Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Federal Almanya Parlamentosu'nun, Ermeni soykırımı ile ilgili tasarıyı kabul etmesinden sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kenya'da konuştu.

“Büyükelçimizi geri çekeceğiz. Büyükelçinin Türkiye’ye gelişinden sonra nihai kararımızı vereceğiz” dedi.

Bu tasarının Alman Parlamentosu’nda bugün oylanacağından ve bütün partilerin bu tasarı için olumlu oy kullanacağından sağır sultanın bile haberi vardı.

Bu tasarı dün ortaya çıkmadı, 14 aydır komisyonda bekliyordu.

Ve Cumhurbaşkanı diyor ki “Büyükelçi geri gelsin, o zaman nihai kararımızı vereceğiz”.

Bu sözlerinden, bugüne kadar bu konuyla ilgili hiçbir tedbirin önceden düşünülmediğini mi anlamalıyız?

Öte yandan Cumhurbaşkanı böyle söylüyor ama zaten Türkiye’nin ne yapacağını da herkes biliyor.

Almanya Federal Meclisi’nin 1915 olaylarını “Ermeni soykırımı” sayan karar tasarısını kabul etmesi, Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkileri, en yakın ve canlı olduğu bir sırada, sıkıntılı ve gergin bir döneme sevk ediyor.

Mecliste temsil edilen tüm partilerin desteğiyle onaylanan bu kararın, siyasal ve hukuki yönleri tartışıladursun, zamanlamasının ters olduğu açık.

Konu “soykırımın 100. yıldönümü” vesilesiyle geçen yıl, birçok ülkede olduğu gibi Almanya’da da gündeme gelmişti. O zaman Alman siyasi liderleri, konunun hassasiyetini ve Türkiye ile ilişkilere olası etkilerini ön plana alarak, böyle bir karar üzerinde ısrarlı davranmamayı tercih etmişlerdi.

Yeşiller Partisi’nin ön ayak olduğu yeni girişimin iktidardaki ve muhalefetteki tüm partiler tarafından desteklenmesi garip olduğu kadar düşündürücüdür de...

Bu davranış, Alman politikacılarının, eğilimleri ne olursa olsun, “Ermeni soykırımı” saplantılarını, Türkiye ile son zamanlarda geliştirilen dostluk ve işbirliğinin de üstünde saydıklarını açıkça gösteriyor.

Ne itici bir atasözü: “Eti çiğneyen dişler birlikte olan dişlerdir.” Bir Afrika atasözüymüş, Cumhurbaşkanı, Uganda gezisinde yaptığı konuşmayı bu sözle tamamladı, alkış aldı; Uganda Başkanı da bir sevinç ve onay ifadesi olarak yumruğunu masaya vurdu. Et, diş, yumruk; ne itici bir söz, ne itici bir manzara. Meram “dayanışma”yı vurgulamak ise onca güzel söz var, eminim Afrika kültüründe de vardır. 

Ama biz, zaten uzun süredir güzel sözleri unuttuk, makbul olan vurmak, kırmak, ezmek, bitirmek. Oysa deyimler, sözler o kadar önemli ki İçişleri Bakanı Efkan Ala, Diyarbakır valisi iken, “Cama gelsin, cana gelmesin” diyerek kalbimizi fethetmişti. Ne güzel, ne incelikli bir sözdü, mazide bir hoş seda olarak bile kalamadı. Geldiğimiz noktaya bakın, ölüm, yıkım, savaş atmosferi ve en kötüsü bu ortamda barış çağrılarının değil, intikam ve linç seslerinin yükselmesi.

Sistem tartışması Türkiye siyasetinin irrasyonel hale geldiğinin göstergesi olarak okunabilir… Yüzde elli oy alabilen ve en yakın rakibine her durumda en az 15 puan fark atan AK Parti başkanlık sistemine geçilmesini istiyor. Oysa parlamenter sistemde yenilmek mümkün gözükmezken, başkanlık sisteminde muhalefetin uygun aday bulması halinde iktidarı kaybedebilir. Muhalefet ise buna rağmen başkanlık sistemine karşı çıkıp, iktidar olamayacağını bildiği parlamenter sisteme sarılıyor.

Ancak bu çelişkinin basit bir nedeni var: Başkanlık sisteminde seçilmiş başkan bürokrasinin de başına geliyor… Bizim gibi ülkelerde bunun anlamı ‘devletin’ başı olabilmek. Parlamenter sistemde ise bürokrasi yasamadan bağımsız bir devlet gücüne dönüşebiliyor. Çünkü parlamenter sistemler esas olarak krallıklarda ortaya çıktı ve sorumsuz ama yetkili kralın yetkilerinin kısılmasını ifade etti.

Aç kurtlar gibi saldırdılar. Ermenileri alet olarak kullanıp Osmanlıyı hasta yatağında parçaladılar. Kışkırtan onlardı. Destekleyen onlardı. 101 yıl önce Osmanlı'yı “tehcir kararı almaya zorlayan” da Alman Genel Kurmayı'ydı. Dün Almanya Meclis'i kendi pisliğini örten kedi misali, “1915 tehcirini Ermeni Soykırımı” ilan eden yasayı çıkardı.

Utanma yok.

Suçu Osmanlı'ya yükledi.

Sözüm ona vicdanını temizledi.

Yıl 1882:

Van'da Kara Haç Cemiyeti kuruldu.

Amacı Ermeni isyanı başlatmaktı.

Arkasında Rusya, İngiltere vardı.

Yıl 1890:

Taşnaksutyan Komitesi kuruldu.

Amacı Ermeni ihtilali yapmaktı.

Osmanlı Ermenilerini alet olarak kullanmak stratejisi güdüyordu. Kürtleri de yanına almayı planlamıştı.

Bir süredir Türkiye ve Almanya’nın gündemini meşgul eden Federal Almanya Meclisi’ndeki Ermeni Soykırımı tasarısının kabulüyle birlikte soykırım tasarıları açısından tarihi bir dönemeçten daha geçilmiş oldu. Zira bu kez bir ülke önceliği kendi tarihi rolüne vererek, yüzleşme denilen soyut kavramı ete kemiğe bürüdü. 

Almanya Federal Meclisi “Ermenilerin organize bir şekilde tehcir ve yok edilişine ilişkin Alman diplomatlar ve misyonerler aracılığıyla da gelen açık bilgilere karşın insanlığa karşı bu cürmü durdurmaya çalışmayarak oynadığı yüz kızartıcı rolden ötürü elem içinde” olduğunu ifade etti. Dahası, “Alman İmparatorluğu’nun da bu olaylarda suç ortaklığı vardır. Federal Meclis, Almanya’nın özel tarihi sorumluluğunu kabul eder. Türkleri ve Ermenileri geçmişin mezarları üzerinden birlikte barış ve anlayış yolu arayışı konusunda desteklemek de bu sorumluluğun bir parçasıdır” dedi.

Yanı başımızda çağın en büyük sürgünü, en büyük insanlık ayıbı yaşanıyor. 

Dün sözünü ettiğim “Kayıp Neslin Eşiğinde” başlıklı çalışmayı hazırlayan, iki yıldır Suriyeli mülteciler üzerine çalışan Kaya Heyse, bir kez daha hatırlatıyor:

Suriye'de savaşta ölenlerin sayısı kesin olarak bilinmiyor. 

Tahminler 250.000 – 470.000 arasında değişiyor. Ölen ve yaralananlara ilişkin verilerin en önemli kaynağı Suriye'de görev yapmaya devam eden yerel yardım kuruluşları. Bunlardan Suriye Araştırmaları Merkezi'nin raporuna göre ülkede ortalama yaşam süresi beş yılda 70'ten 55'e düştü. 

Suriye'nin savaş öncesi 22 milyonluk nüfusunun neredeyse yarısı artık mülteci. Yaklaşık altı milyon Suriyeli ülke içinde mülteci konumuna düşerken, komşu ülkelere sığınanların sayısı da beş milyona yaklaştı. 

Yeryüzündeki 60 milyon mültecinin yüzde 15'i yanıbaşımızda, yüzde 5'i ülkemizde…

New York Güney Bölgesine (NYGB) bağlı 500 Pearl Caddesindeki devasa adliye binasının 17. katının B salonu. Duruşma salonunda yaklaşı 70 kadar izleyici. Mahkeme salonundaki bütün sıralar dolu. Ayakta da yarım düzine ile bir düzine arasındaki izleyici Reza Zarrab’ı bekliyor. 

2 Haziran Perşembe sabah 10’da başlaması beklenen mahkeme öğlen 1’e erteleniyor. Duruşma salonuna ilk girdiğinizde Reza Zarrab’ın 67 yaşındaki avukatı, kır saçlı Benjamin Brafman’ın gelenleri süzdüğünü görüyorsunuz. Michael Jackson’ı küçük çocukları taciz etmesi suçlamalarına karşı, IMF eski başkanı ve Fransa eski Maliye Bakanı Dominique Strauss-Kahn’ı bir otelde çalışan hizmetçiye tecavüz girişiminden dolayı suçlanmasına karşı aynı aktör savundu. ABD’nin en bilinen ‘celebrity' avukatlarından biri şimdi Zarrab’ın savunmasında.

PayPal'ın 2 gün önceki açıklaması, ortamda dalgalanıyor. PayPal'ın yaptığı açıklamada BDDK'nın lisans vermeyişinin nedenleri belirtilmiyordu. Adeta bir mağduriyet var gibiydi. BDDK da hala bir açıklama yapmış değil. Eh böyle olunca da, adettendir, herkes kendisine göre yorumlarda bulunuyor. Çeşitli yorum ve komplo teorileri uçuşuyor.

Bazılarına göre e-Ticaret acaip etkilenecek. Öyle mi; Aslında pek değil. Ama kayıtdışı ödemelerin etkileneceği doğru. Komplo teorilerine baktığımızda ise bazılarına göre Troy, bazılarına göre UPT rekabeti PayPal'ı oyun dışına itmiş diyor ama Troy zaten farklı kulvarda ve doğru olan yorum PayPal'ın kendi kendisini oyunun dışına ittiği şeklinde. Bunu daha detaylı anlatalım ve sırası gelmişken Türkiye'nin henüz fazla farkında olmadığı ama bugünlerde hayli sıcak hale gelen 'Elektronik Para ve Ödeme Kuruluşları' sektörüne bir göz atalım.

Birkaç gün önce Amerika’dan gelen haberler cep telefonu ile kanser arasında bir ilişki olmadığını iddia edenleri üzdü. ABD Ulusal Zehir Bilimi Programı (NTP) tarafından iki yıl süren araştırmalar, bir kez daha, cep telefonun kansere neden olabileceğini söyledi. 2011 yılında Dünya Sağlık Örgütü cep telefonlarının kanser yapabileceğini zaten söylemişti ama telekomünikasyon şirketlerinin de baskısıyla bu uyarı geçiştirilmişti. 25 milyon dolarlık bütçeyle fareler üzerinde yapılan son araştırma insanlığa ikinci bir uyarı yapıyor.

Araştırmada iki fare grubu kullanıldı. Bir gruba üç farklı derecede (1,5, 3 ve 6 W/Kg) tüm vücudun maruz kalacağı iki ayrı cep telefonu radyasyonu (GSM ve CDMA) verilirken, kontrol altındaki diğer gruba cep telefonsuz bir yaşam seçeneği sunuldu. Radyasyona maruz kalan grupta beyin ve kalpte kanser vakalarına rastlanırken, cep telefonsuz grupta bu kanser türlerine hiç rastlanmadı. Araştırmayı hazırlayan takımı yöneten ve şimdi emekli olan Ron Melnick çok açık konuşuyor. Melnick, “NTP testi, cep telefonları hiçbir sağlık sorununa yol açmaz hipotezini sınadı ve çürüttü. Deneyden sonra yapılan detaylı incelemeler de gösteriyor ki, kanserojen etki konusunda bir konsensüs var” diyor.

Popüler İçerikler

Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
YORUMLAR
03.06.2016

niyeyse akp döneminde arttı bu sözde soykırımı tanıyan ülke sayısı... hamdolsun dış politikamız iyi yolda hüloooooğğğ

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ