Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

İçişleri Bakanı Efkan Ala’yı televizyonda izledim.

İstiklal Caddesi’nde beş kişinin yaşamını yitirdiği canlı bomba eyleminde, saldırganın kimliği, IŞİD bağlantısına dair bilgiyi de verdiği açıklamayı yaparken, yüzünde gerçek ya da “geçici” kabilinden herhangi bir üzüntü ifadesinden iz yoktu. 

Mekanik ses tonu, duygusu belli olmayan bir yüz ifadesiyle, Nevruz’u kutlayıp, polis sayıları verip, “menfur” saldırı failini açıklayıp kamu düzeninden söz etti ve gitti. 

Bu vesileyle iyi bildiğiniz bir sırrı hatırlatayım: 

Hükümetler, başbakanlar, bakanlar ne kadar değişse de güvenlik bürokrasisi dilinin değiştiğini gören olmamıştır. Anımsayabildiğiniz İçişleri bakanlarını gözünüzün önünden geçirin. Söylenenler bakımından, Ala yerine Mehmet Ağar da olabilirdi konuşan, Abdülkadir Aksu da Muammer Güler de... Dün televizyonda Ala yerine bu isimler de konuşacak olsa, -eylemin karakteri, sonuçları, örgütün yapısı ve eylemin tarihinden bağımsız olarak- sözcükler üç aşağı beş yukarı benzer biçimde dizilirdi:

Son günlerde yaşadığımız acıların nedeni, devletin politikaları, bu politikaların dayandığı görüş de siyaset adamlarımızın terör tanısıdır.

Aşağıda, Cumhurbaşkanının ağzından bu politika ve tedbirleri kısaca okuyacaksınız. Gerçekte bu politikayı Sayın Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis   konuşmasında da söylemişti.

Sayın Erdoğan’ın okumasını ve inanmasını çok arzuladığım bazı görüşlerimi yazacağım bu yazımda.

Önerim, Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu’nun, birlikte oturup, şimdiye kadar yaptıklarını gözden geçirerek ortak çalışma kararı almalarıdır.

Şu anda birbirlerini nasıl gördüklerini unutarak, önce iki yoldaş gibi ortak çalışmaya hazır hale gelmelidirler.

Ortaklıklarının bilincine vardıktan sonra, “yahu biz ne yapıyoruz, memleket elimizde batıyor!” deyip, birlikte veya ayrı ayrı, aşağıda özetlenen politikaların yanlışlığını anladıklarını ve terk ettiklerini halka açık yürekle açıklamalıdırlar!

Avukat Seda Akço çocuklara cinsel istismarı önlemek için neler yapılması gerektiğini anlatıyor...

GÖNÜLLÜLER SIKI DENETLENMELİ

Çocuk istismarını önleyici bir yaklaşıma ihtiyaç var. Çocukların gidecekleri eğitim kurumlarının sıkı denetlenen standartları olmalı. Bu standartlar içerisinde mutlaka çocukla çalışacak kişilere dair kurallar olmalı. Özellikle çocuk istismarı konusunda biliniyor ki, istismarcılar gönüllüler arasına karışabiliyor. O yüzden gönüllülerin kontrolü daha sıkı olmalı. İstismar olmadan önleyici tedbirlerin alınması lazım. Bu çok göz ardı ediliyor.

İSTİSMARCIYI TAKİP SİSTEMİMİZ YOK

Diyelim, çocuk istismarından yargılama bitti; sanık hapis cezası almadı veya çok kısa süreli bir ceza aldı, sonra da çıktı. Bir başka yerde benzer bir suç işlemesini engelleyecek nasıl bir takip sistemimiz var?

Issız caddeler, alışveriş merkezleri ve metrolar…

“Hala burada yaşamaktan mutluyum ve ayrılmayı düşünmüyorum ama kesinlikle Türkiye’de geçirdiğim en zor dönem” diyor 47 yaşındaki John Bowlus gördüğü bu manzara karşısında.

Tarihinin en kanlı terör olaylarını yaşayan ülkede Türkler evlerine kapanırken, yabancılarda da büyük bir korku hakim.

Ailesiyle birlikte beş yıldır İstanbul’da yaşayan ABD vatandaşı Bowlus son aylarda Türkiye’nin metropollerinde üst üste gerçekleşen terör olayları nedeniyle endişelenen tek yabancı değil.

“Terör Türkiye’de yeni değil. Ancak hedefleri bugüne kadar daha spesifikti. Nüfusun büyük bölümünün güvende olduğunu düşünüyordum. Evim son patlamanın olduğu İstiklal Caddesi’ne yakın. Ve bu yaşanan günlük yaşamımı derinden etkiledi” diyor Al-Monitor’a konuşan master öğrencisi Lionel Genaud.

Can Dündar’ın MİT TIR’ları dosyasını haber yapmasını doğru bulmayabilirsiniz. “Bu bir gazetecilik faaliyeti değildir” diyebilirsiniz. Hatta bundan dolayı yargılanması gerektiğini de düşünebilirsiniz.

Fakat mesele Can Dündar veyahut MİT TIR’ları meselesi olmaktan çıktı.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı tanıyan bu iktidar. Mahkemenin üyelerini atayan da aynı iktidar.

Buna rağmen Anayasa Mahkemesi Can Dündar davasında, tutuklu yargılanmasında bir hak ihlali olduğuna karar verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve medyada tetikçiliği kendisine meslek edinmiş Erdoğanistler bu kararı tanımadıklarını ilan edip aleyhte kampanya başlattı. Dündar ve Erdem Gül’ün 25 Mart’taki duruşmada yeniden tutuklanmalarını istiyorlar.

Duruma bakılırsa yeniden bir tutuklanma çıkabilir.

Her gün asker, polis, sivil onlarca insan ölüyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türk vatandaşlarına AB ülkelerinin vizeleri kaldırması için Brüksel’e öneri üzerine öneri yapıyor.

Son durum şu… Eğer Türkiye AB’nin koyduğu 72 şartın tümünü yerine getirirse, Türk vatandaşlarına Schengen bölgesinde vize kalkacak.

Şartlar konusunda sayılar havada uçuşuyor…

72 şart var, 19’u yerine getirildi, kaldı 53 şart…

Peki sayılarla ifade edilen bu şartlar gerçek hayatta ne getirip, ne götürecek?

Bir başka deyişle…

Türk vatandaşlarına AB vize muafiyetinin bedeli aslında ne olacak?

İşte AKP hükümetinin yerine getirmesi gereken 72 şarttan bazıları…

TERÖRLE MÜCADELE KANUNU DEĞİŞECEK AMA AB NORMLARINA GÖRE

Bugünlerde terörle mücadele yasasının değiştirilmesi gündemde. Ancak değişikliklerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarif ettiği ve AKP’nin üzerinde çalıştığı gibi, köşe yazılarını, atılan twitleri bile “terör delili” yapacak şekilde olmaması gerekiyor.

Her Nevruz'la birlikte çiçekler açardı benim memleketimin dağlarında. Bu kez canlı bombalar patlıyor şehir merkezlerimizde.

Terör bu kez İstanbul'dan vurdu.

21 Mart Nevruz bayramı nedeniyle terör saldırılarının devam edeceği söyleniyor. Bir “eylem silsilesi”nden söz ediliyor.

Tam 1 yıl önceydi.

Nevruz'da yüzbinlerce insan, Diyarbakır Meydanı'nda, Öcalan'ın, Türkiye'ye karşı silahlı mücadeleyi bırakma çağrısını dinliyordu.

3 yıl önce yine aynı meydanda bu kez Öcalan'ın, 'silahlı mücadele devri bitti siyasi mücadele dönemi başladı' çağrısına kulak veriyordu.

Aradan 1 asır geçmedi. Şunun şurasında 1 yıl oldu.

Bu kez, doğuda şehir savaşları, batıda canlı bomba eylemleriyle sarsılıyoruz.

Türkiye zor günler geçiriyor...  Çatışmalar, operasyonlar, patlayan bombalar, giderek artan terör eylemleriyle...

Antalya’da, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adenauer Stiftung ile ortaklaşa düzenlediği meslek içi eğitim seminerinde meslektaşlarımızla gazeteciliği konuşuyoruz; medyanın dili, şiddeti, barış gazeteciliği, terör ve çatışma bölgelerinde gazetecilerin yaşadığı travmalar üzerine... Cemiyet Başkanı Turgay Olcayto’nun, “Demokrasi farklı görüşlere tahammül rejimidir” dediği sırada, ajanslar Ankara’dan sonra İstanbul’un göbeğinde patlayan bir canlı bomba haberi geçiyor...  

Medya yine aynı hataya düşüyor: İnternet haber siteleri anında dehşet verici görüntüleri yayımlıyor. Etrafa saçılmış ceset parçaları, kopan kollar, bacaklar...   

Terörün istediği de bu. Terör manşet olmak ister, korkutmak ister, toplumda yarattığı panikten, kaos ortamından beslenerek büyümeyi hedefler. 

Yasak çözüm değil

Dönüp dolaşıp aynı sorular ve sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz...

25 Ekim’de bu köşede Orson Welles’in Yurttaş Kane filminden bahsetmiştim.  1941 yapımı “Yurttaş Kane” sinema tarihinin en iyi filmlerinden biridir. Filmdeki ana karakter olan medya patronu Charles Foster Kane, Küba’da savaş çıksın istemektedir. Savaş demek gazetenin daha çok satması demek olduğu için savaş çığırtkanlığı adına her şeyi yapar. Ve Kane şu meşhur cümlesini söyler: “Siz şiirler yazın! Ben savaşı çıkarırım!”

Bizdeki medyanın savaş çığırtkanlığını en iyi özetleyen cümle budur. Her patlamadan, her saldırıdan sonra Tayyip Erdoğan’ı suçlayan, devleti zan altında bırakan söylemleri kullanıyorlar. Cumhuriyet tarihinde ben bu kadar aşağılık güruhu hiç görmedim. Sanatçı müsveddesinden gazeteci bozuntusuna kadar bir grup Türk devletine ve milletine açık bir savaş yürütüyor. Üstelik türlü kategorilerde pis argümanlarla. PKK’yı kınamayıp teröristlere tek laf etmeyen ve sadece hükümet suçludur anlayışına sarılan hainlerle karşı karşıyayız.

Düşünülen kanun taslağı yasalaşırsa, cezaevlerinde kapasite artırımına acilen gidilmesi gerekecek. Susturulması, etkisiz hale getirilmesi gereken “terörist” sayısı bir hayli kalabalık olacak.

Yeni “terör” yasası çıkarmak ya da mevcut yasada değişiklikler yapmak üzere çalışmalar hızla devam ediyor. “Terör” denilen/dedikleri kavrama yeni anlamlar yüklenecek. Yeniden tarifi yapılacak. Yeniden içi doldurulacak istenildiği gibi kullanılmak üzere.

Emir verildi bir kere. Durmak olmaz. Emri veren tarifini de yaptı aslında. “Ya bizim yanımızda yer alacaklar ya da teröristlerin yanında yer alacaklar” diyerek yapılan yeni tarife bakıldığında üçüncü şık bulunmuyor. “Bizim yanımız” olarak tarif edilen, aslında “biz ne dersek o kabul edilecek” anlamından başka bir ifade değil.

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı