Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Son dönemlerde çocuklara yönelik cinsel istismardaki artışa rağmen, suçların önlenmesinde yasaların yetersiz olması, şikâyete bağlı olması, daha da önemlisi çocuk istismarına evlilik ekseninde çözüm arayışları, bu durumdan rahatsız olan baroları da harekete geçirdi.

İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Genel Sekreteri Avukat Selmin Cansu Demir, TBMMÇocuk İstismarını Önleme Komisyonu’na iki saatlık bir sunum yaparak, TCK’nın “Reşit olmayanla cinsel ilişkiyi” düzenleyen 104. maddesinin revize edilmesi gerektiğini, bu durumun dini nikâh veya çocuk yaşta evlilikleri tetiklememesi gerektiğinin altını çizdi… 

Milliyet haberi “15 yaş üstündeki çocuklar için cinsel af teklifi” başlığıyla yayımladı. ÖnderYılmaz imzalı haberin içeriği ise tamamen farklı.

Çalışanlar için zorunlu bireysel emeklilik, 250 ve üzeri çalışanı olan kamu ve özel tüm işletmelerden başlayacak. Çalışanların maaşlarından her ay 100 lira kesilecek ancak işveren hiçbir katkı yapmayacak. 

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in, son yaptığı açıklama ile tüm çalışanları, Bireysel Emeklilik Sistemine (BES) dahil edecek ‘otomatik katılım’ın detayları netleşmeye başladı. Gelin, yeni başlayacak uygulama ile bildiklerimizi alt alta sıralayalım.

45 yaş altı tüm çalışanlar, işverenleri tarafından, zorunlu olarak BES’e dahil edilecek. Çalışanlardan her ay 100 lira kesilecek ve bu paralar kişilerin kendi adlarına açılacak bireysel hesaplarda tutularak, emeklilik fonlarında değerlendirilecek. Çalışanlar isterlerse, 6 ay sonra sistemden çıkabilecek. Çıkarken de hem kendi yatırdıkları paraları hem de getirisini alabilecek. Yani, sisteme giriş zorunlu, ancak çıkış serbest olacak. Bunlar, Mehmet Şimşek’in açıklamaları.

Kıdem tazminatı ile ilgili olarak Avusturya modeli yine gündemde. Ön görülen bu model çok ciddi hak kayıplarına yol açacak. Ancak hem Çalışma Bakanlığı, hem de işverenler bu modeli topluma benimsetmeye çalışıyorlar.

Kıdem tazminatı için öngörülen Avusturya Modeli, çok ciddi hak kayıplarına yol açacak. Türkiye’de bir yıl çalışıp işten çıkarılan tazminat alırken Avusturya’da bu süre 3 yıl. Tazminat miktarı da üçte bir oranında azalıyor

Kıdem tazminatı ile ilgili olarak Avusturya modeli yine gündemde. Hem Çalışma Bakanlığı, hem de işverenler bu modeli topluma benimsetmeye çalışıyorlar. En son olarak da Ankara Sanayi Odası bu modelin Türkiye için uygun olduğu görüşünü savundu.

Avusturya’da iki tane kıdem tazminatı hesabı var; birincisi eski model, ikincisi ise 2003 yılından sonra işe başlayanları ilgilendiren yeni model.

Türkiye dış politikasının ‘ideoloğundan arındırılmasından’ sonra ‘pragmatik reisle’ değişiklik heveslisi ‘naif yüreklere’ gülüp geçebiliriz. Epeydir siyasal İslamcı hareket ve odağındaki şahsiyetin izlediği rota, siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından memleket ahalisinin ‘hayrına’ işlememekteyken; en azından şu soruları yöneltmeli: ‘Değişiklik kim tarafından yapılabilir?’ ‘Hangi yönde ve nasıl?’, ‘Türkiye’ye maliyetleri nedir?’ 

Bu kilit sorular olmadan ancak ‘hanımlar gününde kahve falı’ açarsınız. 

***

Can sıkıcı hakikatlerimiz ‘dost sayısını artırıp düşman sayısını azaltma’ söylemi yahut ‘kaçar-göçer heyetlerle’ olmayacağını göze sokuyor. Sonuncusu Almanya parlamentosunun geçen hafta ‘Ermeni soykırımı’ bahsinde iktidarı ve muhalefetiyle yaptığı siyasi deklarasyon. Kararın bağlayıcılığı yok. Sorun neyin sembolü olduğu ve zamanlaması...

Bir belgesel izlemiştim… Endonezya’da muhalifleri öldüren katiller, suçlarını büyük bir rahatlıkla itiraf ediyorlardı.

Böylesine fütursuzca suçlarını itiraf edebilmelerinin nedenini bir tanesinin sözleri açıklığa kavuşturuyordu:

“Biz Endonezya’dayız… Bize burada kimse dokunamaz.”

Devlet destekli bütün çeteler, hangi suçu işlerlerse işlesinler “dokunulmaz olduklarına” güvenir aslında.

Korunacaklarına, onlara asla dokunulamayacağına inanırlar.

Türkiye’de AKP’nin çeşitli “branşlarda” kurduğu çeteler de bu güvenle işlerini yapıyorlar, hukukun dışına çıkmalarına kimsenin ses etmeyeceğine, onları yargılamayacağına inanıyorlar.

Cumhuriyet Gazetesi’nde İlhan Tanır’ın Rıza Sarraf’la ilgili “Savcı Çeteyi Deşifre Etti” başlıklı haberi, hayatın onların sandığı gibi olmayacağını gösteriyor.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 günü yayımlanan ve 1. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerinin torunlarına başsağlığı dilediği taziye mesajı Ermeniler için tarihi bir önem taşıyordu. 

Değeri henüz tam bilinemedi. Ermeni sorunu Türkiye’yi dizayn etmek isteyenler için hâlâ değerli olduğu için, bu tarihi adım Gezi’de cismanileşen ittifakça değersizleştirildi. Önemsiz kılındı. Bunun yerine tamamen çarpıttıkları “Affedersiniz Ermeni” sözüne abandılar. Olgular yerine cımbızladıkları, çarpıttıkları sözlere yüklendiler. 

Mesele değil, olmuş olan olmamış sayılamaz. 

2002’ye kadar İttihatçı derin artıklarının yönettiği ülkemizde Ermeniler anma hakkına bile sahip değillerdi. Taziye mesajı ile bunun da önü açılıyordu. Kumkapı Meryem Ana Patriklik Kilisesi’ndeki ilk ayinde ben de vardım. 

O ayinde, Başbakanımızın taziye mesajı sunaktan okundu. Güvercinler uçuruldu. O mesajı bir kez daha okuyun ve yayın.

Bugün, Cumhurbaşkanı Erdoğan KADEM hizmet binası açılışında yaptığı konuşmada şu cümleleri sarf etti: “Kadının iş hayatındaki konumu onun anneliğini asla geriye atmamalıdır. ‘Çalışıyorum’ diye annelikten imtina eden bir kadın aslında kadınlığını inkâr ediyor demektir. Anneliği reddeden, evini çevirmekten imtina eden bir kadın iş hayatında ne kadar başarılı olursa olsun eksiktir, yarımdır. Anneliği reddetmek, insanlıktan vazgeçmektir. Her fırsatta en az 3 çocuk tavsiye ediyorum.”

Toplumda, hele ki muhafazakâr değerlere sahip bir toplumda bu gibi söylemler kadını sadece doğurganlığı üzerinden konumlandıran, birey olarak varlığını tamamen kimliksizleştiren söylemlerdir. Biz kadınlara birincil olarak atanan annelik ve yuva kurma görevlerinin zaten dayatılan normlar olduğunu biliyoruz.

Meclis'te iktidar milletvekilleri, bütün gece yarı uykulu yarı uyanık halde sabaha karşı saat 6.32'de parmaklarını kaldırdılar. Damat Bakan'ın kurgulanmış robotu gibiydiler. Kanun çıkardılar.

Elektriğe para.

Kayıp-kaçağa da para.

Sayaç okumaya da para

Satış hizmetine de para.

Elektrik iletim teline de para.

Dağıtım için de para.

Aynı!

Lahmacuna para.

İçindeki ete de para.

Kilovat saatine para.

Kayıp kaçağa da para.

Oysa 3 yıl önce Adana'da bir hakim, “elektrik faturalarında kayıp kaçak maliyet unsuru değildir, vatandaş kayıp kaçak parası ödemek zorunda bırakılamaz” diye karar verdi.

“Sabaha karşı yapılan maçta Muhammed Ali...” diye başlayan haberlerin manşetlerden verildiği yıllardı. Türkiye’nin Muhammed Ali’nin zaferleri için yerel saatle sabaha karşı radyoların tv’lerin başına geçtiği yıllar...

İşte o yıllarda 1975’te Süleyman Demirel’in Adalet Partisi öncülüğünde kurulan Erbakanlı MSP, Türkeşli MHP ve Turhan Feyizoğlu’nun CGP’sinin içinde yer aldığı Milliyetçi Cephe hükümeti içinde Muhammed Ali’yi Türkiye’ye kimin önce getireceği üzerinden küçük bir çaplı bir rekabet yaşandı.

Önce Adalet Partili Turizm ve Tanıtma Bakanı Lütfi Tokoğlu harekete geçti. Bakanlık müsteşarı Kemal Baytaş’ı Muhammed Ali’yi Türkiye’ye gelmeye ikna etmesi için Los Angeles’a gönderdi. Becerikli müsteşar, Adnan Kaşıkçı’nın yakın arkadaşı Çağrı filminin yapımcılarından Adil Özkaptan vasıtasıyla Muhammed Ali’yle tanıştı. Ali onu ertesi günkü basın toplantısına çağırdı.

Lüzumundan fazla ileri demokrasimizdeki anayasa tartışmaları/sohbetleri/kavgaları, akıl fikir sınırlarını aşalı çok oldu.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, siviller tarafından büyük ölçüde fiilen yürürlükten kaldırıldı ve artık taze başbakan da bunun rahatlığıyla sözlerine ‘Anayasa’da ne yazarsa yazsın…’ diyerek başlayabiliyor. Şah olan hukuk sistemimiz, ‘Koy g.tüne rahvan gitsin’ pervasızlığıyla, Şahbaz oldu…

Bir insanın diploması ya vardır ya yoktur

Erdoğan’ın üniversite diplomasının olup olmadığı yönündeki sorular ve süren polemik, herhangi bir demokraside ve hatta sanırım diktatörlükte gündeme gelmeyecek bir konu.

Bir insanın diploması ya vardır ya yoktur. Bunun ‘azı’, ‘çoğu’,‘çeyreği’ ya da ‘belki’si olur mu? Türkiye’de oluyor. Tartışmasının bizatihi kendisi utanç verici. Yineliyorum, bir diploma ya vardır ya yoktur.

Popüler İçerikler

Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"