Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

14 Ocak’ta TBMM’de kuruldu. Ve bir rapor hazırladı. Ve 16 Mayıs’ta törenle sanki şahane bir şey yapmışlar gibi Meclis Başkanlığı’na …

Ve bir rapor hazırladı.

Bu rapor içler acısı!

Felaket.

Hatta iğrenç.

Kadın ve çocuk haklarının resmen gasp edilmesi.

Kadın düşmanlığının yeni bir biçimi.

Ne tür abuk sabukluklar var biliyor musunuz?…

Çocukları, onlara tecavüz edenlerle, onları istimsar edenlerle evlendirmeye teşvik ediyor.

İnsaf artık!!!

Bundan başka ne söylenir?

Çocuk evliliğini teşvik ediyorlar.

Cümleyi bir daha kuruyorum, kafası düzgün çalışan insanların, kadınların, yıllardır önlemeye çalıştığı, feodel bir kurum olan çocuk evliliğini teşvik ediyorlar.

İktidar partisi iki gündür temayül yoklaması yapıyor..

Önceki gün il, ilçe başkanları vardı.. Dün milletvekilleri dahil 400’den fazla kişi katıldı..

Temayül yoklaması dedikleri şu; gizli oy, gizli tasnif..

Genel başkan kim olsun diye soruyorlar..

Sen de beyaz bir kâğıda gönlünden geçen ismi yazıyorsun..

Kimin kaç oy aldığını..

Eğilimin kimden yana olduğunu Cumhurbaşkanı ve sırdaşları dışında kimse bilmiyor..

Kimse çıkıp sormuyor.. Partimizin genel başkanı bu yöntemle belirleniyorsa kongre neden yapılıyor?

Delegelere ne gerek var?

Kongre tiyatro oluyor!.

Sene 1930. “Halkın kendi haline bırakılmaması gerektiğine” şiddetle inanan Atatürk, halkı asla kendi haline bırakmayacak bir “tek partili rejim”in başındadır.

Yok, Atatürk, ülke “kurtuluş mücadelesi” verdiği ve başkaca bir alternatifi olmadığı için “tek partili” rejim kurmuş falan değil.

Bilakis, çocukluğundan bu yana “üstün insan” olduğuna inanan Atatürk ideolojik olarak “tek partili rejim”e inanan birisiydi.

“Kuvvetler birliğini” şiddetle, ısrarla ve büyük gururla savunması da, “kuvvetler ayrılığını” savunanları “deli, mecnun, çılgın” olarak tanımlaması da bu yüzdendir…

Atatürk hem “tek adamlık” ister, hem “tüm yetkiler kendisinde toplansın” ister hem “kendisinden habersiz kuş uçmasın” ister…

Hem de kurduğu rejimin “otoriter rejim” olarak anılmasından rahatsızlık duyar, tarihe de “otoriter adam” olarak geçmek istemez.

Al-Monitor’da 13 Ağustos 2015’te yayımlanan bir yazımda Türkiye’de artık yıkıcı bir şiddet kapanına dönüşen çatışmaları değerlendirirken, PKK tarafından bir Türk helikopteri veya savaş uçağının portatif bir yerden havaya füze sistemi (MANPADS) ile vurulmasının kritik bir şiddet eşiği olduğunu vurgulamıştım. 14 Aralık 2015’teki bir başka yazımda ise PKK’nın MANPADS tehdidinin arttığını, ‘savaşı boyutlandırma’ stratejisi kapsamında bu sistemleri Türkiye içindeki hava hedeflerine yönelik kullanabileceğine dikkat çekmiştim. Ve en sonunda korkulanın olduğuna dair kuvvetli iddialar var.

Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi internet sitesine 13 Mayıs’ta konulan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Teröristlere müdahale için bölgeye sevk edilen bir Kobra helikopterimiz ise Hakkâri Çukurca bölgesinde saat 05.50 sularında kaza kırıma uğramıştır. Teknik bir arızadan kaynaklandığı değerlendirilen bu elim kazada helikopter pilotu olan iki kahraman silah arkadaşımız şehit olmuştur.” Ancak bu açıklamadan bir gün sonra PKK’ya yakın sosyal medya hesaplarından paylaşılan bir görüntü izleyenleri şok etti. Yaklaşık iki dakikalık videoda bir AH-1W Süper Kobra helikopterinin MANPADS ile vurulup düşürüldüğü görülüyor.

JÖH’lerin, PÖH’lerin, Esadullah timlerinin ve bilumum benzerlerinin kuşatma altındaki Cizre’de, Silvan’da, Sur’da ve daha kim bilir nerelerde, terk edilmiş, yanmış yıkılmış evlerin duvarlarına yazdıkları buram buram kin ve nefret kokan sözlerden biri: “Kurdun dişine kan değdi“ cümlesiydi. Tepki gösterildi, ardındaki zihniyet lanetlendi, bazı yerlerde o iğrenç yazılar silindi (bazı yerlerde yeniden yazıldı), nasıl sonuçlandığını bilmediğimiz göstermelik soruşturmalar bile açıldı.

Şimdi devlet büyüklerimizin, iktidardaki muhalefetteki siyasetçilerimizin köpüren ağızlarından dökülen kan ve ölüm söylemlerini sırtım ürpererek, içim sızlayarak dinlerken; beyinleri yürekleri kanla, nefretle yıkanmış, ırkçı-faşist zihniyetin ürünü intikam duygularıyla beslenmiş, savaş psikolojisiyle kirlenmiş o ilkel adamların az bile yaptıklarını düşünüyorum. Arkalarında, devletin ve siyasetin tepelerini işgal eden Sayın Cumhurbaşkanı’ndan sayın ana (CHP) ve yavru (MHP) muhalefet liderlerine, siyaset erbabına, iktidar ama özellikle Erdoğan yalağı ve yandaşı medyaya kadar, dişine kan değmiş bir sürü Sayın var bu ülkede.

Tarihin gördüğü en kanlı terör örgütlerinden birisi olan PKK, 12 Mayıs günü Diyarbakır’ın Sur ilçesi Dürümlü Mahallesi’nde tam 15 bin kilogram patlayıcı yüklü kamyonu patlattı. Patlamada ilk anda 4 kişinin öldüğü, 23 kişi yaralandığı belirlendi. 13 kişi ise kayıptı. Patlamanın şiddetiyle yerde 30 metre büyüklüğünde 5 metre derinliğinde büyük bir çukur oluştu. Patlama sırasında kamyonun yakınında kayıp 13 kişiye ise kısa sürede ulaşıldı. 13 kişinin ceset parçaları olay yerinde 500 metre çapında bir alana dağılmıştı. Köylüler ceset parçalarını torbalara doldurdular.

13 kişiden geriye 60 kilo kaldı

Yaklaşık ağırlığı 1000 kilo olan 13 insandan geriye yalnızca 60 kilo ceset parçası kalmıştı. Kimlik tespitlerinden sonra 60 kilogramlık ceset parçaları 13’e bölündü. 13 tabutun her birine yaklaşık 5 kilogram ceset parçası kondu ve yan yana mezarlara defnedildi.

Yaşamı boyunca dokunduğu insanların minnet duygularıyla andığı, örnek bir insan, yürekli ve akıllı bir bilim kadını, benim de güven duyduğum dostum, çalışma arkadaşım Türkan Saylan yedi yıl önce aramızdan ayrılmıştı...

Aklıyla, emeğiyle, sevgiyle dokunduğu, bugün her biri meslek sahibi olan binlerce kız öğrencimiz ve binlerce üniversiteli gencimiz için, elverdiği kadınlarımız, hastalarımız, herkes için toplum önderi sıfatını kazanmış olan bir seçkin kadını, bir özel insanı özlemle ve sevgiyle anıyoruz.

Mücadeleci ve sorumlu

Türkan Saylan’ın başarıları aklı ile yüreğini birleştirebilme sanatının ve yorulmak bilmeyen azim ve iradesinin eseridir. Her konuda fikri takibi çok kuvvetlidir. Sonuç alıncaya kadar mücadeleden vazgeçmeyen karakteri en çarpıcı özellikleri arasındadır.

MİLLETVEKİLLERİ temayül yoklaması nedeniyle AK Parti genel merkezinde, biz ise Meclis'teydik.

Saat 14.50 oldu. Meclis’in açılış saati yaklaştı.

Milletvekilleri, bakanlar birbiri ardına gelmeye başladı.

İktidar kulisinin girişindeki koltuklara oturduk.

Başbakan yardımcısı Tuğrul Türkeş geldi.

“Kahveler benden” dedi. Biz de “Sorular da bizden” dedik.

Soru belli. Ama doğrudan başbakan kim olacak diye sormak olmaz. “Temayül yoklaması nasıl geçti? İbre kimi gösteriyor?” diye sorduk.

O sırada Tuğrul Bey’in söylediği sade kahve geldi. Biz hâlâ sorumuzun peşindeyiz.

“Çok gizli tutuyorlar” dedi. Ama üç aşağı beş yukarı belli şeklinde bir el hareketi yaptı.

O sırada Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç, genel kurul salonuna giriyordu.

Kabine değişimi üzerine şakalaştık.

Dünya Bankası yeni açıkladı, iklim değişikliğinin keskin etkilerini daha derinden hissedeceğiz gelecek günlerde. İklim değişikliğine bağlı felaketler nedeniyle 2050’de 1,3 milyar insan risk altında olacak, aynı şekilde 158 trilyon dolarlık mal mülk gibi varlıklar da… Bir anlamda bunu destekleyen bir açıklama da İngiliz yardım kuruluşu Christian Aid’den geldi, küresel ısınma nedeniyle 2060 itibariyle 1 milyar kişinin sel felaketi riski altındaki şehirlerde yaşayacağını kaydetti.

Halihazırda dünyada pek çok kent sel riskiyle karşı karşıya. Avustralya'ya bağlı Solomon Adaları'na ait beş ada deniz seviyesinin yükselmesi ve toprak kayması sebebiyle sular altında kaldı bile. Zaten çok yeni yapılan bir araştırma da, okyanus ısınması ve genleşme kaynaklı deniz seviyesindeki artışın küçümsendiğini, bu artışın önceki hesaplamaların iki katına kadar ulaşabileceğini ortaya koyuyordu. Bunda hem buzulların erimesi hem de ısınan suyun genleşmesi.

Diğer yandan, bugüne kadar 42 ülkede görülen zika virüsü ve ebola gibi salgınları önlemek için insan sağlığıyla ekoloji arasındaki bağlantının çok iyi incelenmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.

Örnekler çoğaltılabilir, bunlar sadece son birkaç günün haberlerinden…

Genel siyaset, terör derken belediyelerde olup bitenleri ihmal ediyoruz. TBMM'de nasıl önemli konular gündeme getiriliyorsa, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde de CHP'li üyelerin gündeme taşımaya çalıştığı konular var. Belediyenin malları “yok pahasına” satılıyor, “kayıp” olduğu öne sürülen 533 milyon liranın peşine düşülüyor.

23 yıldır başkanlık görevini yürüten Melih Gökçek, AKP'li üyelerin çoğunluğu nedeniyle meclisten istediği kararı geçirmekte zorlanmıyor. En çok yapılan da imar değişiklikleri.

Büyükşehir Belediye bütçesinin yüzde 24'ünü emlak ve arsa satışlarından elde edilen gelir oluşturuyor. CHP Grup Başkanvekili Doğan Yılmazkaya, “Belediye neyi var, neyi yoksa satıyor. Çünkü gelir-gider dengesini başka türlü koruyamıyor” diyor.

Popüler İçerikler

Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı