Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

MKYK’da yaşananlardan ve Başbakan’ın konuşmasından sonra bu iş nereye gidiyor? Toparlanma imkânı yok mu? 

Dün AK Parti grubundan sonra MYK toplantısı yapıldı. MYK’da Başbakan’a, “Sözleriniz bir veda konuşması gibi algılandı. Öyle bir şey var mı?” diye soruluyor. Başbakan aynen şu karşılığı veriyor: “Ben henüz kararımı vermedim. Karar aşamasındayım. Değerlendiriyorum. Bu gece Miraç Kandili, tefekkür edeceğiz. Tezekkür edeceğiz. Muhasebemizi yapacağız. Sayın Cumhurbaşkanı’nın hukuku, benim hukukumdur. Onun ailesi benim ailemdir. Görevimizi şimdiye kadar yaptık, yine de yaparız. Ama Türkiye’ye ve AK Parti’ye zarar verecek bir hareketin içinde olamayız” 

Toplantıdan sonra konuştuğum bir MYK üyesi, Başbakan’ın sözlerini, “Sayın Başbakan ucu açık bir şekilde konuştu” diye tanımladı.

Bağırış çağırış da vardı, küfür, kâfir de.. Yumruk da atıldı, tekme de..

50’ye yakın milletvekili gırtlak gırtlağa geldi..

Sonunda anayasa değişikliği komisyonda kabul edildi.. 18 Mayıs’ta Genel Kurul’a getirilecekmiş!..

Orada da kavga gürültü olur..

Peki, kabul edilir mi?

367 oy çıkar mı?

MHP evet diyecek.. HDP hayır diyecek.. Bu iki partiden çıkacak oylar şimdiden belli..

Önemli olan..

AKP’nin kaç fire vereceği.. CHP’den kaç evet oyu çıkacağı..

CHP’de hayır oyları evet oylarını katlayacak gibi duruyor..

Ya AKP’de?

Saray bastırıyor.. Cumhurbaşkanı, teröre destek veren vekillere dokunulmasını milli duruş ilan etti..

7 Haziran seçimlerinden önceki 2,5 yılda, adına “çözüm süreci” dedikleri ve adeta diken üstünde yürünen bir çatışmasızlık dönemi yaşanmıştı. Kimi zaman bazı kırılmalar yaşanmış olmasına ve fazla umut verici olmamasına rağmen, toplumun önemli bir kesimi bu sürece iyimser yaklaşıyordu. Ne var ki, seçimler öncesinde başlayan HDP-AKP tartışmaları, bu sürecin ömrünün tükenmekte olduğunu göstermekteydi. Nitekim seçimlerden hemen sonra PKK/KCK tarafından başlatılacağı ilan edilen “devrimci halk savaşı” ile ipler tamamen koptu. Şimdi yaşanmakta olanlar da, bu yeni sürecin olgunlaşarak vardığı bir sonuçtur.

“Yüzde 13 oy almış bir HDP’nin kendisini yönetebilme rüştünü ispat ettiği ve PKK/KCK üzerinde etkili bir politik güç olarak, PKK’ye silahlı mücadeleyi terk etmesi gerektiği çağrısında bulunması bekleniyordu.”

HDP, Abdullah Öcalan’ın yıllardır gerçekleştirmeye çalıştığı bir proje partisi olarak kuruldu. Kuruluş aşamasında PKK/KCK dışındaki bazı Kürt politik çevreleri, bunun bir devlet projesi olduğunu ifade etmişlerdi.

HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ’ın “ PKK’ye verilmek üzere, Suriye’den getirilecek silahları teslim alacak kuryeye yardım ettiği ” iddia ve haberleri, AKP rejiminin HDP’yi Meclis’te kriminalize etme sürecindeki güçlü argümanlardan birisiydi.

İktidar kontrolündeki medyanın, bu argüman üzerinden rıza üretmesi zor olmadı. Akıllarda Sarıyıldız’ın bu iddiaları yalanlayan basın açıklaması değil, iktidar medyasının servis ettiği fotoğraf ve görüntüler kaldı.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş , dünkü grup toplantısında, Sarıyıldız hakkında, savcılıktan Meclis’e gönderilen fezlekeden bölümler okudu.

Silah ve mühimmatın Sarıyıldız’ın aracından çıkmadığını belirtiyordu savcı.

Sonuç bölümünde dokunulmazlığın kaldırılması yine talep edilse de, bir milletvekilinin “ PKK’ye verilecek silahları taşıyacak kuryeye yardım ettiği gibi ” çok ciddi bir iddianın çökmesi anlamına gelecek olan bu ifadenin, normal koşullarda derdi hukuk olan herkesi düşündürmesi gerekiyor.

Ama normal koşullarda değiliz.

Hrant Dink cinayetinin görevden uzaklaştırılan savcısı Gökalp Kökçü, yaptığı soruşturmada Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nı görevlendirmişti. Emniyet İstihbarat Dairesi Hrant Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak 2007 gününe ait toplam 580 saatlik güvenlik kamera görüntülerini saniye saniye izledi. Sonunda katil Ogün Samast’ın cinayet öncesi Şişli’deki Agos gazetesi çevresindeki yürüyüş güzergahını belirledi.

Telefon HTS kayıtlarından Ogün Samast’ın yakınında 6 kişinin gözlemci olduğunu tespit etti. Bu kişilerin varlığı daha önce haber oldu. Hatta fotoğrafları da soruşturmayı yürüten görevlilerinin elindeydi. Ancak isimleri belirlenememişti. Dün, Akşam gazetesi haberi “Jandarma İstihbarat’a sızmış paralel örgüt elemanı 1 subay ve 5 astsubayın, Dink’in katledildiği ana kadar tetikçi Ogün Samast’ı adım adım takip ettikleri ortaya çıktı” diye verirken resimlerini de yayınladı.

S

1956 yılında Gelibolu’da doğdu. 1979 yılında Fransa, Grenoble Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1985 yılında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktorasını tamamladı. 1981-1999 yılları arasın...devamı

TBMM Anayasa Komisyonu'nda dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili teklif HDP dışındaki üç siyasi partinin oyuyla kabul edildi.

Herhalde, dürüstçe, bu teklifin hedefinde HDP'nin olduğundan kimse kuşku duymuyordur.

Nitekim, siyasi partilerin dile getirdikleri gerekçeler ne denli farklı olursa olsun, şu sonuç değişmiyor: Üç siyasi parti Meclis'teki dördüncü siyasi partinin alanına, hatta varoluşuna yönelik ortak bir tavır içine girdiler. Daha once önce de söylemiştim, bu üç siyasi parti, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “dokunulmazlıkların kaldırılması terörle mücadelenin etkin bir aracıdır” sözünde birleştiler.

Türkiye’nin kömürle ve termik santrallerle ilgili ısrarı bitmek bilmiyor. Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, ilgili komisyonda kabul edildikten sonra Meclis’e sunuldu. Bu tasarıda, yine özellikle yerli kömürün ve kömürlü termik santrallerin önünü açacak maddeler mevcut. Onaylanan değişikliklerle kömürlü termik santrallere ve planlanan Akkuyu nükleer santraline çevreyi koruyan yasal düzenlemelerden muafiyet getiriliyor.

Tasarının 12. maddesi kamuya ait, özelleştirilmiş ve özelleştirilecek olan kömürlü santralleri 31 Aralık 2019’a kadar çevresel izinlerden muaf tutuluyor. Sadece yeni yapılacak olan santraller değil daha önce özelleştirilmiş olan santraller de bu muafiyetten yararlanacak. Elektrik Piyasası Kanunu bu haliyle Meclis’ten geçerse, termik santralleri alanlar 2020’ye kadar çevreyi dilediği gibi kirletme hakkına sahip olacak. Üstelik, Bakanlar Kurulu kararı ile de bu süre üç yıl uzatılabilecek.

Kilis, Suriye savaşıyla özdeşleşmiş bir kent haline dönüştü. Gaziantep ile Halep arasında kültürel olarak sıkışmış bu şehir, arada bir kaçakçılık haberleri ile adını duyururdu. Ancak Suriye savaşı ile birlikte Nobel’e aday olması istenen bir mülteci şehrine dönüştü. Şehrin sakinleri uzun süredir kendi nüfuslarını aşan mültecilere ev sahipliği yapıyor. Ancak ne hizmet, ne sağlık, ne de eğitim altyapısı bir anda iki katından fazla artan bu nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli değil. İlk mülteci kamplarının, Öncüpınar gibi, bu bölgeye yapılması, yerli-yabancı STK’ları ve uluslararası yardımı da beraberinde getirdiyse de yükün çoğu Türkiye’nin sırtında.

Türkiye Suriye’deki savaşı kısa süreli olarak öngördüğünde, benzer düşünceler Kilis’e sığınan mülteciler için de geçerliydi. İlk başlarda, bir süre sonra geri dönebileceklerini düşünenler çoktan Suriye’yi gözden çıkarmış durumdalar. Artık evlerine bir an önce geri dönmek veya savaşa katılıp ülkeyi kurtarmaya çalışmaktan çok temel sorunlarla uğraşıyorlar; karınlarını doyurmak, iş ve ev bulmak.

AKP’de su yüzüne çıkan Reisçiler–Hocacılar kavgasında kılıçlar çekilmiş gibi duruyor. Pelikan gibi sevimli bir hayvancık da bu kavgaya alet edilmiş durumda. Daha önce bir başka güzel hayvanımız penguen de Türkiye’nin gündeminde önemli yer tutmuştu. Seçim günlerindeki elektrik kesintilerinin de kedilere ihale edildiğini hatırlayacak olursak hayvanlar alemine La Fontaine’den sonra en fazla zararı veren unsur olarak öne çıkıyor gündemimiz. Vesileyle, alegori yapacağım derken hayvanlar aleminde ayrımcılık yapan La Fontaine’e epey uyuz olduğumu belirtmeden geçmeyeyim.

Her neyse, bu kavganın iki tarafı var. Havuz medya Erdoğan ardında sıralansa da ara ara çatlak sesler çıkıyor tabii. Nazlı Ilıcak dün bir grup yazarın ismini de sayarak Davutoğlu’nun bir medya ordusu kurduğunu belirtiyordu. Son seçimin ardından iktidar destekçiliği konusunda saflarını iyice sıklaştıran Hürriyet’in bu kavgadaki rolüyse “durun siz kardeşsiniz” şeklinde biçilmiş sanki. Yani yeni barış süreci, Hocacılarla-Reisçilerin arasını bulmak adına Hürriyet’te başlamış gibi. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bu meseleye biraz yakından bakmak isterim.

“Dünyanın en büyük ikinci arama motoru hangisidir?” sorusuna düşünmeden yanıt verebilenlerin sayısı bir hayli artıyor son zamanlarda. Bilmeyenler için cevabı söyleyelim: YouTube. Şaşıranlar olabilir belki ama bilgi aktarımı için videonun adeta ihtiyaç hatta belki şart olduğu, her mecranın kendi içeriklerini video olarak üretmeye çabaladığı günleri yaşıyoruz. Görüntü yani hareketli kareler, ses gibi pek çok medyayı aynı anda sunabilen video vazgeçilmez bir ifade şekli haline geldi. Bunda YouTube gibi paylaşım platformlarıyla birlikte videonun çok kolay bir şekilde paylaşılabilir olmasının rolü büyük.

Yurttaş haberciliğinin yaygınlaşmasıyla cebimizdeki telefonlarımız birer yayın mecrasına dönüşüyor. Profesyonel gazeteciler-muhabirler de artık belli teknik alt yapılarla kendi video içeriklerini çok kolay üretebiliyor. Mobil gazetecilik (Mobile Journalism-MOJO) tüm dünyada trend ve gazeteciler özellikle video içeriklerini üretmek için artık yanlarında bir kamera taşımaktan ziyade ceplerindeki telefona sarılıyor.

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı