Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Dün Türk siyasetinde bir ilke daha şahit olduk.

Ülkenin başbakanı, görevinden istifa etmeden iktidar partisini olağanüstü kongreye götürme kararı aldı.

O kongrede aday olmama ihtimali de yüksek.

Hal böyle olursa bir başka ilk daha yaşanacak.

İlk defa bir başbakan Meclis’te gensoru, ya da istifa, ya da seçim kaybetme yoluyla değil, kendi partisi içindeki bir –hadi darbe demeyelim- hamle sonucu görevinden uzaklaşmış olacak bu durumda.

Ama bir başka ilginç durum daha var dün itibarıyla Türk siyasetinde.

Artık o AK Parti kongresinde ister Başbakan Ahmet Davutoğlu, ister bir başka isim genel başkan seçilsin, onu seçtiren irade Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olacaktır.

Olduğu sürece ve Erdoğan cumhurbaşkanı kaldığı sürece de Türkiye’de artık başbakanın kim olduğu önemli değildir.

29 Nisan’daki AK Parti MKYK’sından çıkan; il ve ilçe başkanlarını atama yetkisini Genel Başkan’ın elinden alan karar işaret fişeğiydi.

Bu kararı izleyen günlerde yayılan Pelikan dosyası, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bunlara karşı önceki gün AK Parti Grup Toplantısı’nda yaptığı, sert ifadeler ve köşeli imalar içeren konuşma Ankara’yı dün akşam Beştepe’de yapılan tarihi görüşmeye taşıdı.

Adım adım gidelim...

“Tabi öyle olacak”

29 Nisan sabahı Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki telefon görüşmesinde, söz konusu MKYK kararına ilişkin imza listesi konusu görüşülürken Başbakan Davutoğlu, Erdoğan’a, imza toplama girişiminin Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde yapıldığı yolunda bir cümle sarf edince, “Tabi öyle olacak, ben onların lideriyim” yanıtıyla karşılaşıyor.

Aslında bu yanıt dünkü görüşmeye kadar yaşanan sürecin can alıcı noktası.

Bu diyaloğu izleyen günlerde araya giren Pelikan dosyasının ardından Davutoğlu önceki günkü Meclis konuşmasını yapıyor.

“Sizler o sandıklara sadece eski Türkiye’nin partilerini değil, eski Türkiye’nin zihniyetini, kaosu, şiddeti, terörü, istikrarsızlığı gömdünüz. Her iki vatandaştan birinin oyunu alarak 81 ilin, 7 bölgenin, 780 bin kilometrekarenin tamamında oylarını artırarak AK Parti’ye tek başına işbaşına dediniz.”

Ahmet Davutoğlu, çok değil 6 ay önce AKP Genel Merkezi’nin balkonundan, 1 Kasım’daki yüzde 49.5’lik oyla kazandığı iktidarı bu sözlerle kutluyordu. Oysa 7 Haziran sonrasında başlayan, kasım seçimlerinden sonra giderek büyüyen “kaos ve ülkedeki şiddet”, Davutoğlu’nun mahcup bir şekilde de olsa “başkanlığa direnmesi”, AKP içinde Erdoğan katkılı “istikrarsızlık” yarattı, sonunda Davutoğlu’nu götürdü. Peki partideki istikrarsızlığın, ülkedeki kaosun yaratıcısı, mimarı tek başına Davutoğlu muydu? Çözüm masasına “tekmeyi o vurmamıştı” ancak Türkiye’yi de içine çeken Suriye bataklığına girişte önemli rolü vardı. “Akan kan da durmuyordu...” Erdoğan’ın her zamanki gibi “faturayı keseceği” bir isme ihtiyacı ortaya çıktı... Ergenekon’u, Balyoz’u, Şike’yi tek başına “cemaat” yapmıştı... Suriye’deki yanlışın faturası da Davutoğlu’na bırakıldı. Yanına bir de “Doğu’daki çatışmaları bir türlü durduramama” bonusuyla beraber...

AK Parti'de geçen hafta Cuma günü patlak veren kriz, dün Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki görüşmede olağanüstü kongre kararı alınmasıyla sonuçlandı. 

Erdoğan-Davutoğlu görüşmesinden istifa yerine kongreye gidilmesi kararı çıktı.

AK Parti’de 27 Ağustos 2014 tarihinde başlayan Davutoğlu dönemi, böylece 28 Mayıs tarihinde yapılacak olan olağanüstü kongre ile sona erecek.

Başbakan Davutoğlu, kongrede aday olmayacak. Cumhurbaşkanı ile görüşmeden bir gün önce gerçekleşen MYK toplantısında Başbakan, “Ben rekabet havası içinde bir kongreye gidilmesini istemem. AK Parti’de çift başlı bir kongre taraftarı değilim” demişti.

Temiz bir isim Ahmet Davutoğlu. Parti içi kavgaya girmeden temiz bir şekilde görevi devredecek. AK Parti Genel başkanlığı ve Başbakanlık görevini devredecek ama AK Parti Milletvekili olarak görevini sürdürecek.

Her türlü haksızlığın, hukuksuzluğun avukatı oldu. Yolsuzluk dosyalarının üzerini örttü. Masum insanlara yönelik iftiralara gönüllü elçilik yaptı. Cadı avında, Tayyip Erdoğan'ın temsilciliğine soyundu. Başbakanlık yetkilerini kullanmayıp, AKSaray'a biat etmeyi tercih etti. Böylece, haysiyet ve şahsiyetini hiçe sayan iradeye boyun eğdi. Kısacası koltuğunu dolduramadı… 

Ahmet Davutoğlu'ndan söz ediyorum. Son grup toplantısında, gene hamaset dolu cümleler sarf etmiş. Fedakârlıktan söz etmiş. Şöyle konuşuyor: “Bizim Türkiye sevdamız anonim, kişiliksiz saldırılardan zerre kadar etkilenmez. Eski Türkiye özlemi çeken sanal şarlatan ve müfterilerin ayak oyunlarına izin vermeyeceğiz. Her türlü fitne ve fesattan bizi Rabbimiz korusun… Birilerinin, gençlerimizin hayallerini çalmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu dava için gerekirse, makam, mevki ve nefsimi ayaklarımın altına alırım. Herkes imtihandadır. Sağ ve sol omzumuzda dosya tutanlara bakarız. Onlar hakkı yazsın, gerisi ne  yazarsa yazsın. Allah sırat-i müstakimden ayırmasın.”

Bir:

Seni sevmem…

*

İki:

Çünkü ben; inançları, dini, imanı, Kuran'ı, Allah'ı siyasi çıkarlarına alet edenleri sevmem… Medeniyete sırtını dönüp çağdaş cumhuriyetimizi yıkmaya kalkanları hiç sevmem…

*

Üç:

Yine de söylemedi deme…

Parçası olduğun diktatörün geçmişini unutma…

“Kardeşim” dediği Kaddafi'nin kafasını taşla ezenlere bavul içinde para gönderdiğinizi unutma…

“Kardeşim” dediği Esad'a “o şeytandır” diyerek, Esad'a karşı ayaklananlara para, silah, bomba gönderdiğini unutma…

AKP'de kardeşlik hukuku var...

AKP'de, özellikle 2011'den sonra su yüzüne vuran çatlaklara ilişkin her gözlemi 'fitne' eşliğinde sıvamaya çalışan bir ezberdi bu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kararıyla 27 Ağustos 2014'te toplanan 1. AKP Olağanüstü Kongresi'nde genel başkan seçilen ve Başbakan olarak atanan Ahmet Davutoğlu, yine Erdoğan'ın kararıyla toplanması kararlaştırılan 2. Olağanüstü Kongre'yle gönderiliyor. Abdullah Gül,Bülent ArınçAli Babacan, Nihat Ergün, Sadullah Ergin ve Hüseyin Çelik'ten sonra Davutoğlu'na da kıyan bir 'kardeş katli' yürürlükte. 'AKP'de büyüyen çatlağı' 'kardeşlik hukuku'yla telafi etmeye çalışanlar elbette 'Nizam- âlem için kardeş katli vaciptir' hukukunu kastetmiyorlardı, ama 'Nizam-ı Erdoğan' yolunda durum bu.

AKP, uzun süredir kuruluş hikâyesine veda etmiş bir parti. Neydi o hikâye, hatırlayalım...

Türkiye siyasetinden kafamı kaldırdığım bugünlerde ABD'deyim ve burada herkesin üzerine konuştuğu tek konu Trump. Korkunç bir heyula Amerikalıların 'demokrasi' rüyasının üstüne emin adımlarla yürürken, tüm kurallar bozulmuş, tüm kafalar karışmış durumda.

Evet, meselemiz Trump. ABD’de sokaklarda, berberde, restoranlarda ne zaman politika konuşulmaya başlansa konu hızla Donald Trump’a bağlanıyor. CNN’den Fox’a, yerel haber kanallarından siyasi blog’lara kadar her yer Trump’a ilişkin makalelerle dolmuş durumda. GQ’da eşi, Fox’ta kendisi, aile odaklı dergilerde kızı ve damadı var. Bu bir çeşit kamuoyu işgali hareketi hâlini almış durumda. NiemanLab’in raporunda da ABD’nin en büyük dergilerinin kapaklarında da o var. Cruz’un da ‘yenilgisini’ kabul etmesiyle birlikte başkanlık yarışının sonuna kadar Trump’ı konuşacağımız artık sır değil. Peki medya Trump’ı nasıl ele alıyor, ABD’de Trump’ın adaylığına nasıl bakılıyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarının ilk 10 yılında uluslararası sorunların çözümüne katkı sağlayan bir barış elçisi olarak herkesin saygısını kazandı. Bölgesindeki ülkelerle sorunlarını çözmüş, demokratik değerlerin taşıyıcılığını yapan ve dinamik şirketlere sahip olan Erdoğan bu saygıyı nakde çevirmeyi de başardı. Ülkenin ihracatı 2002-2012 arasında dört kat arttı ve 36 milyar dolardan 152 milyar dolara yükseldi. İhracatta yaşanan bu hızlı büyüme ülkedeki ekonomik refaha ve istihdama oldukça büyük bir katkı sağladı.

Ancak bu rüzgâr son yıllarda tersine dönmüş durumda. Erdoğan’ın komşularıyla yaşadığı sorunlar ihracatta tehlike çanlarının çalmasına neden oluyor. Türkiye’nin ihracatı 150 milyar dolar bandından önce 144 milyar dolara geriledi. Hükümet geçen yılın sonunda açıkladığı ‘Orta Vadeli Program’da ihracatın bu yıl 155,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşeceği öngörüsünde bulundu.

Ancak dört aylık veriler bu hedefin bir hayalden ibaret olduğunu ve Türk şirketlerinin bu yıl yurtdışına geçen yıldan bile daha az mal satacağını gösterdi.

Meral Akşener'in Susurluk dönemindeki ilişkilerini, Çatlı'yla yakınlığını sorgulayınca, ondan önce darbeci solculardan ses geldi. Önce Ayşenur Arslan kinini kustu, ardından nefret üreten 'solcu' OdaTv, Aydınlık ve Cumhuriyet de ona katıldı.

Biri 'Neden düğünde olduğunu sakladın?' diyor, öteki 'Sen niye vuruldun?' diye soruyor, bir başkası da 'Mahmut Övür'ün vurulmasının sırrı ortaya çıktı' diye manşet atıyor. Akşener'in Gladyo'nun en önemli ismi Çatlı'yla nasıl bir ilişkisi olduğunu, Bakanlığıdöneminde faili meçhuller olup olmadığını, Susurluk'un üzerinin niye kapatıldığını sorgulamayı bırakmışlar, 'Mahmut Övür, Drej Ali'ye neden ihanet etti' diye sorguluyorlar.

Cumhuriyet, Aydınlık, Birgün gazetelerinin Paralel Çete'yle birlikte Meral Akşener'in arkasında sıralanmaları boşuna değil. İşin içinde bir tezgâh var. Sanıyorum sorduğumsorularla bu tezgâha çomak soktum ki, bu kadar rahatsız oldular.

Popüler İçerikler

Kasımpaşa’nın 18 Yaşındaki Futbolcusu Yasin Özcan 8 Milyon Euro’ya Aston Villa’ya Transfer Oluyor
Gazeteci Fulya Öztürk'ün Azerbaycan Milletvekiline Ağladığı Anların Beden Dili Analizi Çok Konuşuldu
İstanbul Boğazı'nın En Pahalı Yalısında Fiyat Güncellemesi: Değeri Tam 120 Milyon Euro