Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Ben mi yanlış biliyorum?...

Türkçede “birilerinin önüne yatmak” diye bir deyim var.

Var yani böyle bir laf.

Kullanılıyor.

Çirkin mirkin, siyasetçiler de kullanıyor.

Mesele de bu zaten.

O zaman kullanmasınlar!

Muammer Güler, Reza Zarrab’ın önüne yattığı zaman kimse sesini çıkardı mı?

“Bu ne ayıp laf Muammer Bey!” dedi mi?

“Bu çok kötü anlamlı, çok çirkin bir laf, siz nasıl böyle bir laf kullanırsınız”diyen bir tek Allah’ın kulu çıktı mı?

Çıkmadı!

KADIN HAKLARIYMIŞ!

Ama şimdi Kemal Kılıçdaroğlu, “Aile Bakanı, Ensar Vakfı’nın önüne yatıyor”deyince kıyamet koptu.

Neymiş, kadın haklarıymış!

Ahlaksızlıkta dibe vurulmuş!

ABD önemli ve belirleyici bir güç. Türkiye'nin yakın müttefiki ve ortağı. Türk liderlerin bu ülkeye yaptığı ziyaret bu nedenlerle her zaman her yönüyle önem taşır. 

Son yıllarda sınır komşumuz haline geldi. Ortadoğu'da fiilen sahada ve tayin edici bir rol oynuyor. Bu alanda politikaları, adımları, Kürt meselesinde aldığı ve alacağı tavırlar Türkiye yakından ilgilendiriyor ve etkiliyor. Türkiye'nin ABD ilişkileri bu açıdan artan ve kritik bir önem taşıyor.

Ne var ki, iki ülke arasında ortalık ve askeri işbirliği süregitmekle, iki ülke de birbiri için vazgeçilmez olmayı sürdürmekle birlikte, ilişkileri sıkıntılı bir dönemden geçiyor.

Durumu, komplo teoriyle açıklayan, Erdoğan'ın devrilmesi için uluslararası üst aklın ürettiği bir seferberlik olduğu inancına bağlayan bakış açısını bir kenara koymakta fayda var. Erdoğansız, AK Partisiz Türkiye temenni ve arayışları, iddia edilen siyasi çapta ve belirleyicilikte hiç bir şekilde değildir.

Hiçbir sigorta güvencesi olmayan ve aylık geliri düşük olanlara ödenen 65 yaş aylığı almak için artık tüm ailenin gelirine değil ilgili kişi ile eşinin gelirine bakılacak. Bu aylığı alanların sayısında 100 binin üzerinde artış bekleniyor.

Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, geçtiğimiz günlerde Meclis’e sevk edildi. Bu tasarı ile çalışma hayatını etkileyecek önemli değişiklikler getiriliyor. Tasarıda 65 yaş aylığıyla ilgili yeni düzenlemeler yer alıyor. 

Tasarıda yer alan radikal bir değişiklik, 65 yaş aylığı alan ve yaşadığı hane içerisindeki kişi başına düşen gelir sınırın üzerinde olduğu için aylık alamayan kişilerle ilgili. Tasarının Meclis’e sunulan şekilde yasalaşması durumunda, halihazırda 65 yaş aylığı alamayan bazı kişiler de aylık almaya başlayacak.

Toplumda dayanışma ve acı paylaşmaya en küçük birimden başlanabilir. ‘Güvende’ hissine sahip olanlar başkalarının acılarına kayıtsız kalamaz, yaslarını paylaşabilirler. Şiddetin etkisini sınırlamak için bir ilk adım.

Bu çağın ruhunu TV ya da bilgisayar oyunları yansıtıyorsa eğer, Survivor gibi popülerleşmiş“yıkılmadan ayakta kalma” yarışmalarına ya da Rust gibi tek amacı survival olan bilgisayar oyunlarına bakıp da “hayatta kalmak” yaşantılarımızın ana temasını ve amacını oluşturuyor, desek olacak.

Terörün beklenmedik bir süratle yayılıp yaklaşması, hiç kimsenin kendisini uzağında hissedemeyeceği bir biçim alması, hayatta kalma oyunlarına tuhaf bir bağlam kazandırıyor.

Hayatı bir an evvel sağ salim atlatılacak bir macera gibi görenlerin bile yaşadıkları süreyi insan gibi yaşama arzusu hayatta kalmanın ötesine geçer.

Türkiye’de niteliğinin ezici yönüne bakılmaksızın tartışılan bir konu kuşkusuz büyüme. İşsizlik oranı artarken, gelir dağılımı daha da bozulurken, kiralık işçi, esnek çalışma, kısmi süreli çalışma vb yeni düzenlemelerle emeğin kazanımları daha da tırpanlanırken, bugün Türkiye’nin 2015 yılı son çeyrekte nasıl başarılı bir büyüme sıçraması gösterdiği gündeme taşınıyor. Oysa zaten veriler ortada, ülkede geniş bir kesimin hızla işsizleşmesi ve yoksullaşması sürerken, geri kalan azınlığın zenginleşme serüveni devam ediyor. 

Şöyle bir veriyle başlayalım; ekonomide 2015 çeyreğinde gerçekleşen yüzde 5,7’lik büyüme, mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığında yüzde 0,7’lik bir artışa tekabül ediyor. Yılın bazı aylarında ortaya çıkan ve geçici-periyodik artışlar olarak ifade edebileceğimiz mevsim ve takvim etkisini, verilerdeki gerçek değişmelerin yahut genel eğilimlerin gözlemlenmesini engellediği için ekonomiden arındırmak gerekir.

15 yaşındaki bir kızın gözleri çıkarılıyor, bedeni parçalanıyor, yetmiyor öldükten sonra yakılıyor.

Ailesi tarafından bulunan bir kadının cenazesinin başı yok, vücudu dört parçaya bölünmüş.

Çocukların ve erkeklerin kemikleri kırılmış, iç organları parçalanmış, yanakları ezilerek çıkarılmış.

Memeleri kesilmiş ölü kadın bedenlerine aşağılayıcı ve ırkçı yazılar yazılmış.

Çağlar öncesinde yaşanan bir katliamdan söz etmiyorum ya da IŞİD’in uyguladığı vahşetten örneklerden de... Okurken bile insanın kanını donduran bu olaylar günümüz Türkiye’sinde yaşanıyor.

Ve ne yazık ki herhangi bir ülkede yaşansa dünyayı ayağa kaldıracak bu vahşet karşısında doğru dürüst bir tepki bile verilmiyor. Duygular yitirilmiş bir halde, sanki bunlar hiç yaşanmamış, yaşanmıyor gibi hayat devam ediyor. Sayıları azalan, halka ulaşma kanalları kısıtlanan kimi televizyonlarda dile getirilirken bile korkunç bir masal dinler gibi dinleniliyor sadece...

45 erkek çocuğa tecavüz edilen Ensar Vakfı’nı “Yılın hayırseveri“ seçtiler…

Başbakan:

“Biz Ensar Vakfı’nın insanlığa ve ülkemize yaptığı çok güzel hizmetlerine şahitlik ediyoruz, yaptıklarına Allah’ın huzurunda teşekkür edelim…”

Hükümet Sözcüsü:

“Ensar Vakfı’nı kimse karalamasın, işte bakın ne güzel işler yapıyorlar, değerli hizmetlerini görüyoruz…”

Cumhurbaşkanı:

“Her gün daha da büyüyecek, şu an şube sayısı 165, güzel işler yaptıkça adeta daha ileri bir noktaya…..”

Aileden sorumlu bakan:

“Bir kere olmuşsa, karalamak için gerekçe olmaz…”

Ve TBMM’de:

Ensar Vakfı’nda 45 erkek çocuğa tecavüz olayı üzerine Aile Bakanı hakkındaki gensoru AKP oyları ile reddedildi…

Geçmişte İslamcılık ideolojisine mensup olup da şimdilerde AK Parti iktidarının çatışmacı, baskıcı, ötekileştirici, dini hamasete dayalı siyasetini eleştirenlere kimi Atatürkçülerden şöyle eleştiriler, tepkiler geliyor: “Biz size o kadar söyledik, laiklik çok önemli fakat anlamadınız. Şimdi anlıyor musunuz Atatürkçülüğün ne kadar kıymetli olduğunu?”

Görününüşe bakılırsa Atatürkçüler, haklı çıkmış olmanın gururunu yaşıyor. 

Peki gerçekten haklı mı çıktılar?

Onlar bu ülke için çok önemli şeyler söylediler, yaptılar da biz mi anlamadık? Geçmişte uygulanan laiklik çok kıymetliydi de biz mi fark edemedik? Söyler misiniz Allah aşkına, Atatürkçüler bu ülkede laikliği gerçek anlamıyla ne zaman uyguladılar?

Giderek yapışkan hale gelen çatışmalar can almaya devam ediyor. ‘Görev tamam’ mesajının verilerek çatışma sonrası yeniden inşa sürecine geçildiği ilan edilen Silopi’de yeniden başlayan çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları PKK’nın kolay kolay çatışmaların yapışkanlığından vazgeçmek istemediğini gösteriyor. Peki, PKK niçin çatışmalara ne pahasına olursa olsun ısrarla devam ettirmeye çalışıyor ve ‘pes etmiyor?’

Ben her yerde duymaya alıştığınız klasik siyasi cevaplar yerine daha organizasyonel bir cevap vermek isterim. Görebildiğim kadarı ile aslında kırsal tabanlı ve bana göre Türkiye’nin son köylü hareketi olan PKK bu çatışmaları kurumsal dönüşüm sürecini tamamlamak için bir fırsat olarak görüyor. Köylü PKK çatışmaları ‘Kentlileşmek’ için kullanıyor. Çünkü başta 2012’deki Şemdinli hezimeti ve daha sonra Suriye’de IŞİD’le mücadelede edindiği tecrübe PKK’ya gösterdi ki artık kırsalda yaşama hakkı yok.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu için'Birilerinin önüne yatmış' demesi, 'Terbiyesizlik' ve 'Densizlik' kavramlarının değerlendirilmesini gerektiriyor.

Mesela CHP İstanbul Milletvekili Bekaroğlu, Kılıçdaroğlu için 'Beyefendi, düzgün ve dürüst bir insan' nitelemesini yaptıktan sonra 'Bana kalırsa amacını aşmıştır, keşke hiçağzından çıkmasaydı' demiş

Densizlik nedir

Bekaroğlu'nun bu sözlerini açmak için sözlüklere 'Densizlik' kelimesini yazıp karşılığına bakarsanız, şu tanımlama çıkar:

- Nerede, ne zaman, ne konuşması gerektiğini bilmeyen insanların sergiledikleri davranış biçimidir. Yakışıksız ve saygısızca davranır duruma gelmek densizliktir...

Bir atasözü de densiz kişiyi 'Art ayağı ile kulağını kaşır' diyerek tanımlar. Geçmiş yıllarda Çetin Altan 'Densizlik'in 'Münasebetsizlik' boyutuna ulaşmasını şu tarihi anekdotlaanlatmıştı:

Popüler İçerikler

Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan