Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

'Tasvip etmek mümün değil'.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mermi fırlatılması üzerinden üç gün geçtikten sonra bu tepkiyi verdi.

Tabii yine Kılıçdaroğlu’na suçlamalar var, “Bir gün önceki açıklamalar şehir yakınlarını tahrik etmiş olmalı” türünden.

Ama bazı meslektaşlarımızın Muhammed Ali cenazesinden erken dönüşte soruyu“al golü at” der gibi soruşlarına bakıldığında, Cumhurbaşkanının yanıtının yine de bir insaf ölçüsünde kaldığını anlıyorsunuz.

Çünkü demiş ki Erdoğan, “Televizyondaki açıklamaları ben de dinledim. ‘Biz PKK’lı mahkumları da ziyaret ederiz, DHKP-C’li mahkumları da ziyaret ederiz’den kast edilenin cezaevleriyle ilgili (Meclis)  İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin ziyareti olduğu iyi belirtilse, ifade yumuşatılmış olurdu.”

Yani Kılıçdaroğlu’nun yanlış anlaşıldığını söylemek, “tamamen provoke edildiğini” söylemek Erdoğan söyleyince kabul görüyor. İyi mi?

Haber, Mustafa Çakır imzasıyla, ekonomi sayfalarımızda dün yer aldı. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) özelleştirilmesi hazırlığı başlamış. 

Yeniden yapılandırma adı altında TTK’ye bağlı 5 müessese “devlete ve kamuya yük olmayacak biçimde” özelleştirilecekmiş. Haberde TTK’nin halihazırda üretim faaliyetini tarihinde ilk kez bu kadar az sayıda işçiyle gerçekleştirdiği bilgisi de var. 

***

İktidar, TTK’nin en temel ve acil taleplerini istikrarlı biçimde duymazlıktan geliyor. Sayıştay’ın en son 2014 TTK Raporu, bu köklü kurumun getirildiği durumu, ayrıntılı olarak belgeliyor. Amasra, Armutçuk, Karadon, Kozlu ve Üzülmez müessese müdürlüklerinde “yasama adına” yapılan denetim sonucu hazırlanan raporlar, yasama organında tartışılmadı. Orada yer alan saptama ve önerilerin bir kısmını okuduğunuzda irkilmemek mümkün değil.

Erdoğan için atılan ‘Dünya lideri’, ‘Ümmetin lideri’ gibi içi boş, anlamsız sloganlar ve bu pohpohlamanın büyüsüne kapılmış Erdoğan yüzünden ülke, dünyanın maskarası oluyor.

Bu maskaralık en son Erdoğan’ın da katıldığı Muhammed Ali’nin cenazesinde yaşandı.

‘Dünya lideri’, ‘Ümmetin lideri’ Erdoğan, karşısındakilerden bu sıfatlara uygun saygı, hürmet, ilgi, alaka görmeyince küsüp cenazenin defnedilmesini beklemeden ülkeye geri döndü.

Bırakın dünya liderliğini dış dünyada Türkiye’nin cumhurbaşkanına gösterilmesi gereken asgari nezaket, saygı bile gösterilmiyor artık.

Çünkü yapıp ettikleriyle, meselelere hamasi yaklaşımıyla, kabadayı üslubuyla, evrensel değerleri hiçe saymasıyla kendi itibarını kendi elliyle yok etti.

Büyük şehirlerde, hele hele belli bir gelir düzeyinin üstündeki ailelerde daha çocuk beş yaşına basmadan başlıyor, hangi okula gideceği muhabbeti. Acaba hangisinin ‘kurasına’ soksak, hangi özel okulu karşılayabiliriz maddi olarak.

Öyle ya, geleceği buna bağlı çocuğun. İlle özel bir okulda okuyacak, beşinci sınıfa geçerken özel hocalara, üstüne de dershanelere başlayacak ki, anne babanın hayalindeki ‘başarılı’ geleceğin olmazsa olmazı ‘iyi’ bir liseye girebilsin.

O ‘iyi’ liselerin de eğitim ücretleri açıklandı hafta sonu. Çocuğunuzu Robert Kolej’de okutmak için misal, yıllık 60 bin ila 96 bin lirayı gözden çıkartmanız gerekiyor ki onun yerine bu parayı bankaya yatırsanız gerçekten iyi bir geleceği garanti etmiş olursunuz.

Şimdi dönüp bakalım memleketin başka bir köşesine: Dağcılar köyü Seyit Kamer mezrası, haritada bulamayacağınız bir yer. Muş’un Varto ilçesine bağlı ve 10 aile yaşıyor sadece. Tahmin edeceğiniz gibi, okulu yok. Buranın çocukları taşımalı eğitim sistemiyle 5 kilometre mesafedeki Çaylar köyündeki Yatılı Bölge Ortaokulu’na gidiyor.

Ezgi Beytaş da onlardan biri. 14 yaşında. Babası onu ve küçük kız kardeşini pazartesi okula götürüp cuma alıyor. Kışları atlı kızaklarla taşıyarak.

HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Midyat’taki bombalı intihar saldırısı sonrası taziyeye gitmeye kalkınca halk tarafından protesto edildi ve bölgeden uzaklaşmak zorunda kaldı. Bölgenin seçilmiş milletvekili olarak bölge halkı tarafından yuhalanarak kovalanmak Altan’ın gücüne gitmiş olmalı ki, Haber Türk’e dobra dobra açıklamalarda bulundu; Altan Tan, şu ana kadar hiçbir HDP’linin yapmadığını yaparak PKK saldırılarını “terör eylemi” olarak nitelendirdi. 

Altan Tan’ın kendi partisine ve PKK’ya getirdiği eleştiriler ve yaptığı tespitler son derece önemli. Vezneciler ve Midyat’taki bombalı intihar saldırısına bakışını Tan şöyle özetliyor: “Bu iki saldırıda da bundan önceki saldırılarda da terör eylemleri asla meşru, mazur görülemez. Hangi terör örgütü yaparsa yapsın tamamını kınıyorum. Bu eylemler halka fayda getirmeyecek, daha fazla gerilimi, karışıklığı ve kaosu körükleyecek. Sonunda ülkeyi iç savaşın eşiğine getirecek, ardından askeri darbeye neden olacak eylemler yapıyorlar.”

Suriye'de işler Türkiye açısından iyi gitmiyor…

Ankara'nın terörist ilan ettiği PYD-YPG'nin çoğunluğunu oluşturduğu güçler, “kırmızı çizgileri” geçti, Fırat'ın batısına geçti.

Türkiye'nin “Fırat'ın batısını” kırmızı çizgi olarak ilan etmesinin ardında Türkiye-Suriye sınırında PYD-YPG tarafından kontrol edilmeyen tek bölge, Fırat'ın batısında bulunan Menbiç cebinin korunmasıydı. Ancak IŞİD'e karşı ABD öncülüğündeki koalisyonun desteğiyle PYD-YPG güçleri Menbiç bölgesine girdi. AKP hükümeti uzaktan izlerken, Menbiç de IŞİD'den temizlenmek üzere… Menbiç'ten IŞİD tamamen silindiğinde, “muzaffer güçlerin”, yani PYD-YPG'nin buradaki etkinliğinin de artacağını görmemek mümkün değil.

Ancak Türkiye Suriye'deki Kürt oluşumuna odaklanmışken, Irak sınırında da işler iyice karışmış durumda… PKK, Irak'ta kontrol ettiği alanı sessiz sedasız genişletti ve güçlerini Kandil'den, Ezidiler'in yaşadığı Sincar bölgesine doğru kaydırdı.

Her şey iyi gidiyor. Ya da her şey iyi gidiyor gibi görünüyor. (Bu, herkesin baktığı göze ve baktığı yere göre değişir.)

Her şey iyi gidiyor, AK Parti açısından.

Meclis’te kuvvetli bir çoğunluk. Memleketin hayrına olan işleri, milleti refah ve saadete eriştirecek kanunları çıkartmak için şartlar müsait. 

Daha bir ay önce başbakan değiştirdi AK Parti

Basit bir işlemi yapar gibi. Makinanın bir aksamını değiştirir gibi, kolaylıkla.

Bu büyük bir imkandır.

Evet, gönül ister ki, başkanlık sistemi ile ilgili mevzuat düzenlemesi de yapılabilsin.

Türkiye, hedeflerini yakalayabilmek için en uygun yönetim şekline sahip olsun.

Bu, biraz zor olabilir. Fakat, söylendiğine göre, yeni Başbakan Binali Yıldırım Başkanlık için daha yoğun çalışacak.

Türk güvenlik güçlerinin Türkiye’nin Doğu bölgesinde aylardır sürdürdüğü operasyonları kısmen durdurduğunu açıklamasının ardından, Al-Monitor’da Sur’a dönmek isteyen Kürtlerin fotoğrafı yer aldı. Yüksek bir yapının çatısına çıkmış erkekler, dümdüz edilmiş mahalleye bakarak, artık olmayan evlerinin bulunduğu yeri seçmeye çalışıyorlardı. Sur’a dönenlerin bazıları enkazlarda eşyalarını, bazıları da yakınlarının cesetlerini arıyorlardı. Halkların Demokratik Partisi, bu operasyonlarda en az 550 sivilin öldürüldüğünü açıklarken, Şehir Plancıları Odası mahallelerin kanalizasyon ve ceset kokusu altında olduğunu raporlaştırdı.

Tüm bu görüntüler eşliğinde 23-24 Mayıs tarihlerinde ülkenin başka bir kentinde, İstanbul’da, Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Zirvesi yapılması gerçek anlamda bir ironinin ifadesiydi.

Ülkenin doğusunda Türk Hükümeti’nin kararıyla yapılan operasyonlar nedeniyle binlerce Kürt yerlerinden edilirken; Batı’da Birleşmiş Milletler’in Türkiye Hükümeti’nin ev sahipliğinde mülteciler için çözüm arayışına girmesi oldukça eleştirildi. En sert tepki ise Birleşmiş Milletler’in Türkiyeli iyi niyet elçisi, sanatçı Zülfü Livaneli’den geldi.

Fırat'ın kenarında kaybolan koyundan kendisini sorumlu tutan bir inanç geleneğinden geldiğini iddia eden bir hükümet, günlerdir bir Kürt siyasetçinin akıbeti ile ilgili soruları cevapsız bırakıyor. 27 Mayıs'ta gözaltına alınan DBP yöneticisi Hurşit Külter'in nerede, kimin elinde olduğu resmen bilinmiyor. Bölgedeki Kürt haber kaynaklarına göre Külter, 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı'nda tutuluyor ancak hükümetten de askeri yetkililerden de tek bir açıklama gelmiyor.

Kürt siyasetçiyi gözaltında kaybeden, iki yaşındaki çocukları terörist ilan eden bir devlet anlayışının bu ülkeye bir hayır getirmeyeceği ortada… Bir devlet kendi koyduğu hukuk kurallarına uymadığı zaman sözün bittiği yere gelinmiştir. Hukukun tamamen ortadan kalktığı, can ve mal güvenliğinin güvencede olmaktan çıktığı bir ülkede yaşıyoruz açıkçası.

ABD, şahane bir pazar gününe Florida’nın Orlando şehrinden gelen saldırı haberiyle başladı.

Eşcinsellerin gittiği bir gece kulübüne düzenlenen silahlı saldırıda 50 kişi hayatını kaybetti ve bu olay kayıtlara, ülke tarihinin en çok can kaybına yol açan silahlı saldırısı olarak geçti.

Bu saldırı, sadece can kaybı ve yaralı sayısının ötesinde ABD toplumunun en önemli fay hatlarını, en ciddi dinamiklerini hedef almasıyla da hatırlanmaya ve uzun süre tartışılmaya aday. 

Bir yanda, eşcinsel hakları ve bu hakların kutlandığı LGBT Onur Haftası etkinlikleri. Diğer yanda, silah alımının kolaylığıyla ilgili sıkıntılar. Öteki tarafta ise radikal İslam üzerinden yapılan terörizm tartışmaları.

Olayın duyulması ve katliamın boyutlarının ortaya çıkmasıyla birlikte başlayan tartışmalar, ülkenin özellikle başkanlık seçimleri yaklaşırken giderek derinleşen kutuplaşmasını da ortaya koyar nitelikte.

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!