Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Son altı ayda üçüncü katliam. Yine Ankara’nın göbeğinde. Onlarca vatandaş, onlarca dost, onlarca masum insan bir anda gidiverdi.

Lanet olsun, evet, lanetler yağsın bunu yapanların üzerine. Savaşmaktan başka dil bilmeyenlerin sofrasında kıyametler kopsun.

Başka da ne denir, ben bilmiyorum.

**

Taziye ve sabır dileklerinden sonra acz içinde akla gelen ilk soru “Kim yaptı” olabilir.

Kim yapmış olabilir?

Belki IŞİD? Reyhanlı’yı, Suruç katliamını ve I. Ankara Katliamı'nı yapmıştı.

Belki TAK? II. Ankara katliamını yapmıştı.

Belki PKK? İsmini açıklamak istemeyen bir Türk yetkili Reuters’a ipuçlarının PKK’yı işaret ettiğini söylemiş. Evet PKK olabilir. TAK da olabilir.

Dördüncü büyük terör saldırısını yaşadık. 37 can yitirildi. 

8 ayda ise, kentlerde kitlelere yönelik terör saldırılarında ölen insan sayısı 217...

Saldırıların ikisinin IŞİD tarafından yapıldığı açıklandı.

Diğer ikisi muhtemelen PKK bağlantılı. Askeri servislere yapılan saldırıyı TAK üstlendi ve failin ismine ulaşıldı. Son saldırıyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmasa da, fail ile ilgili izler yine PKK'yı işaret ediyor.

IŞİD, Suriye'deki ortamın Türkiye'ye taşıdığı bir şiddet unsuru. Bu grup daha önce Türkiye'de pek rastlamayan bir Ortadoğu yöntemi kullanıyor. Bomba taşıyan saldırganlar, kendilerini patlatıyorlar. Ölümcül ve takibi zor eylem biçimi...

Diğer iki saldırı, Ankara'da askere yapılan saldırı ile son Güven Park saldırısı bomba yüklü araçla yapıldı.

Önce KCK yürütme konseyi eş başkanı Cemil Bayık, ardından yürütme konseyi üyesi Duran Kalkan 2016’nın bahar aylarına doğru uygulayacakları stratejiyi açıktan ilan etti.

“Mevcut durumda silahı mücadeleye son vermek için hiçbir neden yok” dediler ve içinden geçmekte olduğumuz haftaları işaret ederek, “iç savaş Türkiye’de ağırlaşacak” mesajını verdiler. Bu kararlılığın bölgesel savaş ortamından ayrı düşünülemeyeceğine vurgu yaptılar. 

Mart ayında büyük bir direniş süreci yaşanacağını söylediler.

Duran Kalkan malum; Ankara’da asker servislerine dönük saldırının gerçekleştiği Merasim sokak eylemini üstlenen TAK’ın fikir babalarından.

Kalkan’ın, Kızılay saldırısından bir gün önceye denk düşen, PKK’nın 10 örgütle güç birliği yaptığına dönük açıklamasına da dikkat.

“Silahlı mücadele de dahil eylem birliğini” ifade eden bu güç birliği, MLKP, TKP/ML, THKP-C/MLSPB, TKEP-L gibi örgütlerle kurulan ittifakı ifade ediyor.

Uzak geçmişe ya da on veya yirmi yıl öncesine atıf yapmadan, şu son sekiz aydan beri yaşananlar haftanın neredeyse bütün günlerini “kanlı” olarak nitelemeye yeterli: Kanlı Pazartesi (Suruç, 22 Temmuz), Kanlı Cumartesi (Ankara, 10 Ekim), Kanlı Çarşamba (İstanbul, 13 Ocak ve Ankara, 17 Şubat), Kanlı Pazar (Ankara, 13 Mart). Toplamda 200’ün üzerinde insanın hayatını kaybettiği, bir kısmını IŞİD üyelerinin yaptığı bu beş intihar bombacısı eyleminin yanında, aynı sekiz ay içinde Türkiye’nin Kürt illerinde ölen güvenlik görevlisi, sivil ve PKK veya YDGH militanı sayısı da 1000’i aşmış durumda. Nusaybin, Yüksekova ve Şırnak’ta başlayan operasyonlarla bu sayının hızla artacak olması maalesef güçlü bir ihtimal. Yaptığı, iktidarın hoşuna gitmediği için tutuklanan, işinden, okulundan atılan, mallarına el konanlar da cabası... 

Kaos tehdidi, 7 Haziran seçimleri öncesinde AKP önde gelenlerinin diline pelesenk olmuştu. 8 Haziran sabahı, AKP milletvekili ve anayasa hukukçusu Burhan Kuzu, “Ya istikrar, ya kaos dedim, millet kaosu seçti; hayırlı olsun” demişti.

Deprem bölgesinde depreme dayanıksız binalarda oturmak zorunda kaldık senelerce. Oturmaya da devam ediyoruz. 

“Depremle yaşamaya alışmamız lazım” dediler. 

Oysa deprem değil, insan hatası öldürüyordu. 

Dere yatağına site yapmışlar, ilk yağmurda su basmış. “Sel felaketiyle yaşamaya alışmamız lazım” dediler. 

Oysa dere yatağına ev yapmak bir insan tercihiydi ve önlenebilirdi.

Sel değil, insan hatası öldürüyordu.

Soma’da 301 kişi hayatını kaybetti, hesabı da sorulamadı. Öyle, öldüler gittiler güzel insanlar. “Madenciliğin fıtratında var, alışmamız lazım” dediler. 

Oysa yaşam odaları ve modern madencilik uygulamaları ile bu kazalar günümüzde minimuma indirilmişti. Ölümlerin sebebi insan ihmaliydi, önlenebilirdi.

Madenciliğin fıtratında ölüm yoktu, sorumluların hatası, yani insan hatası öldürüyordu. Ankara’da bomba patladı. 

Sonra bir daha patladı. Sonra bir daha patladı.

“1990’ların başıydı. Kumrular’daki ağaçları budamışlardı, tam ortalarından keserek. Geçen gün baktım o güzelim ağaçlar yine kapatmış gökyüzünü. Çok yıl yaşadık demek ki Ankara’da. Bir yılbaşı akşamında, on beş metrekarelik bir odada, birbirini seven insanlar eğlenmiş ve sabaha karşı yürümek istemişti. Yaklaşık yirmi yıl sonra yine büyümüş olacak ağaçların ortadan budandığını görünce, üzülmüşlerdi. Şimdi onlar, orta yaşlı, iş güç sahibi. Ağaçlar yeniden filizlenip gökyüzünü kaplarken mezun oldular, âşık oldular, evlendiler, boşandılar, işsiz kaldılar. Ağaçlar gökyüzünü örttüğünde, hepsi bir yerlerde…

1990’ların ortasıydı. İngiltere’de, Londra’da bir lokantanın, duvarları lekeli ve yemek kokulu soyunma odasında iki insan sohbet ediyordu. Biri garson, diğeri müzisyen. Keman çalıyordu müzisyen olanı. Sarı sakalı, dökülmekte olan uzun, arkadan bağlı saçı ve sigaradan sararmış parmaklarıyla. İyi bir adamdı. Ankara’da okuyup gitmiş Londra’ya.

Devletlerin yaşamında terör saldırılarının açtığı yaralar da kapanır, ama bunların neden olduğu acılar hiç unutulmaz. Böyle durumlarda toplumlar güvenliğin, istikrarın, huzurun değerini daha iyi anlar.

Ama terör saldırıları kaçınılmaz biçimde siyaseti derinine etkiler. Lafı kıvırmadan ülkenin bütünlüğünden, güvenliğinden yana olanlar, lafı eveleyip geveleyenlere karşı sertleşirler. Siyasetin uzlaşma mekanizmaları devre dışı kalır. 

Daha kararlı bir çizgi 

Bunu önümüzdeki günlerde herhalde hissedeceğiz. PKK terörüne karşı bir nevi hoşgörü ile yaklaşan milletvekillerinin dokunulmazlık dosyaları, daha hızlı gündeme gelecek. Toplumun terör eylemlerine karşı sergilediği dayanışma, siyasi partileri daha kararlı bir çizgi izlemeye zorlayacak.

Burada unutmamamız gereken bir gerçek daha var... Bir ülkede sivilleri hedef alan terör saldırılarında, tüm dünya, hedef alınan ülkenin yanında yer alır. Bunun çok somut yansımasını, Putin adına yapılan açıklamada da gördük.

14 Mart günü modern tıp eğitiminin başlangıcının yıl dönümü olduğu için, tüm hafta Türkiye’de Tıp Haftası olarak kutlanır. Kutlanırdı demek daha doğru olacak. Çünkü 1990’lardan itibaren ortaya çıkan neoliberal sağlık reformu ile yaşanan sorunlar, tıp haftalarının temel gündemi oldu. Bu sorunlar sağlık çalışanlarının kendi yaşadıkları sorunları olmanın yanında bu halkın sağlık hakkı konusunda yaşanan sorunlar idi.  

Tıp Haftası olması nedeniyle, bugün sağlık çalışanları ve sağlık sistemi ile ilgili bir şeyler yazabilmeyi çok isterdim. Bunu yazabiliyor olmak, Türkiye’de gündelik hayatın normal olduğu anlamına gelirdi şüphesiz.

Ama Türkiye’de artık hiçbir şey normal değil. En çıplak haliyle “terör”ü yaşıyoruz. Her an ve her yerde bir şeyler olabilir, insanlar ölebilir. Ne yazık ki insanların onar yirmişer hatta yüzer yüzer katledildiği bir ülke artık Türkiye. İnsanlara korku salmak, insanları diken üstünde, güvenlikten yoksun bırakmak. Toplumu terörize etmek demek de budur zaten!

Ve terörle yaşamaya alışmak da mümkün değil. Terör normalleştirilebilir bir şey değildir. Normalleştiği zaman o terör olmaz. Ne terörü ne de yaşanan terör karşısında sorumluluk almayanları normalleştiremeyiz.

İstihbarattan anlamaz bunlar.

*

Çünkü… Zaten kendileri, MİT’in “takip edilecek organizasyon listesi”ndeydiler. Neredeyse hemen hepsi tarikat mensubu ve irticacı teşkilat mensubu oldukları için “iç tehdit” kapsamındaydılar. MİT bunların faaliyetleri hakkında rapor tutuyor, bunların devlete sızmasını engellemek için önlem alıyordu. Dolayısıyla… Bunların arasından hiçbiri devletin istihbarat teşkilatında işe giremedi, hiçbiri MİT’te görev alamadı. Daima MİT’in dışında kaldılar. Sıradan vatandaşın MİT’e dair bilgisi neyse, bunların bilgisi de o kadardı. Bu nedenle… Hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, MİT’in bünyesinde kendi elemanları yoktu. Devletin memuruyla çalışmak yerine, devletin memurunu yok saydılar, tecrübeyi-liyakatı küçümsediler, kendi elemanlarını paraşütle indirdiler. O güne kadar MİT’te çaycılık bile yapmamış birini, MİT’in en tepesine koydular. Devletin istihbarat teşkilatını, Üsküdar belediyesi zabıta müdürlüğü sandılar. Kendilerini çok akıllı ve pratik zekalı zannettikleri için, ne olcak canım hallederiz dediler. Netice? Oslo’dan silah yüklü tırlara, yakalanmadıkları operasyon yok. Reyhanlı, Suruç, Musul, Sultanahmet, Ankara patlamaları, yakaladıkları operasyon yok!

Türkiye, Suriye siyasetini uygularken, sahadaki koşulların gerçekçi bir değerlendirmesini yapamadı. Daha doğrusu kendi hedeflerini değişen şartlara uyacak şekilde değiştirmekte ağır kaldı.

Beş yıl önce Arap isyanları başladığında Türkiye, uluslararası sistem içinde belki o güne dek görülmemiş derecede prestijli bir konumdaydı. İzlediği dış politika ve bunun kavramsallaştırılışı dünyada ilgi uyandırıyor ve başarılı bulunuyordu. İçeride de İslamcı hareket içinden gelmiş bir partinin demokratik sistem bağlamında başardıkları, gelişmeleri çok yakından izlemeyenler açısından hayranlıkla izleniyordu. Bu durumda NATO üyesi ve AB üyelik adayı Türkiye’nin, Arap isyanları ardından ortaya çıkacak rejimlere esin kaynağı olması hem bekleniyor hem de isteniyordu.

Beş yıl sonra Türkiye’nin benzer bir konumda olduğunu söylemek mümkün değil. Bir ara “değerli yalnızlık” tanımlamasıyla geçiştirilmek istense de Türkiye, son dönemde izlemiş olduğu dış politika nedeniyle müttefikleriyle arasında ciddi gerginlikler bulunan, Rusya ile kavgalı, bölgedeki pek çok ülkede büyükelçi düzeyinde temsil edilmeyen ve hepsinden daha acıtıcı olarak sözünün ağırlığı hayli azalmış bir ülke konumunda.

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nde Yeni Doğmuş Bebeğin Başının Örtülmesi Tepki Topladı
Yönetmen İlker Canikligil'in "Kaçak Film" Çıkışına Röportaj Adam'dan Aşırı Haklı Tepki
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
YORUMLAR

Toplam 3 kişiye baktım, en çok Yılmaz Özdil'in yazısını beğendim..

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ