışlı ve çok amaçlı bir aygıta dönüştüğü görülüyor. Özel güvenlik hizmet alımı kaleminin devlet bütçesine girdiği 2009 yılı ile 2015 arasında devletin toplam özel güvenlik hizmet alımı 1 milyar dolara yaklaştı.

Sadece 2015 yılında devletin aldığı özel güvenlik hizmeti neredeyse 300 milyon doları buluyor. Sektördeki büyümeyi sadece bütçe büyümesi değil sektördeki firma ve çalışan sayısındaki patlama da gözler önüne seriyor. 2004 yılında Türkiye’de sadece 21 özel güvenlik şirketi varken 2015 yılında bu rakam bin 500’lere yaklaştı.

20 Haziran Pazartesi günü yapılan celsede Reza Zarrab’ın savunması beklenmeyen bir hamle yaptı. Bu hamle, davanın düşürülmesi talebi idi…

Buna geçmeden, ABD hukuk sisteminde ‘speedy trial act’ denen bir prensibe kısaca değinmekte yarar var. Bu prensip, sanığın mümkün olan en kısa zamanda adalet ile yüzleşmesi, yani asıl duruşmalarının başlatılması ilkesi anlamına geliyor. Bu aynı zamanda ‘geç gelen adalet adalet değildir’ özlü sözünün de bir yansıması. ‘Speedy trial’ yani ‘hızlı yargılama’ süreci ile Amerikan mahkemelerinin sanığa ilk tebligat yaptığı günden itibaren 70 gün içinde asıl duruşmalarının başlamasını öngörüyor -ki böylece sanık, eğer suçlu değilse bir an önce kendisine atfedilen suçların doğru olmadığın kanıtlasın, tamamen özgürlüğe kavuşsun. Zarrab davasında savunmanın ve savcılığın anlaşması sonucu bu sürecin 20 Haziran’da başlatılmasına karar verilmişti. Bu öneriyi Berman da ‘onamıştı.’

Söyleyen AKP Gurup Başkanvekili... Özgür Gündem’le dayanışma nedeniyle yapılan tutuklamalarla ilgili Meclis’teki tartışmada, gazeteye terör faaliyetinden dolayı işlem başlatıldığını söylerken, Özgür Gündem’le ilgili düşüncesini de esirgemiyor: “Manşetleri okusam korkarım, öyle bir gazete!” İlginç!

İlginç; çünkü, bir süredir Türkiye’de manşetlerin korkutucu olduğu doğru ama bunun nedeni Özgür Gündem veya başka bir gazete değil. Örneğin Kürt meselesinin teröre indirgenmesinden barışın kolayca harcanmasına, terörle mücadele diye kentlerin ve halkların üzerine salınan şiddetten dokunulmazlıkların kaldırılmasına kadar korkulacak çok şey var. Bu nedenle aklı başında herkes, daha büyük badireler yaşanacağı korkusunu yaşamakta.

Bu büyük meseleyi bir yana bıraksak bile, -konu, öyle iki satırla geçiştirilecek bir konu değil- otoriterlik ve hukuk dışılık konusunda artan pervasızlık bile korkmak için yeter!

Ona hiç “Parmak biraz kaçınca oruç bozulur mu hocam?” gibi sorular sormadık…

Bize İslam felsefesini, asr-ı saadeti, tasavvufu, inanç ve mantığı, iman sömürüsünü, İslam sosyolojisini anlattı…

Arada “Peki hocam, doktor dereceyi soksa bozulur mu?” diye sorsak…

Kızardı…

*

Benim hocam senin hocan gibi değildi…

Cebinde külah, elinde tespih, sırtında kara cübbe olmazdı…

Ama konuştuğu zaman profesörler, aydınlar, yazarlar, bilim adamları, siyasetçiler ağzının içine bakardı…

*

“Günah örtü ile örtülmez” derdi hocam…

“Din akıl mantık işi değildir” diyenlere “Din akıl mantık işidir” derdi…

Senin gibi bağnaz…

Cahil…

Yobaz değildi…

İster iktidar cenahından, ister muhalefet tarafından olsun, basın, sosyal medya ve sivil örgütlerin üzerinde hareket ettiği, öne çıkardığı, belirleyici gördüğü ve kıldığı ana katman “siyaset”.

Şaşırtıcı değil. Ülkedeki yerleşik sağ ve sol geleneklerin yatkın olduğu, toplumu siyasetle, toplumsal hareketlilikleri siyasi ideolojilerle ikame eden bir bakış açısının sonucu bu.

Nitekim, her zaman olduğu gibi, bugün de, sosyolojik durum ve hareketlilikler, merkezdeki siyasi söylemle, en fazla seçim sonuçlarıyla, seçmen davranışıyla açıklanıyor. İfade edilme şekliyle homojen bir kaç parçadan oluşan siyasi davranışları, doğası itibariyle pek çok parçalı heterojen sosyal yapıların, katmanlardan oluşan kimliklerin üzerine bir gömlek olarak giydirmek, toplumu siyasetin, toplumsal kesimleri siyasi hareketlerin içine hapsetmek alışkanlığı alabildiğine devam ediyor.

İstanbul, Denizli, Ayvalık, Mersin, Antalya ve daha bir çok şehirde sıcaklık mevsim normallerinin çok üzerinde.

Haziran ayında nefes alamıyoruz, 40 dereceleri görüyoruz.

Bunun nedeni tabii ki küresel ısınma.

Küresel ısınmaya dikkat çekmek için ünlü İtalyan piyanist Ludovico Einaudi birkaç gün önce piyanosunu Kuzey Kutbu’na taşıyarak yüzen bir platform üzerinde çalmış.

Küresel ısınmanın sorumluları arasında ilk sırada fosil yakıtları ve kömür geliyor.

Dolayısıyla enerjideki trend hızla kömürden uzaklaşmak ve yenilenebilir kaynaklara yönelmek. 

Bununla ilgili bir veri.

Popüler İçerikler

Konya'da 14 Yaşındaki Öğrencisini Taciz Eden Lise Öğretmeninin Cinsel İçerikli Mesajları Mide Bulandırdı
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'dan 1 Mayıs Açıklaması: "Taksim Uygun Değildir"
Kızılcık Şerbeti Umut'un En Başından Beri "Umutsuz Vaka" Olduğunu Anlatan Enfes Flood