Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Üst üste gelen bombalı saldırılar, herkesi korku ve güvensizlik içinde yaşamaya zorluyor. Adalet duygumuz çoktan yerle yeksan.

Zaten Anayasa ve ceza kanunlarının dahi keyfi yorumlandığı bir ülkede, kim, nasıl huzur ve güven içinde olabilir ki?

Barış İçin Akademisyenler, dünyada yankı bulan bildiriye imza attıklarından beri işten atılmak, hedef gösterilmek, tehdit edilmek, soruşturulmak suretiyle lince uğradı. Lincin son halkası, üç akademisyenin tutuklanması.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya’nın bir bildiriye imza attıkları için tutuklanmasının ‘kabul edilemez’ olduğunu açıkladı: “Sadece şiddet içermeyen ifade özgürlüğünün kısıtlanması açısından değil, sözkonusu bildiriye imza atmayı hapisle cezalandırmak da Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’na aykırı.”

El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de ABD’deki sivil hedeflere içinde yolcuları olduğu halde sivil uçakları silah olarak kullanarak saldırması, terör eylemlerinin doğasını kökten değiştirdi.

11 Eylül, “küresel gerilla savaşının” başlangıcı oldu.

İntihar eylemleri de artık Orta Doğu coğrafyasına özel, yerel bir eylem türü olmaktan çıkmış, küreselleşmişti.

***

El Kaide kendisinden önceki örgütlere hiç benzemiyordu. Milli devletleri reddediyor, bir tür Sünni İslam enternasyonalizmini savunuyor, terörizmi kitlesel olarak kullanmaktan çekinmiyor ve ikiz bombalamalar gibi eylem imzaları geliştiriyordu.

Örgütlenmesi de daha önceki silahlı yasadışı örgüt yapılarına benzemiyordu. Bildik hücre tipi örgütlenmelere girmiyor, elektronik haberleşme yerine yüz yüze iletişimi kullanıyor ve dünyanın her köşesinden cihatçı örgütlere eylem projesi temelinde destek ve isim kullanma hakkı, adeta “franchising” veriyordu.

YouTube'da dolaşan Ali Ağaoğlu videosunu izlediniz mi?

Ben izledim.

Utanç duydum.

Ve kendisinin hangi ülkede yaşadığını çıkaramadım!!!

Kastettiği ülke, herhalde Türkiye çünkü “Benim ortanca hanımın doğum günüydü” gibi bir laf ediyor...

Bu ne demek ya!!?!

Sözünü ettiği ortanca hanımsa, demek ki bunun küçüğü de var, büyüğü de...

Kaç eşi var bu beyefendinin?

Bu ülkede erkeklerin kaç karısı olabiliyor?

Biz bir tane olabiliyor diye biliyoruz ama anlaşılan yanlış biliyoruz...

Sadece çüşünüz demek istiyorum.

Bu kadar paran olunca, Ali Ağaoğlu olunca, normal mi oluyor!?...

Diyebilirsiniz ki, “Sana ne! Alan razı, satan razı!”

Hayır kardeşim, bu ülkede yaşayan bir kadın olarak itiraz ediyorum, böyle bir şeyin normalleşmesinin bütün kadınların haklarına vurulmuş bir darbe olduğunu düşünüyorum.

Eğer bu ülkede yasalar varsa, herkes için olsun!

Brüksel’deki patlamalar Ankara’da son canlı bomba cinayetindeki mesajı hatırlattı: Siz bizim merkezimize girerseniz, biz de sizinkine gireriz… Terörün tek bir yerden yönetildiği türünden kolaycı yaklaşımlara kapılmaya gerek yok. Küresel bir dünyada yaşıyoruz ve herkes birbirinden ‘öğreniyor’. Kurulu düzenle şiddet mücadelesine girenlerin ortak araçlar ve yöntemler kullanması doğal. Bu durum terörün küresel bir planda ele alınması gerekliliğini ortaya koyduğu kadar, her ülkenin kendisini bir ‘terör çekim merkezi’ olmaktan çıkarmak için kafa yormak zorunda olduğunu da söylüyor.

***

Türkiye bu açıdan ele alındığında ilk bakışta çok handikaplı bir ülke olarak görülebilir. Bir yanda PKK’dan DHKP-C’ye uzanan ve bilumum sol şiddet örgütlerini içeren bir yelpaze, diğer yanda IŞİD ve onun muhtemel yerel uzantıları.

ABD’nin İran’a yaptırımlarını baypass etmek için kurulan para transferi ağının merkezinde yer alan işadamı Reza Zarrab’ın Türkiye’de yolsuzluk soruşturması çerçevesinde tutuklanıp hükümetin müdahalesiyle bırakıldıktan aylar sonra ABD’de tutuklanması siyasetin nabzını yükseltti.

Zarrab’ın tutuklanacağını bile bile anlaşma olmadan ABD’ye gitmeyeceği, savcıyla uzlaşıp konuşması halinde soruşturmanın Türkiye’deki yetkililere uzanacağı, bu şekilde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üzerinde siyasi baskı kurulacağı yönünde iddialar sökün etti.

Zarrab aleyhine iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Savcısı Preet Bharara bir anda Türk muhalefetinin gözdesi haline geldi.

Başbakan Ahmet Davuto-ğlu’nun müjdesini verdiği taşeron işçilere kadro hakkının detayları netleşiyor. Başbakan, kamuda görev yapan tüm taşeron işçilerin kadroya geçirileceğini ifade etmişti. Söz konusu düzenlemeyle 720 bin taşeron işçi kadro hakkına kavuşacak. Bu açıklama sonrası taşeron işçilerin kafasında, geçişin nasıl olacağına ilişkin sorular var.

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, kamuda görev yapan taşeron işçilerden 1 Kasım 2015 ve öncesinde işe girmiş olanlar kadroya geçirilecek. Bu tarihten sonra taşeron işçi olarak kamuya alınan taşeron işçiler için kadro hakkı söz konusu değil. Tarih belirlenmesinin amacı, taşeron işçilere kadro verileceği vaadinden sonra kamuya taşeron işçi olarak alınan kişilerin kadroya geçirilmesinin engellenerek, olası suiistimallerin ortadan kaldırılması.

En küçüğü 35 günlük bebek, en büyüğü 18 yaşında en az 88 çocuk. Bu sadece Temmuz 2015-Şubat 2016 arasında çatışmaların yoğunlaştığı 11 kentte hayatını kaybeden çocuk sayısı. En az 116 da yaralı. Yakınlarının ölümüne, hastaneye eriştirmeyen o çaresizliğe şahit oldular. Kiminin sınıfları karargâha döndü, tahtalarına devlet imzalı feci mesajlar kazındı. Silinse de çıkmaz. Evlerinden oldular, aç, susuz kaldılar. Onların omuzlarına çöken, kaldıramayacakları kadar ağırdı.

Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü ile Göç ve İnsani Yardım Vakfı, hafta sonu “Çatışma Koşullarında Çocuk Hakları, Savaştan Çocuğu Sakınma Yöntemleri ve Çatışma Koşullarında Sağaltıcı Çocuk Eğitimi” konulu uluslararası bir toplantı düzenledi. Davet edilen AKP ve CHP milletvekilleri gelmemişti. İroniktir, güvenlik endişesiyle son anda katılmaktan vazgeçen yurtiçinden ve dışından katılımcılar vardı. Tam da konuşulacak çocukların hayatı bundan ibaretken...

Brüksel’de patlayan bombalar 37 kişinin hayatına mal oldu. 

Belçika Başbakan’ı “Korktuğumuz başımıza geldi” dedi. 

Onun korktuğu şeyi Türkiye son 35 yıldır sürekli yaşıyor. 

Ancak Gezi’den beri terör örgütlerinin merkezinde yer aldığı bu dehşetin şiddeti de, kimyası da değişti ülkemizde. 

Avrupa’nın terör ve örgütlere karşı sergilediği çifte standart ise gerçekten usandırıcı türden. 

Bugün DAEŞ’in Paris ve Belçika’da yaptığı saldırılar, yakın planda Suriye’deki iç savaşın, uzak planda da sömürgeci zihniyetin Ortadoğu/Afrika ve Asya’da yaptığı zulümlerin bir semptomu. 

Belçika ve Paris’te yaşanan şüphesiz vahşice, ahlaksızca ve kabul edilemez katliamlar. 

11 Eylül 2001 İkiz Kule ve Pentagon saldırıları da öyleydi. 

Terör örgütlerinin kimliği önemli olmadığı gibi, teröre kurban gidenlerin de kimliği tabii ki önemli değildir.

Türkiye’de çok üst düzey itibara sahip bir işadamı muamelesi gören İranlı Rıza Sarraf 19 Mart 2016 cumartesi günü ABD’de (Miami) yakalanıp, gözaltına alındı. Sonra da tutuklandı.

Rıza ile ilgilenen Amerikalı savcı Preet Bharara’nın kişisel profili bir hukukçu olarak çok parlak. Suçlular ve o çevrede yer alanlar içinse ürperti verici. Savcının bir de lakabı var: 

Wall Street Şerifi!

Elinden kurtulmak kolay değil.

Rıza için hazırlanan iddianamede 75 yıl hapis cezası isteniyor. Bu cezayı hak etmek için ne yaptığı sıralanırken, Türkiye üzerinden yürüttüğü uluslararası para-altın trafiğinin haritası da dosyaya konmuş bulunuyor.

Türkiye kamuoyu onun “faaliyetleri” hakkında ancak 17 ve 25 Aralık operasyonlarından sonra bilgi sahibi olabildi.

Bu operasyonlar için “dönemin Başbakanı” sıfatıyla evraklarda adı geçen Recep Tayyip Erdoğan “Bu bir darbe teşebbüsüdür” saptaması yapmıştı.

Fotoğrafa bakıp duruyorum. Günün herhangi bir saatinde, açıyorum, bakıyorum, sonra hayatıma geri dönüyorum. Gidiyorum, geliyorum, konuşuyorum, çalışıyorum, gülüyorum. Sonra yine bakıyorum. 

Yaşlı bir adam, kurşun delikleriyle dolu bir duvarın önünde oturmuş, ağlıyor. Elinde kocaman bez mendil, bastonunu tutmuş. Ayakkabıyla girilmeyen bir evdir bu, yerde halı var. Ama adam ayakkabılarını çıkarmamış. Belli ki artık içerisi/dışarısı pek fark etmiyor. Zaten içerde kimse kalmamış. Nerede herkes? Eşyalar toplanmış- prizlerin olduğu yerde bir büfe vardı muhtemelen- halıda izi duruyor. O kurşunlar büfedeki her şeyi parçalamıştır- fotoğrafları kurtarabilmişler midir? Üzerlik tütsüsünü bırakmışlar. Bir vakit işe yaramışsa bile, artık yaramadığı için belki.

Fotoğrafı çok genç bir muhabir çekmiş. DİHA’dan, Nuri Akman. Sonra onu tutukladılar. Bilmiyorum çok “heyecanlı” mıydı, ondan mı “terörist” olduğuna kanaat getirdiler? Twitter’da paylaşmış bu fotoğrafı, altına birisi “partizancılık oynayıp sonra ağlamayacaklar” diye yazmış. Bu yaşlı adamın partizancılık oynadığını düşünmek ne tuhaf.

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman