Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Tarafsız Bölge'de söylediği sözler nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılanlara bakınca...

Hükmü verdim.

Dedim ki:

Artık Türkiye’de siyasi kavganın bir adabı, bir ahlakı, bir ölçüsü falan kalmamıştır.

*

İncelikli operasyonlara falan bile gerek görülmüyor artık.

En kabasından, en hoyratından, en berbatından algı operasyonlarına imza atılıyor.

*

Ne dedi Kemal Kılıçdaroğlu Tarafsız Bölge’de?

Şunu dedi:

- Biz toplumun ezilen tüm kesimlerine kucak açıyoruz.

- Kâğıt toplayıcılarına da fındık üreticilerine de taşeron işçilere de emeklilere de mevsimlik işçilere de... Hepsine kucak açıyoruz.

- Cezaevlerindeki hasta tutuklu ve hükümlülerin sorunlarına eğilirken de bir ayrım yapmadık.

Salı günü, Vezneciler’de yaşanan patlamanın hemen ardından, Cumhurbaşkanı, “İlk insanla başlayan bu mücadele kıyamete kadar sürecek” açıklaması ile ne noktada olduğumuzu daha net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Neymiş bu ‘ilk insanla başlayan mücadele’, Habil ve Kabil meselesi mi? Kastedilen oysa, bu halin o hal olup olmadığı çok ama çok tartışma götürür. Dahası, bu ilk kavgada kimin kim olduğunu kurcalarsak, söyleyeni çok ama çok zor duruma düşürür. 

Neyin mücadelesini veriyor bu iktidar da, akan kan bedelinin vebalinden çekinmiyor? Nedense, “Hak” yolunda mücadele verdiklerinden çok eminler, nasıl bir hak yolunda mücadele ise, kimse kendi canını, çocuğunun canını milim tehlikeye atmıyor. Nasıl bir “Hak yolunda mücadele” ise, milletin anasına kastedenler ile kol kola yol yürümekten hiç tedirgin olunmuyor.

Uğur Dündar'ın 3 Haziran günü Sözcü’de önemli bir köşe yazısı vardı. O yazıda Dündar, Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Adil El-Cubeyr’e yönelik, 2011 yılındaki suikast girişimi hakkında, cinayeti gerçekleştirmeden önce FBI tarafından enselenen İran asıllı bir Amerikan vatandaşı olan Mansur Arbabsiar’ın itiraflarına değinmişti, Zarrab bağlantısını vurgulamıştı.

2011 yılındaki o suikast hazırlığının Zarrab ile alakasını, içerdiği ağır terörizm suçlamalarından dolayı şu anki Başsavcı Preet Bharara’nın davasındaki yerini ele almakta yarar var.

Suikast Planı

11 Ekim 2011 tarihli Adalet Bakanlığı açıklamasına göre Arbabsiar, İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kuds Güçlerinde (Quds Forces) bir komutan olduğu belirtilen akrabası vasıtasıyla Kudüs Güçleri içinde yetkili Gholam Shakuri’ye yönlendirilmişti.

Okuduğum yıllarda, İstanbul Hukuk Fakültesi’nde öyle vize-mize yok; yıl sonunda, önce yazılı sınav yapılır, geçer not alındıktan sonra sözlü sınava girilirdi. Sözlüde başarısız olunduğunda, yazılı sınav da yanardı; yani sil baştan... Şimdi, gel de, bugünle kıyaslama... Bir yanda, kişide, eskilerin “muhakeme” dedikleri “düşünme-yargılama” yetilerini körleştiren çoktan seçmeli test sınavları, öte yanda, kişinin, ilgi ve öğrenme düzeyini anlamaya uygun, terminoloji kullanımından konunun bütününe ilişkin bilgiye kadar birçok şeyi görebilme fırsatı veren sözlü sınavlar...

Bu kadar öğrenci kalabalığı ile uygulamak mümkün değil denilecek ama bu geçerliliği kanıtlanmış yöntemlerden vazgeçerek nerelere geldiğimiz de ortada! Öte yandan, uygulanabilselerdi, bugün ortalığı kaplayan diplomalı cahillerin en azından bir kısmından kurtulabilirdik de diyemiyorum. Üniversiteye giriş, KPSS veya TUS sınavlarında çevrilen numaraları hatırlarsak, sözlü sınavlar için de, kim bilir, ne numaralar icat ederlerdi!

Kıt kanaat geçinmeye çalışan bir ailenin evladı olarak Kırklareli'de dünyaya geldi. Pazarcılık yaparak evine ekmek getiren bir babanın oğluydu. “Halk” adını verdiler ona, “Cumhur” dediler.

*

İmkansızlıklarla okudu, Anadolu lisesini bitirdi, 19 Mayıs Üniversitesi fen edebiyat fakültesini kazandı, fakülte Ordu'daydı, bavulu bile yoktu, bir küçücük çantaya hayatını doldurdu, gurbet yolunu tuttu.

*

Gecekondudan bozma tek göz oda evleri vardı, tam o sene, ailenin borçları yüzünden satıldı. Harçlık filan mümkün değildi yani… Kendi göbeğini kendisi kesmek zorundaydı, bir yandan okudu, bir yandan garsonluk yaptı, haftasonu tatillerinde babası gibi pazarlarda tezgah açtı, kazandığı üç beş kuruştan tasarruf edip, annesine yolladı.

*

Kendisine ayırdığı parayı kitaplara yatırırdı. Kelimenin tam manasıyla kitap kurduydu, şiirler yazardı. Mesela… “Gökyüzü herkesindir bilirsin / ama bir avuçsa, ıslaksa, karanlıksa, kötüyü söylüyorsa inadına / ağlatıyorsa beni / istemem o gökyüzünü” diye yazmıştı bir defasında… Dört sene bu boğuşmayla geçti. Türk dili ve edebiyatı bölümünden mezun oldu, öğretmen oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu'na kaçıncı saldırı bu?

Saldırılarda gözümüze gözümüze giren alengirli ilişkiler, organize işler var.

Adamın birisi yumruk atıyor, o yumruğu atmadan bir iki gün önce bütün borçları bir şekilde kapanıyor.

Türkiye'yi 14 yıldır Kılıçdaroğlu yönetiyor ya, o yüzden şehitler nedeniyle, bazı vatandaşlar kendisine çok öfke duyuyorlar…

Bakıyorsunuz bu öfkeli vatandaşlar bir cenazede Kılıçdaroğlu'na yumurta atmışlar, sonra ne tesadüf bu öfkeli gençleri azmettirdiği iddia edilen kişi Meclis'te ağırlanmış.

Vezneciler saldırısında şehit olan polislerin cenazesinde, nasıl oluyorsa yine öfke Kılıçdaroğlu'na yöneliyor…

Sevelim ya da sevmeyelim… Hoşnut olalım ya da hoşnutsuz olalım…

Beğenelim ya da beğenmeyelim… 

Bütün bu duygularımızı gösterebileceğimiz bir yer var: Sandık!

Vatandaş keyfimiz isterse, halk olarak beğenirsek gideriz, basarız mührümüzü, atarız oyumuzu sandığımıza. 

Halkın çoğunluğu da bizim gibi düşünüyorsa…

Sandıktan çıkar, iktidara yürür!

Verdiğimiz oyları hak etmiyorsa da, bir sonraki ‘sandıkta’ keseriz biletini olur biter. 

Öyle değil miydi?

Vezneciler’deki alçak saldırıda şehit olan polislerimizin cenaze törenine katılan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan ayıptan, gösterilen saygısızlıktan bahsediyorum.

Suriye’de ne olacak?” sorusu, yani civardaki pek çok ülke için de anahtar niteliğindeki soru, tek başına sorulamıyor, biliyorsunuz; “‘İslâm Devleti’ örgütü (IŞİD-DAİŞ) ne olacak?” sorusuyla birleştirilmezse, güdük, yetersiz, olduğundan önemsiz kaçıyor. Ve şu anda hem Suriye’de epey birşeyler oluyor hem de İD cephesinde. İkincisi hakkında öğrenebildiklerimi aktaracağım. (Aktaracaklarım, İD’in Suriye topraklarındaki varlığı ile ilgili olacak, zira Irak’taki durumu, Felluce Harekâtı’nı yakından izlemiyorum şimdilik.)

Öncelikle, ABD öncülüğündeki koalisyon bir yandan, Ruslar öbür yandan, hava saldırıları örgütün hareket serbestliğini önemli ölçüde kısıtladı. Hem Amerikan hem Rus uçaklarının hem Suriye ordusunun bombardımanları, İD’in petrol üretim ve satışından elde ettiği geliri azalttı. Uyduruk rafinerilerinin birçoğu tahrip edildi, tanker konvoyları öyle rahat rahat yollara dizilemiyor. İD’in petrol gelirinin neredeyse yarı yarıya düştüğü sanılıyor.

Kişisel, toplumsal, edebi, didaktik vb çeşitli okumalara açık bir cümleyi, Shakespeare’in bir sonesinden esinlenerek daha önce de yazmıştım. İnsanlar, en gerçek yüzlerini eylemlerini savunurken gösterir, ‘suçlarından’ arınmak adına en gerçek, en korkunç suçlarını işlerler. Uzaklardaki bir parlamentonun, hukuki değil de siyasi olduğunu bizzat kendisinin dillendirdiği bir oylamayı, el çabukluğuyla ruhumuzun derinlerine tutulan bir aynaya dönüştürdük. Şimdilik göz göze gelmediğimiz bu aynada, aylar boyunca tanklarla dövülmüş şehirlerden geriye kalan moloz yığınları, parçalanmış, kemirilmiş isimsiz cesetler, ruhumuzun en derinlerinden hiç çıkmayan kesif bir çürüme kokusu da var.

Birkaç soru soracağım. Bunların cevabının niteliği bence çok önemli: - Acaba Doğu - Güneydoğu’da yaşayanlar, Kürt halkı, Cizre, Sur, Silopi, Nusaybin, Lice, Yüksekova’da terörle mücadele çerçevesinde harabeye dönen yerleşim yerlerinin sorumluluğunu kime yüklüyor?

-  Acaba Kürt halkı, terörle mücadelenin mehter marşları ile başlamasını, bittiğinde tekbirler arasında komando yemini yapılmasını, terörden temizlendikten sonra harabeye dönmüş binaların üzerine Türk Bayrağı asılmasını nasıl değerlendiriyor?

- Halkın özyönetim ilanına, sokaklarda hendek kazılmasına ve barikat yapılmasına, oralara silahlı militanların yerleşmesine destek vermediğini anlayabiliyoruz. Ancak bölgede, silahlı yığınağın boyutları sebebiyle bugüne kadar benzeri görülmeyen bir “terörle mücadele” şekli sergilendiği, bu sebeple insanların evlerini terk ettiği, geri döndüğünde de ev yerine bir harabe ile karşılaştığı durum söz konusu.

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Wanda Nara'nın Icardi'nin Mesajını İfşaladıktan Sonra L-Gante'yle Yaptığı Paylaşım Icardi Fanlarını Kızdırdı!