Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Dava dediysem ideoloji anlamındaki 'dava'dan değil, MHP'de olağanüstü kongreyle ilgili hukuki davadan bahsediyorum.

Süreci basitleştirerek görelim.

MHP’de muhalifler gerekli imza sayısına ulaştıktan sonra, MHP Genel Merkezi’ne başvurarak tüzük değişikliği için olağanüstü kongrenin toplantıya çağrılmasını istediler. Çünkü MHP tüzüğünün 63. maddesine göre “Olağanüstü kongre toplantılarında seçim yapılamaz”. 

Muhalifler olağanüstü kurultayda bu maddenin değiştirilmesini, ardından genel başkan ve üst yönetim seçimlerine gidilmesini planlıyordu.

MHP üst yönetimi bunu reddetti. Muhalifler de Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurdu. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi 8 Nisan’da karar verdi: MHP’de olağanüstü kongre yapılması gerekiyordu; mahkeme bu işlemi yapmak üzere üç kişilik bir “çağrı heyeti” atamıştı.

İstanbullular açısından Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı 1. Dünya İnsani Zirvesi, şundan ibaretti: 1. Trafik ve kapatılan yollar sebebiyle bol bol liderlerin kulaklarının çınlatılması… 2. Schengen hüsranı…

60’a yakın dünya liderinin bir araya geldiği zirve, özellikle savaş nedeniyle yaşanan insani krizin müsebbiplerinin ‘şov’u ve ‘ikiyüzlülüğü’olarak değerlendirildi.

Ancak bürokratik taklalara, çıkar ilişkilerine, lacivert ceketli adam bolluğuna ve insan hayatını pazarlık nesnesi yapmaktan çekinmeyen Türkiye’ye rağmen, uluslararası hukuk kurallarına vurgu yapılması yine de önemli ve gerekli. Hele, ev sahibi ülkede hukuk, mumla aranırken…

Öyle çiğ bir ev sahibi ki bu, İnsani Zirve’nin kapanışında ‘çatışma alanlarında uluslararası hukukun gözetilmesi’ne çağrı yapılan bildiriye imza atmadı. Daha doğrusu, atamadı.

Önce sayısal veriler:

Resmi verilere göre sayıları 2 milyon 800 bin. Araştırmacılar “yaklaşık 3 milyon” diyor.

Bu nüfusun sadece 10’da 1’i kamplarda.

Türkiye’de doğanların sayısı (kayıtlı) 160 bin.

Ardından bundan sonrasına ilişkin kestirimler:

‘Misafirliği’ yıllara yayılan bu nüfusun büyük oranda kalıcı olduğunu bize alanda çalışan akademisyenler söylüyor; onlara kulak verelim:

Prof. Dr. Ayhan Kaya: Savaşta ailesinden ya da yakın çevresinden birini kaybedenler Suriye’ye geri dönmeyi düşünmüyor. İstanbul’da görüşülen Suriyelilerden sadece %1’i Avrupa’ya gitme hayali kuruyor.

Doç. Dr. Ulaş Sunata: Göç araştırmaları, bize böylesi göç hareketlerinde gelen nüfusun %60-%70’inin kalıcı olduğunu gösteriyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), “Yoksulluğa Son Vermek için İşlerin Dönüştürülmesi” başlıklı “Küresel İstihdam ve Sosyal Görünüm, 2016” raporunu yayınladı.

Yeni rapora göre, küresel ölçekteki kaliteli iş açığı ile çeşitli bölgelerde giderek kötüleştiği görülen ekonomik koşullar, yoksulluğun azaltılması açısından son dönemde sağlanan kazanımları tersine çevirme tehdidi oluşturuyor. Bunun yanında, gelişmekte olan ülkelerde göreli yoksulluğun arttığı görülüyor.

Dünya ekonomisi 2015’te, yüzde 3.1 büyümüş. Eğer mevcut politikalar nedeniyle ekonomik zayıflama devam ederse, işletmeler ve çalışanlar önemli sorunlarla karşı karşıya kalabilecek. Dünya ekonomisinin iki yıl boyunca yüzde 3 büyüyeceği tahmin ediliyor. Bu oran da küresel kriz öncesine göre oldukça düşük.

Küresel ekonomik büyümedeki yavaşlamanın arkasında yatan neden, yükselen ve gelişmekte olan ülkelerde görülen ekonomik zayıflık. Çin belirgin bir yavaşlamayla karşı karşıya.

Her gün ama her gün yeni bir kepazelik çıkıyor karşımıza...

İğrenç erkek tacizinin haddi hesabı yok. Biri bitiyor, diğeri başlıyor. 

Neden sizce? 

“Çünkü” deyip geçmeyin. “Çünkü”sü önemli, herkes kafasında evirsin, çevirsin bu “çünkü”yü...

Toplumsal olarak, erkek egemenliği bu ülkenin üzerine çullanmış durumda!

Anlayış, “Erkektir yapar!” anlayışı...

Bunu değiştirmek için ne yapıldı şimdiye kadar. Hiç! 

Hukuken ara sıra düzgün kararlar çıksa da durum pek parlak değil. Kadınlar her an bir kepazelikle karşı karşıya kalıyor bu ülkede.

Bakar mısınız şu en son iğrençliğe...

Üniversite öğrencisi C.D., Muğla’dan İstanbul’a geliyor otobüsle... Uyurken... Yanında mastürbasyon yapan muavinin spermleri yüzüne gelince dehşetle uyanıyor ve bağırmaya başlıyor!

ABD’li savcı Bharara’nın yürüttüğü Rıza Sarraf soruşturmasında, Türkiye’den 2’den fazla futbol takımının adının geçtiği iddiaları spor dünyasında şok etkisi yarattı. 

17-25 Aralık süreci sonrası Beşiktaş’ın yeni stadı Vodafone Arena’dan 1.2 milyon TL nakit para karşılığı loca alan Rıza Sarraf’ın, İbrahim Hacıosmanoğlu döneminde Trabzonspor’a para yardımı yaptığı iddiaları da, “Bharara’nın listesindeki kulüp Trabzon mu?” sorusunu akla getirdi. Sarraf’ın sahibi bulunduğu Royal Denizcilik üzerinden Trabzonspor’a 3 milyon Avro’ya yakın yardımda bulunduğu da kamuoyunca biliniyor. 

Kim aracı oldu? 

Sarraf’ın Trabzonspor’a teberru yolu ile destek olmasının arkasında önemli bir ismin bulunduğu biliniyor. 

Trabzonspor’a yakın kaynaklar, “Sarraf bu parayı verdiğini TV’de kabul etti ve kulübün sponsoruyum dedi. Ama Ankara’daki hatırlı bir kişinin ricası olmasa bu para Trabzon’a gelmezdi” dediler.

Ankara’da eski bir Karadenizli bakanın oğlunun araya girmesiyle Sarraf, o günün kuru ile yaklaşık 10 milyon TL’yi sponsorluk bedeli olarak kulübe göndermişti.

Derler ki; göçebe Moğollar, şehirlerde kötü ruh olduğuna inanır, şehirlere sadece yıkmak, yakmak, yağmalamak için girerler ve şehirlerde asla kalmazlardı. Şehir insanlarının, şehrin kötü ruhunun esiri olduğunu düşünür, şehirlerde taş üstünde taş bırakmadıkları gibi baş üstünde de baş bırakmazlardı. Ne zaman ki göçebeliği bırakıp şehirlerde yaşamaya başladılar, yani düşmanlarına benzediler, işte o zaman güçlerini yitirdiler.

Savaş, ölünce değil, düşmanına benzeyince kaybedilir.”

Bosna savaşı sırasında Merhum Aliya İzzetbegoviç'e gelen askerler, Sırpların çocukları öldürdüklerini, kadınlara tecavüz ettiklerini, işkence yaptıklarını; buna misliyle karşılık vermek istediklerini söylerler. Begoviç, “Sırplar bizim öğretmenimiz değil” diye cevap verir.

80'lerde üniversite gençliği öğrenci evlerinde sabaha kadar çay ve sigara eşliğinde siyasetin meşru bir araç olup olmadığını tartışır, “düşmanın silahıyla silahlanınız” şeklindeki mevzu hadisle siyaset karşıtları susturulur, tartışmalar sona erdirilirdi.

Babaları Başbakan, Bakan olduklarında çocuklarının oyuncak sandalları bile yoktu. Yeni Başbakanın çocukları gemi sayısını 30'a, Cumhurbaşkanı'nın oğulları da 10 gemiye çıkardılar.

İlk 7 yıl.

Kalfalık dönemi.

Son 7 yıl

Ustalık dönemi.

Gemi sayılarının artışı kalfalık döneminde başladı ancak ustalık döneminde patlama yaptı.

Şimdi başkanlık dönemi.

Allah nazardan esirgesin!

Sabah hükümet ilanı.

Öğlende program okuma.

Akşam icraya geçiş.

6 ayda tamamdır.

Gemi sayısı 45'i bulur.

* * *

Benimki ham tahmin değil.

Belgesi, kanıtı var.

Sırada 65. Hükümet... Erdoğan yeni kabineyi oluşturdu sonra da kendisi onayladı. Erdoğan’ın başkanlık ettiği ve Binali Yıldırım’ın Başbakanlık koltuğuna oturtulduğu yeni kabinedeki kompozisyon, bu kez dengelerin çok gözetilmeden doğrudan Saray’a yakınlık üzerinden oluşturulması bakımından dikkat çekici.

Nitekim ekonomi yönetiminde de Mehmet Şimşek ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevini korurken, Ekonomi Bakanlığı’na Nihat Zeybekci getirildi. Mehmet Şimşek, kulislerde en fazla konuşulan isimlerden biriydi. Kabine dışı bırakılmasına dair senaryoların güçlendiği sıralarda Başbakan Yardımcılığı koltuğunda kaldığı öğrenildi.

Bakıldığında Nihat Zeybekci ve Mehmet Şimşek’li bir ekonomi yönetiminin, Türkiye’nin ekonomi panoramasını da bizlere sunduğunu söyleyebiliriz.

Öncelikle Binali Yıldırım’ın sunduğu 65. Hükümet programında ekonomi alanına dair alt satırlarda ihracatın pompalanması, sektörlere ilişkin dönüşümlerin sürdürülmesi ve cari açığın aşağı çekilmesi gibi maddelere rastlıyoruz.

Türkiye işçi sınıfının şehri Zonguldak.

Her şey o fotoğrafla başladı. Dar bir yol etrafı orman ve kayalıklarla çevrili. Ve yolda yürüyen yüz bine yakın madenci, ailesi, aydınlar, sanatçılar, sendika yöneticisi, çocuklar…

Küçük bir kahvede sohbet başlıyor “Ne günlerdi bee” diyerek. “Nasıl sallamıştık ‘Çankaya’nın şişmanı’ diye.”

Her maden ocağında sessiz ve gizli bir konuşma; yıllar önce bir kıvılcım yakıldı bu şehirden, hissediyor musunuz? O kıvılcım yeniden ateşleniyor aydınlatıyor yeraltının karanlığını.

Küçük bir kahvede sohbet yeniden başlıyor. 40 yaşlarında bir amca sohbete dahil oluyor. “Yok arkadaş, bu şehirden vazgeçtiler, çizdiler üstünü, hiçbir yatırım yok. Madenleri tek tek kapatıyorlar. Bir kere korktular bizden, onun intikamını almaya çalışıyorlar” diyerek sözlerini bitiriyor.

O fotoğrafların birincisi 1965 yılında çekilmiş. 10 mart 1965, “Kanlı Zonguldak”.

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
YORUMLAR
26.05.2016

Hain gazetelerden niye atıyon Ergün diler yada Bekir hazarı atsana

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ