Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

22 yıldır tutuklu yargılanan, duruşma tarihleri keyfi ya da sudan sebeplerle sürekli ertelenen İlhan Çomak’ın hikâyesini hiç duydunuz mu? Ben ne kadar yazsam da bu mağduriyeti yaşayan Çomak’ın bizlere ulaştırdığı mektup kadar net anlatamaz hiçbir şey bu adalet garabetini.

Onun kaleminden 22 yılın özeti;

Yıllardır yargılanmama ilişkin, özellikle duruşmalardan önce sesimi duyurmak, duyurup güç olarak daha bir yüksek perdeden, yaşadığım hukuksuzluğu haykırmak çabasındayım. Bu amaçla pek çok mektup yazmışlığım olmuştur, kamuoyuna. Öyle ki sadece bildiğim ama kullanma imkanımın olmadığı sosyal medya-internet aracılığıyla sanırım belli sayıda duyarlı insana da ulaşabildim.

Epey kişinin, ülkemiz yargısının hali pürmelal durumunu deşifre eden, hukuksuzluğu tebessüm eden yargılama sürecime ilişkin az biraz bilgi sahibi olduğu söylenebilir. İçeride olmaklığımı sonlandırmamış olsa bile bu değerli bir gelişmedir.

Suriye ile yatıp, Suriye ile kalkıyoruz. 

Ülkenin haritasını neredeyse köy köy ezberledik. Bunun sebebi ise, IŞİD deyince aklımıza hemen Suriye gelmesi.

Oysaki IŞİD'in Suriye ve Irak'ta ele geçirdiği bölgeler içindeki en büyük şehir, Musul. Yani Irak’ın 2. büyük şehri. Dolayısıyla Musul’u almak demek, IŞİD’i Irak’ta yenmek demek.

Bu yüzden de ABD’nin önceliği şu anda Suriye değil, Irak.

Zaten rakamlar da bunu gösteriyor. Bu zamana kadar uluslararası koalisyonun Irak ve Suriye’ye yaptığı 10 bin sortinin, yani hava saldırısının yüzde 70’i Irak’ı hedef almış.

MUSUL OPERASYONU HAZIRLIĞI

Musul operasyonuna dair ise tam bir gizem havası hakim.

Gelişmekte olan ülkelerden bu yıl da para çıkışı olacak. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (The Institute of International Finance -IIF) son raporuna göre 2016 yılında Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerden 500 milyar dolar tutarında net sermaye çıkışı olacak. Geçen yıl doğrudan net sermaye çıkışı 750 milyar dolar düzeyinde olmuştu. Geçen yıla göre ivme kaybetse de 500 milyar dolarlık net doğrudan sermaye çıkışı oldukça yüksek tutarda bir para akımı oluyor. Yeri gelmişken geçen yıl Türkiye’nin doğrudan ve portföy yatırım stokunda 77 milyar dolar azalma olduğunu belirtelim.

Peki, niye gelişmekte olan ülkelerden para çıkışı devam ediyor?

Bu sorunun cevabını IFF’den Hung Tran “Son sekiz yıldır zengin ülke merkez bankalarının parasal genişlemesi devam etti. Ama bu sürdürülebilir değil. İlave parasal genişlemeler getiriyi azaltıyor. Bir de gelişmekte olan ülkelerin yapısal problemlerinin çözümünde ilerleme göremiyoruz. Bu nedenle kötümseriz” diye veriyor.

Panama Belgeleri’yle gündeme gelen parasal sistemin dayandığı çıkarcı ve açgözlü yapı, yeni bir parasal sistem ile ikame olacak. Bu değişim, küresel güç dengelerinde de hayati bir dönüşümü tetikleyecek. Bugün yaşanan, biraz da bu sessiz devrimin doğum sancıları…

1698’de bir grup İskoç tüccar ve banker, Atlantik ve Pasifik Okyanuslarını birbirine bağlayan, Darien Körfezi adını verdikleri 40 millik geçidin bulunduğu körfezde bir İskoç kolonisi oluşturmak istiyorlardı. Darien Körfezi’nde kuracakları koloni sayesinde bu stratejik kanal üzerindeki ticari haklara sahip olacak ve İskoçya’nın uzun süredir hayalini kurduğu güce ve zenginliğe ulaşmasını sağlayacaklardı.

İskoçya’nın aristokrat ailelerinden, tüccarlardan, sıradan halktan ellerinde ne kadar nakit para varsa topladılar. Bu kaynakları, kurdukları İskoçya Bankası’nın sermaye hesabına kaydettiler.

Romancı Ayşe Kulin, sahip olduğunu iddia ettiği o güzel Türkçesiyle şu değerli açıklamayı yapmış: “Bu hayatta bildiğim iki şeyden biri Türkçe; ‘önüne yatmak’ deyimi cinsel ilişkiye işaret etmez.”

Elbette etmez...

Sözü bağlamından koparmazsanız, manyak ya da kötü niyetli değilseniz, kimse buradan “cinsel ilişkiye işaret edildiği” sonucunu çıkarmaz.

Muammer Güler’in aklına da, bu sözün birtakım cinsel imalara konu edileceği gelmezdi. Kim kendisini zor duruma düşürmek ister ki?

Peki, Muammer Güler’i Rıza Sarraf’a kol kanat germekle suçlayanlar, mahut deyimi (romancı Ayşe Kulin de “deyim” demeyi tercih ediyor, yazık bu hanımefendinin sahip olduğu “güzel Türkçe”ye) yalın haliyle mi kullanmışlar?

İyi Türkçe bildiğini iddia eden romancı Ayşe Kulin açsın gazetelere baksın ya da küçük bir “internet taraması” yapsın; bakalım Muammer Güler’in sözünü sündürenler, ne tür (cinsel) imalarda bulunmuşlar!

Ensar Vakfı ya da bu tür vakıflar; onların açtıkları yurtların çoğunun hukuksal yapısı ya çok güçsüz ya da yasalara aykırı olarak işlev görüyor... 

Bu tür vakıfların yurtları denetlenmiyor doğru dürüst. 

Yaşanan son olayın denetimsizlikten kaynaklandığı bilinen bir gerçek. 

Bir yandan kadına şiddet, tecavüz, taciz... 

Türkiye’nin dört bir yanında üstü örtülen, örtülmeyen olaylarda çocuklarımızın başına gelenler gerçekten yürek yarası... 

Fethullah Gülen hareketiyle iktidarın arasının bozulmasından sonra dinsel vakıfların yurtları çığ gibi büyüdü... 

Başta söyledim, buralarda ne hukuksal altyapı var ne de doğru dürüst bir denetim... 

Çünkü bu tür vakıflar siyasal iktidar tarafından korunup kollanıyor. Bunun yanına denetimsizlik eklenince her türlü rezaletin üzeri örtülüyor. 

Hükümet bu tür vakıfları siyasette araç olarak kullandığı için, onları koruyup kolluyor... 

Ensar ve benzeri vakıfların bir dokunulmazlığı var... 

Onlara dokunanlar yanıyor...

Sayın Erdoğan, terörle ilişkili kişilerin vatandaşlıktan çıkarılabileceğini söyledi!

Görüyorsunuz, nereden başlamıştı, nereye geldi?

Vatandaşlık bağı nedir hatırlayalım:

Vatandaş (yurttaş) aynı vatanda yaşayan insanlara verilen addır.

Devletin hükmü altında yaşayan vatandaşları devlete bağlayan hukuki ve siyasi bağa, “tabiiyet” denilir.

İlk çağlardan beri devletler tebaasıyla ilişkilerini bazı kurallarla düzenlemişlerdir.

İki yüz yıl öncesine kadar bu kurallar dünya genelinde, yönetimin dinine veya kan bağına bağlılıkla tanımlanmış; sonraları ticari ilişkiler bu tanımları değiştirmiştir.

Abdurrahman Dilipak buyurmuş: 'Atatürk döneminde vatandaşa eroin satılıyordu. İlkokullarda da bira dağıtılıyordu... ' Tarihi gözle değil de başka bir yerle okumak bu olsa gerek. 1933 yılına kadar İstanbul'da faaliyet gösteren üç eroin fabrikasının öyküsünü 12 yıl önce yayınlanan Overdose Türkiye adlı kitapta ayrıntılarıyla anlatmıştım.. 

Bayer laboratuarlarında 1899'da bir ilaç olarak geliştirilen eroinin 1925'te Cenevre'de imzalanan sözleşmeyle yasaklandı. 

Türkiye Cumhuriyeti, daha çok afyon üretimiyle ilgili sınırlamalar getiren Lahey ve Cenevre sözleşmelerini kabul etmeyen Osmanlı İmparatorluğu'nun tutumunu sürdürüyor, bu sözleşmleri imzalamıyordu. Ekonomik darboğaz yaşayan Türkiye'nin 62 ilde ekimi yapılan afyonu sınırlaması imkan dahilinde değildi.  İşte bu yasal boşluk kimi girişimcilerin ilgisini çekti. Batıda yasaklanan fabrikalar Türkiye'ye kaydırıldı.

Nehrin güneyinde, kentin unutulmuş, gözden çıkarılmış dış çeperlerinde, kendi kaderine, büyüme mi, çürüme mi olduğu kestirilemeyen kaderine terk edilmiş mahalleler boyunca sabırla yolunu arayan bir ziyaretçi, her daim çamurlu ve loş sokaklardan birinde aradığı binayı bulur. Kaç kez yenilenirse yenilensin, ne denli ustaca restore edilirse edilsin, bakımsız görünümlü, epeyce çirkin bir binadır bu ve sanki her restorasyonla daha da sıradanlaşır, görünmeze karışır. İş makinelerinin gizlice sökülüp, ertesi sabah ölüme yollanacak işçilerle birlikte daha güvenli bir yere taşındığı geceden altmış kadar yıl sonra, bir başka gecede, parıltılı bir Oscar gecesinde, bu eski fabrika dünyaca ünlenir. Açıkgöz, iş bilir, vicdanlı iş adamı Schindler’in emaye  fabrikası , bugün bir ë’İşgal ve Zulüm  Müzesi’’dir. Direnişe adanan bir insanlık müzesi.

MHP'ye dair yargının verdiği “kongre yapılsın” kararı sonrası Bahçeli'nin şu sözleridikkat çekiciydi: 

“Mahkeme kararına saygı duyuyoruz. Yargıtay yolu açık. Kolay kolay partiyi teslim edemeyiz. Hiç kimse olağan kongre dışında olağanüstü kongre beklemesin. Yargı yolunu kendileri kullandı. Şimdi de biz kullanacağız. Biz mahkemenin yetkisi olmadığını tespit ederek savunma yaptık. Böyle bir karar alternatif olarak aklımızdan geçiyor. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin verdiği karara MHP, hukuka duyduğu saygıdan dolayı bu karara da saygı duyuyor. Ancak hukuk yolunun tükenmediği anlayışıyla hareket ediyor. “

Düzen devam edecek, en azından bir süre daha...

MHP'deki gelişmeler karşımıza pek çok açıdan ilginç bir tablo çıkarıyor.

Popüler İçerikler

Deha Dizisinden Dilan Polat ve Sıla Doğu'nun Olaylı Dansına Gönderme
Narin Cinayetinde İlk Duruşma Başladı! Sanıklar Hakim Karşısında: Baba Arif Güran Fenalaştı
Narin Güran Davasında Anne Yüksel Güran İfade Verdi: "Namusuma Leke Sürdüler, Beni Burada Asın"