Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacının olduğu, darbe anayasasının siyasi ve toplumsal krizlere yol açtığı, yapılan değişikliklerin anayasayı yamalı bohçaya çevirdiği, maddeler değişse de anayasanın ruhunun “darbeci” olduğu ifadelerine hepimiz fazlasıyla aşinayız.
1980’li yılların ikinci yarısından bu yana siyasetçilerin, sivil toplumun anayasaya yönelik ortaklaşan eleştirileri bunlar.
Bu eleştiriler, özellikle geçtiğimiz parlamento döneminde dört partili bir anayasa masası kurulmasına ve aylarca süren çalışmalar yürütülmesine altyapı hazırladı.
Ancak toplumsal beklenti ve iyi niyet partilerin kırmızı çizgilerinin bir noktada yumuşamasına yetmedi.
Ama yine olmadı.