Çok partili yaşama geçildiğinden beri Türkiye’de demokrasi biraz az, biraz fazla ama hep yaralı bereli oldu. Güçler ayrılığı bazen az, bazen çok ihlal edildi. Temel hak ve özgürlükler, hiçbir zaman sağlam bir güvenceye dayanmadı, genellikle rastlantısal ya da konjonktüre yakından bağlı biçimde uygulandı. Askeri darbe dönemlerinde açıkça askıya alındı. Ama askeri cunta yönetimleri dışında, demokrasiyi yaralı bereli kılan bütün bu ihlallerin açık seçik, göstere göstere yapılmamasına da özen gösterildi. Yapılan işin biçimsel olarak yasalara uygun görünmesine önem atfedildi. Devlet yönetiminin üst katlarında bu biçimsel görüntüye önem verilmesinin nedeni, yürürlükteki anayasa ve yasalara uyumlu görünme kaygısıydı. Biraz da Türkiye’de tarihî kökleri o kadar zayıf olmayan, yönetici elitlerde var olan asgari bir demokrasi kültürünün tezahürüydü. Bu nedenle bugüne kadar, en azından seçilmiş yöneticiler, bu hukuk ihlallerini kendilerine verilmiş bir hakkın kullanımı olarak savunmadılar. Ne de bu ihlalleri yapmayı bir marifet olarak görüp, göstere göstere yapmak yetmiyormuş gibi, bunda hikmet aramaya kalktılar.