Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Eşi bizim Ermeni okullarından birinde çalışıyordu. Okul, daha çok yetim çocuklarına sahip çıkmak için kurulmuş birkaç yüzyıllık bir yapıydı.

Zengin ailelerin çocuklarının gittiği diğer mektepler genelde her imkânı sunan afili binalardı. Eğitim kalitesinden öğlen yemeğine kadar kusursuz sayılırlardı. Ne de olsa zenginin çocuğuna nohut yedirilmez, matematik eksik öğretilmezdi. O okulların yöneticileri de okuldaki çocukların aileleri gibi zengin ve nüfuzlu insanlardı.

Oysa bizim okul taklidi yapan yetimhanenin işi diğerlerinden daha zor yürüyordu. İşin içinde fakirlik varsa gönüllülük esastı. Ve bu teamül hiçbir zaman Ermeni’de başka Türk’te başka işlemedi.

O tarihlerde Türkiye’de Ermeni olmak ‘yaşanan son uluslararası gelişmeler’ sebebiyle oldukça zorlaşmıştı. Asala, Avrupa’nın göbeğinde diplomatları katlediyordu. Ateş açılan arabaların içinde o diplomatların aileleri de öldürülüyor, memlekette önü alınamaz bir öfke büyüyordu.

İçeriden ve dışarıdan yapılan telkinlere karşın yeni bir çözüm sürecinin başlatılması mevcut koşullarda pek mümkün görünmüyor.

Ankara’daki kaynaklarıma göre bunun başlıca beş nedeni bulunuyor.

Bu beş engel ortadan kalkmadıkça, hükümetin yeniden MİT, ya da bir başka kanalla yasadışı PKK lideri Abdullah Öcalan ile benzeri bir diyalog kurmasına pek ihtimal verilmiyor.

Bu beş unsur şöyle özetlenebilir:

1- Çatışmasızlık ortamını bozup, sürecin bittiğini ilan eden Temmuz 2015’te PKK oldu. Eylemler Eylül 2015’ten itibaren Doğu ve Güneydoğu’da bazı ilçelerde silah zoruyla özyönetim ilanı yoluyla neredeyse bir ayaklanmaya dönüştü. Sadece o ilçelerde hendekler kazılıp, barikatlar yükseltilip, görünürdeki her eşya bombalarla tuzaklanıp güvenlik görevlileri keskin nişancılarca şehit edilmedi. Aynı zamanda intihar bombacıları Ankara gibi büyük şehirlerde ayrım gözetmeden katliama başladı. Dolayısıyla Ankara’da herhangi bir diyalog ortamının ön şartı olarak PKK’nın eylemlerine son vermesi görülüyor.

Batılı demokrasilerde liderlerin mizaha bakışında hoşgörü sınırlarının genişliği ve esnekliği, esasen bir ilkeye, bir de sebebe dayanır. Sürekli izaha tenezzül de yoktur. İlke şudur: Seçilmiş liderler, mevkileri icabı, kendilerini hedef alacak her tür saldırıya göğüs germekle de mükellef olmalıdır. Bulundukları ve kişisel fayda sağladıkları mevki, bazılarının onları sevmesini, bazılarının nefret etmesini getirecektir. Demokrasilerde bu bir nevi “ tabiat kanunudur ”... Sebep şudur: Mizahçılara bulaşmamak da bir “tabiaat kanunudur”. Mizah kaçınılmaz olarak belli düzeylerde kışkırtma barındırır. Mizahçıların elinde en ince satir’den hakaretin sınırlarına ve hatta hakaretin kendisine (evet, aynen öyle) uzanan imkânlar vardır. Bunu kendi akılları, yürekleri ve vicdanları elverdiğince kullanırlar.

Misal Batılı liderler, toplumlarını yönetirken kendilerini seçmiş olsun/olmasın insanlarını mütemadiyen “kışkırtmak ”üzerine “taktik- strateji” geliştirmedikleri gibi, mizahçıları “kışkırtmaktan” bilhassa kaçınırlar.

Çin’in Shenzhen kentinde düzenlenen 13’üncü Huawei Analist Zirvesi’ne bu yıl “bulutlaşma” ve “nesnelerin interneti” kavramları damga vurdu. Dünyanın dört bir yanından davetli 500 analist ve 80 gazeteci, Huawei’nin yakın gelecek öngörüleri ve şirketin vizyonu hakkında bilgilendirildi. 

Huawei adı, son kullanıcı bazında bir cep telefonu veya modem markasını çağrıştırsa da Çin’in teknoloji devi, GoogleAppleMicrosoft gibi markalarla geleceğe yön verenler arasında. GSM altyapısı konusunda dünyanın önde gelen şirketlerinden Huawei, 4.5G’de de Türkiye’nin üç operatörünün birden, Türk TelekomTurkcell ve Vodafone’un altyapılarına imza attığını zirvede açıklamış; Türkiye’yi bu teknolojiye adaptasyonda dünyaya örnek göstermişti.

Zirvede “nesnelerin interneti”nin  (IoT) stratejik önceliği olduğunu açıklayan Huawei, 2025 yılında cihazlar arasında, bugünün tam 100 katı, 100 milyar fiziksel bağlantı olacağını öngörüyor. 3 yıldır karşımıza çıkan nesnelerin interneti kavramı, farklı cihazlar arasındaki bağlantı ve etkileşimi işaret ediyor. Akıllı evler, akıllı araçlar,sağlık, enerji gibi günlük hayat ve bireyi etkileyen tüm teknolojilerin birbiriyle etkileşim halinde olması...

Nihai değerlendirmede yeni Ankara'yı da Osmanlı'nın eski İstanbulluları kurmadı mı? Cumhuriyet'i kuranlar gökten inmediler ki... Ayrıca 1920'li yıllarda kurulan tek cumhuriyet bizimki değildi ki. 1'inci Dünya Savaşı'nda yenilen tüm imparatorluklar cumhuriyet olmadı mı?

Bu gibi sorunsalların bilinçle ve bilgi ile tartışılması gereği en fazla Cumhuriyet'in kurucu partisi CHP'yi ilgilendiriyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun ' Kurucu ayarlara dönmeliyiz ' veya ' Cumhuriyet olmasay dı CHP'ye Genel Başkan olamazdım ' benzeri söylemleri, bu partinin iktidara neden alternatif olamadığını da gösteriyor.

Yeni Ankara'yı kuranlar Osmanlı'nın ' Kapıkulları ' sistemini ' Cumhuriyet Oligarşisi ' modeli ile döneme uyarladılar. Asker sivil bürokrasi ve koruma duvarlarının arkasında devlet desteği ile oluşturulan sermaye sınıfı, Cumhuriyet'in kapıkullarıydı. ' Cülus bahşişi 'ni az bulan veya reform girişimlerine öfkelenen Yeniçerilerin ' Kazan kaldırma ' uygulamaları ise, askeri darbelerle sürdürülmedi mi?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Türkiye arasında 80 kilometrelik denizaltı boru hattıyla kurulan ‘Barış Suyu Projesi’nin açılışı geçen yıl 17 Ekim’de gösterişli törenlerle yapılmıştı. Ocak ayında Al-Monitor’daki yazımda suyun özel şirket tekeline verilmesi yönünde AKP hükümetinin baskılarını dile getirip sürecin KKTC’de siyasi krize varabileceğini ifade etmiştim.

Uzun pazarlıklar sonrası Türkiye-KKTC Su Temini Anlaşması 2 Mart 2016’da Başbakan Ahmet Davutoğlu ile KKTC Başbakanı Ömer Kalyoncu arasında imzalandı. Anlaşma sonrası hükümetin sağ kanadını oluşturan AKP’ye yakın Ulusal Birlik Partisi (UBP) koalisyondan çekildi. Solcu Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) - sağcı UBP koalisyonu istifa etti. KKTC’de ilk kez sağ ve sol partilerin büyük umutlar bağlanan “geniş tabanlı uzlaşı hükümetinin” dağılmasında AKP iktidarının baskılarından kaynaklanan iki etken ön plana çıkıyor:

Ada’da çözüm müzakereleri sürerken KKTC’deki hükümet krizi Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın elini zayıflattı. Rumlarla anlaşma ve AB’ye katılımı destekleyen CTP’yi dışlayan bir sağ koalisyonun kurulması barış müzakerelerinin seyrini olumsuz etkileyebilecek.

Varsayalım Singapur kumarhanelerinde fotoğrafı çekilen Erkan Yıldırımdeğil de, örneğin Kılıçdaroğlu’nun oğlu idi…

AKP’nin yandaş satılık-havuz medyası anında, bir dakika bile yitirmeden kıyameti koparırdı:

“İşte bunların ahlak düzeyi budur. Bul karayı al parayı deyip kumarhanelerde oyun oynarlar. Milletimiz bunların kim olduğunu iyi bilsin.”

Bu sabah yandaş gazetelere bakacağım, acaba Binali Yıldırım’ı doğrudan ilgilendiren bu haber birinin bile sayfalarında yer alacak mı? Doğal olarak almayacak.

Dünya liderimiz çok sayın ve muhterem cumhurbaşkanımız Recep Tayyipacaba kendisini çağırıp “Eyy Binali, oğluna söyle, ne istediniz de vermedik… Şimdi bu ne iş” diyecek mi?

Elbette demeyecek.

Kiralık işçilik olarak bilinen Özel İstidam Büroları (ÖİB) aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulmasına olanak veren yasa tasarısının yakında TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi bekleniyor. Yıllardır gündemde olan ve büyük tartışmalar yaratan kiralık işçilik eğer yasalaşırsa çalışma hayatında ciddi sorunlar yaratacak ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıracak. Tasarının son haline ve komisyon raporuna buradan ulaşılabilir. Bu yazıda kiralık işçiliği çeşitli yönleri ile ele alacağım.

1) Kiralık işçilik nedir ve mevcut iş ilişkisinden farkı nedir?

Özel İstihdam Büroları (ÖİB) iş ve işçi bulma hizmetinin kar amaçlı bir faaliyet haline gelmesinin ürünüdür. ÖİB’ler iş bulmaya aracılıktan ve işçi kiralama faaliyetinden kazanç elde eden kuruluşlardır. ÖİB’ler önceleri iş bulmaya aracılık ederken, iş ve işçi arayanları buluştururken, zamanda işçi kiralayan kuruluşlar haline geldiler. Bugün ÖİB’ler iki temel alanda faaliyet yürütüyor. Birincisi iş ve işçi bulmaya aracılık diğeri ise geçici iş ilişkisi kurmak (işçi kiralamak).

Bu gün, 1970 yılından bu yana gezegenin simgesel doğum günü olarak kabul ediliyor.

İnsanlara, tüm canlılar için ekosistemin sağladığı yaşamı ve sürekliliği hatırlatma günü.

Dünyanın karşı karşıya kaldığı çevresel tehditlere dikkat çekmek amacıyla kabul edilen Dünya Günü, küresel anlamda en geniş çevre hareketi. Aslında modern çevre hareketinin başladığı tarih de denebilir.

1970’ler Amerika başta olmak üzere Batı’da Vietnam Savaşı, nükleer silah karşıtlığı, dünya barışı savunması gibi alanlara ilginin artmaya başladığı, muhalif seslerin duyulduğu dönemi temsil ediyor. Çevreci hareket de bu dönemde önemli ölçüde ilerleme kaydetti. Tam bu dönemde 22 Nisan 1970’te her yaştan her kesimden 20 milyon Amerikalıyı gezegeni korumak amacıyla sokaklara döken bir olay gerçekleşti: Dünya Günü.

Bundan üç yıl önce tam da Gezi Direnişi haftasında son bölümünü çektiğimiz hiciv programı ‘Heberler’i (Turkmax 2010-2013) yazarken bir ara iş geldi gerçekle mizahın kesiştiği noktaya dayandı. Hicvedilemeyek kadar komik gerçekler (bakan açıklamaları vs.) artmaya başlamıştı. Normalde, var olan haberleri abartarak ya da eğip bükerek ‘heber’ haline getiriyor yani hicvediyorduk ama elimize hicvedilmeyecek kadar absürd şeyler düşüyordu. Onlara da yer verebilmek adına “ne yazık ki bu heber değil haberdi” diye bir format geliştirdik. Maalesef bu mizah değil gerçekti demenin bir yoluydu bu. Heberler hafta içi her gün yayınlanan bir programdı. İlk yılında haftada bir iki tane koyuyorduk bu tip haberlerden, ikinci yılda her güne bir tane koyalım dedik, üçüncü yılda ise bu sayı günde iki taneye filan çıktı. Hatta bu duruma dikkat çekmek için, bir keresinde tam programı sırf gerçeklere ayırdık. Tüm bunlar daha çılgın gündemlere yürümemizin habercisiymiş meğer. Neyse ki program kaldırıldı da, bu kendinden mizahlı gündemden hiciv çıkarma yükünden kurtulduk.

Bu anekdot, ATV’nin Google’ın 1 Nisan Şakasını, -üstelik günler sonra- gerçek sanarak yayınlamasıyla aklıma düştü. Google şaka olarak “sürücüsüz bisiklet” üzerinde çalıştığını duyurmuş, hatta bir de video çekmişti. ATV, videoyu aynen yayınladığı gibi bu teknolojik gelişmeyi de heyecanla duyurdu. Peki gerçekle şaka nasıl böyle birbirine girdi?

Popüler İçerikler

Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!