Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Ankara Kızılay'da 'Tesettüre dikkat edelim hanımlar' başlıklı bildiriyi dağıtmak isteyen bir grup cüppeli-sarıklı erkek, kadınlar tarafından protesto edildi. 

Kadınlar, bildiri dağıtan erkeklere “Bize nasıl giyineceğimizi, nasıl yaşayacağımız söyleyemezsiniz. Defolun” diye tepki gösterdi.

*

Kimileri bu erkeklerin düşüncelerini bildiri haline getirip dağıtmanın demokratik hak olduğunu, kadınların tepkisinin demokrasiye aykırı olduğunu dile getirdi.

Demokrasi gereği isteyen istediği düşünceyi yayabilir ve kimse de buna karışamaz. Ama bunu içinde bulunduğumuz gerçekliğe oturtunca, o kadar siyah-beyaz yaklaşmak mümkün olmuyor.

*

Bir kere, bu bildirinin dini saiklerle dağıtıldığını unutalım. Zira meseleyi sadece din penceresinden ele almak bizi büyük resimden uzaklaştırır. Kadınların giyimine karışmak, sadece bir kesim erkeklere özgü bir davranış değil. Bu, modern kesimde de flört şiddeti olarak kendini gösteriyor. Erkekler birlikte oldukları kadınları kıyafetlerine karışarak kontrol ediyorlar. Kıyafet, erkek buyurganlığının bir aracı.

Öyle bağırıp çağır-makla.. İç politikanın ipine asılıp milliyetçilik rüzgârı estirmekle dış politika şekillenmiyor..

Dış politikada tek doğru benim doğrum dersen..

Burnunun doğrultusuna gidersen..

Hele hele ilk hamlen hatalıysa..

Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemişsen..

Oyun kurucu olarak girip çırak çıkarsın..

Tribünde oturur, seyirci olursun..

Suriye’de başımıza gelen budur..

***

ABD askerleri, omzuna, Ankara’nın terör örgütü dediği YPG amblemini taktı..

ABD askerleri, Rakka’yı kurtarmak için PYD/YPG savaşçılarıyla omuz omuza yürüyor..

İstediğin kadar bağır..

İstediğin kadar çağır..

İstediğin tepkiyi ver..

Nota ver, kabul edilemez bul, ne yaparsan yap; maç bitmiş!..

Kısa adı TOGEM-DER olan derneğin adını daha sık duyma ihtimalimiz yüksek. 

Açık adı Toplumsal Gelişim Merkezi Eğitim ve Sosyal Dayanışma Derneği olan kurumun başkanlığını Emine Erdoğan’ın ağabeyinin eşi Saadet Gülbaran yapıyor. 

Amerika’da tutuklu Rıza Sarraf’ın, kefalet dilekçesinde 2.3 milyon dolar bağış yaptığını açıkladığına ilişkin haberlerin çıktığı geçen hafta, dernek internet sitesini kapattı. 

***

Site yeniden açılmış. “Bağışçılar Listesi” de tekrar yayında. 

Gelin görün ki; Ali Ağaoğlu, Yıldırım-Tülin Demirören, Ethem Sancak, Dilek Sabancı, Çiğdem Kamer, Emre Belözoğlu, Songül Çağlayan (Zafer Çağlayan’ın eşi) Beyhan Bağış (Egemen Bağış’ın eşi) gibi isimlerin de aralarında yer aldığı uzun listede Rıza Sarraf’ın adı yine yer almıyor... 

Oysa 2.3 milyon dolar, yaklaşık 7 milyon TL eder. 90’ı aşkın ünlü destekçinin adını yayımlayan dernek, 7 milyon TL bağış yapan Rıza Sarraf’ın adını listeye koymuyorsa bunun bir nedeni olmalı.

Cumartesi günü, Bursa'da haftalar önce planlanmış bir panelimi iptal ederek Diyarbakır'a gidecek gazeteci heyetine katıldım. Çünkü önemli bir geziydi. Birincisi Cumhurbaşkanı'nın terörden temizlenen Diyarbakır'a yeni Başbakan'la yaptığı ilk ziyaretti. İkincisi Ankara, en güçlü şekilde, PKK'nın katliam yaptığı Tanışık köyüne gidecek ve vatandaşa 'biz varız' mesajı verecekti.

Uçağa binmek üzere limana çıktığımızda Cumhurbaşkanı'nı karşılamak üzere 'rahat pozisyonunda' bekleyen selam mangasını gördük. Selamlaştık. Ardından askerlerin biraz ötesinde bir fotoğraf çektirdim. Bu esnada askerler yaptığım mizansenin tam olması için beni önlerinde serili halının üzerindeki daireye davet ettiler. Yaklaştım ve bir poz daha çektik.

İnstagram'a koyduğum fotoğrafın altına da mizansene uygun olarak 'Nasılsın asker' yazdım. Sanki asker de bana cevap vermiş gibi de 'Sana ne' diye ekledim. Askerlere teşekkür edip vedalaştıktan sonra uçağa bindim.

Bu köşede defalarca yazdım. ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Mare Cerablus hattı veya Membiç Cebi olarak adlandırılan bölgeden IŞİD’i uzaklaştırmak istiyor.

Bu gerçekleşmeden IŞİD’i Suriye’de çöktürmek imkansız.

Bu Türkiye açısından daha da hayati. IŞİD 98 kilometre uzunluğundaki bu hat boyunca bizim komşumuz. Bu sayede Kilis’i hedef alıp vatandaşlarımızı öldürüyor. Bu hat üzerinden Türkiye’ye sızıyor, Türkiye içerisindeki bağlantısını canlı tutuyor yerli militan devşirmesini sağlıyor.

Suriye sınırımızın en az yarısını kontrol eden YPG ise henüz Türkiye’ye yönelik herhangi bir düşmanca eylemde bulunmadı.

Buna rağmen Türkiye “YPG eşittir PKK eşittir IŞİD” olduğunu savunuyor. Büyük inatla ve ülke güvenliğini tehlikeye sokma pahasına ABD ile YPG’nin işbirliğini engellemeye çalışıyor.

2004 yılında, ilk aşaması İşçi Partisi’nin bankacılar ve ihracatçılar (tarım-maden elitleri) liderliğindeki hükümet aygıtına katılması ile temsil edilen Büyük Dönüşüm’ün sürdüğü Brezilya’da Lula-İşçi Partisi (PT) yönetimine dair analizlerimi sunduğum “Brezilya ve Lula: Sıfır Yılı” isimli kitabımı yazmıştım.

İki yıl önce meslektaşım Henry Veltmeyer ve yayımladığımız “Cardoso’nun Brezilyası: Satılık Ülke” kitabında Başkan Cardoso’nun kamu kaynaklarını, bankaları, petrolü ve demir cevherlerini yabancı sermayeye nasıl en düşük fiyattan sattığını yazmıştık. 2002 yılında İşçi Partili Lula DaSilva’nın başkan seçilmesi Cardoso’nun elden çıkardıklarını geri döndürmedi. Doğrusunu söylemek gerekirse, Lula, selefinin neo-liberal politikalarını kabul etti –bunları süsledi- ve Cardoso’nun partisinin yerini alarak İşçi Partisi ile ekonomi seçkinleri arasında bir ittifak yaratmaya koyuldu. Sonraki birkaç yıl, “işçi başkanlarına” yönelik böylesi bir eleştiri geliştirmeye cesaret etmemizden ötürü sol akademisyen ve uzman dünyasının saldırısına uğradık.

Yaşadığımız dönemin insan onurunu rencide eden görüntülere sahne olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Mesela günlük olağan yaşantımızda insanların günlük maişetini nasıl sağladığını sorgulamak bireysel olarak hiçbirimizin hakkı olamaz. Eğer hukuki anlamda sorgulanması gereken bir durum varsa bu doğrudan yargı kurumlarının işidir. Ama birileri çıkıp siyasi muarızlarını ya da kendisinden farklı düşünenleri, hiçbir ahlaki ve vicdani kural tanımadan onlara karşı bir itibar suikastı yapıyorsa burada çok derin bir ahlaki sorun var demektir. Hatta patolojik bir durumdan bile söz edilebilir.

Bunu şunun için söylüyorum; malum son dönemde AK Parti’den nemalanmayı ‘dava’ ile meczeden ve buradan aldığı güçle de adeta bir politbüro şefi edasıyla herkesi hain ilan eden irili ufaklı ‘hain üretme büroları’ türedi. Bu büroların hiçbir inanç, ahlak ve vicdan kaygısı bulunmuyor. Kendilerine ne kadar ‘yolluk’veriliyorsa o kadar tetikçilik yapıyorlar, ne eksik ne fazla...

Türkiye'nin yapamadığını, Amerikalı bir savcı yaptı.

Darbe yapıyorlardı” gerekçesiyle kapatılan 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk iddianamesinde adı geçen herkes, artık Amerikan yargısının radarında…

AKP'li eski Bakanlar Egemen Bağış, Muammer Güler ve Zafer Çağlayan başta olmak üzere, Zarrab'la herhangi bir şekilde para ilişkisine girmiş herkes için tutuklanma olasılığı bulunuyor.

Ancak bu kadar değil…

Savcı Preet Bharara'nın dosyasını okudukça, yeni bilgiler ortaya çıkıyor.

Mesela…

Reza Zarrab, savcının deyimiyle sadece Türkiye'deki siyasileri “satın almakla” kalmamış, aynı zamanda Türkiye'nin “düşman” ilan ettiği Beşar Esad'a da destek vermiş.

Bharara'nın Zarrab dosyasında, ana metinde bulunmayan ancak bir dipnot olarak geçirilen ayrıntı çok önemli.

Zarrab, Türkiye'de rüşvet dağıtarak yürüttüğü işten kazandıklarının bir bölümünü, doğrudan İran'ın “elit savaşçılarından” oluşan Devrim Muhafızları'na aktarmış.

Geçen haftanın en sıcak konusu elbette yeni hükümetti. Muhtemel değişikliklerin başında Mehmet Şimşek’in yerinde kalıp kalmayacağı merak ediliyordu. Son dakikada yerinde kaldı ama yetkileri kısıtlandı. Özellikle BDDK’nın elinden alınması not edilmeli. Sermaye hareketlerine yön veren yabancı finansal kurumların ekonomistleri “iyi oldu ama yalnızlığa mahkûm” yorumunda birleşiyorlar. Aynı kanaatteyim.  Hükümet programında özellikle para politikası bölümünde de dikkate değer bir yeniliğe rastlamadım. Para politikasının temel amacının fiyat istikrarı olduğu hatırlatılıyor ve “Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisinin belirlemesi esas olmaya devam edecektir” deniliyor. Yani retorikte yeni bir şey yok. Fiiliyatı ise takip etmeye devam edeceğiz.

Sonuç olarak bu konudan ilginç bir yazı çıkmayacağına karar verdim. Bu hafta bir başka tartışmalı konuyu ele almak istiyorum. Malum yılbaşında net asgari ücret yüzde 30 artışla 1000 TL’den 1300 TL’ye yükseltildi.

Yüksek dereceli yargıçlar korunan değerlerden vazgeçtiler… Memlekette ne ekilip biçilecek toprak bıraktılar, ne tarım, ne hukuk, ne de adalet…

Birinci haber… 22 Mayıs 2016 Pazar (Hürriyet) “Yüksek yargı’yla çay hasadı”…

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rize’de dört başkan ve üç bakanla çay hasadı yaptı” cümlesiyle başlayan haber şöyle bitiyor: “ Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ziyaretinde, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, Orman Bakanı Veysel Eroğlu, MGK Genel Sekreteri Seyfullah Hacımüftüoğlu, Sayıştay Başkanı Recai Akyel, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit eşlik etti”. Kocaman bir fotoğraf ve çay hasadı yapanlar…

İkinci haber(ler)… Başlık; “Yüksek yargı da gezide”…

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman