Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bugün Dünya Kadınlar Günü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu vesileyle yaptığı açıklamaları okudum.

İşte bunlardan biri: “Açık söylüyorum, bana göre kadına en büyük zararı, hayatı ‘ekonomik özgürlük parantezi’ne mahkum eden anlayış vermiştir. Halbuki, hangi annenin yaptığı iş, paraya tahvil edilebilir? Bunun bedeli olabilir mi?”

Özetle kadının esas görevi kariyer sahibi olmak gibi ‘boş’ uğraşlar değil evinde çocuk yetiştirmek. Sayın Cumhurbaşkanı buna inanıyor.

Bir de Batı’nın Türkiye’nin nüfusunu kurutmak istediğine… “Şu anda Batı tutuştu. Niye biliyor musunuz? Çünkü nüfusları yaşlandı. Nüfusu artırmamız gerekiyor. Burada da bir numaralı aktör anneler. Sizsiniz. Kürtaj itirazlarında, üç çocuk tartışmalarında, ailelerin korunmasıyla ilgili attığımız adımlarda da bu zihniyet kendini ele veriyor. Bu ülkede doğum kontrolleri yapıldı. Nüfus planlaması, aile planlaması adı altında. Niye biliyor musunuz? Bu milletin neslini kurutmak için. Nüfusumuzu yaşlı hale getirip azaltmak için.”

Eğer Türkiye ile anlaşma olmaz ise bu AB için ciddi bir fiyaskoya dönüşebilir. Olursa, işte o zaman yeni bir durum var demektir.

Brüksel’de AB ile yapılacak mülteci toplantısından kesin karar çıkmasını doğrusu beklenmiyordu.

Ama Türkiye’nin sürpriz bir teklifle hem sunabileceklerinin, hem taleplerinin çıtasını yükseltmesinden dolayı değil.

Ortak eylem planı üzerinde AB liderlerinden gelecek ek talepler nedeniyle Türkiye’nin savunma konumunda kalacağı ve ek süre isteyebileceği tahminleri yapılıyordu.

Üç taraftan' Rusya tarafından 'kuşatma altına' giren ve 'stratejik tehdit' altına sokulduğunu hisseden Türkiye, kendisine açık yöne doğru yani 'Batı'ya' meylediyor.

“Dönüm Noktasındaki Türkiye” ... Bu başlık. Bir de üst başlığı var: “Yeni bir Ortadoğu mu?”

Amerika’nın etkili haftalık dergilerinden The American Interest ’in, Türkiye’de son günlerin üç gelişmesinin birbiriyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguladı yazısının başlığı ve üst başlığı.

Nedir o birbiriyle doğrudan bağlantılı üç gelişme:

1. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun beklenmedik, ani İran ziyareti;

2. Zaman gazetesine el konulması;

3. Brüksel’deki Türkiye-AB Zirvesi

İlk ikisi, “zincirin en önemli halkası” olan üçüncüsüne yani dün sabaha karşı, 12 saat süren görüşmelerden sonra sonuçlarının alınması bir hafta daha bekleyecek olan “Brüksel Zirvesi” ne bağlanmıştı.

Tümünün “bağlantılı” bulunduğu bir “dördüncü gelişme” ise, Türkiye’nin kendisini içinde bulduğu “yeni jeopolitik durum” ile ilgili: Türkiye ile Rusya arasında bozulmuş bulunan ilişkiler.

Dünkü yazımızın başlığı da buydu. Konu ise, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Tahran ziyaretinde ortaya koyduğu 5 prensip üzerindeki mutabakatın ne ölçüde hayata geçirilebileceğiyle ilgiliydi.

Bugün ikinci kez aynı başlık altındaki yazının konusu ise, Başbakan Davutoğlu’nun Brüksel’deki AB Zirvesi’nde mülteci krizinin çözümü için sunduğu planla ilgili. Uzun müzakerelerden sonra yapılan açıklamada “prensipte” mutabakata varıldığı, ancak kesin kararın 17-18 Mart’ta AB liderlerinin toplantısında verileceği bildirildi.

Türkiye’nin AB’nin önde gelen yetkilileri ile prensipte anlaşmış olması kuşkusuz önemli bir gelişme. Ama pratikte bunun hayata geçirilmesi için 28 üye ülkenin de buna onay vermesi gerek ki bu da kolay değil.

Anaakım medyada ‘bir ilk’ vurgusu konulan haberde, Sakız adasına geçecek sığınmacı teknesinde iki Türkiye vatandaşı aile çıktığını öğrenmiştik. Biri İdilli, diğeri Nusaybinli iki ailenin dörder çocuklarıyla birlikte Suriyeli sığınmacıların arasına karışıp, Yunanistan üzerinden Almanya’ya gitmek istedikleri ortaya çıkmıştı.

Ölüm yolculuğuna çıkmadan yakalandılar’ başlıklı haber, sanki bu iki aile tankla topla harabeye döndürülmüş, kuşların, kedilerin, ağaçların öldüğü, yıkık duvarların kenarına evim diye çökmüş kadınların ülkesi, simsiyah yanmış bodrumlarda insan külünün savrulduğu, ilçelerin haritadan silindiği Güneydoğu’dan gelmiyormuş gibi verilse de...

Bu ailelere topraklarını terk ettiren, insan kaçakçılarının teknesine bindiren, öz ülkelerinde sığınmacı kılan, “biz düşman değiliz” diye bağırtan Güneydoğu’daki fiili savaş hali vatandaşlarından sığınmacı üretmişti.

Milletvekili dokunulmazlığı 200 yıldır, parlamenter demokrasilerinin olmazsa olmazı kabul edilen temel bir ilkedir.

Amaç, milletvekillerinin siyasi nedenlerle keyfi yargılama ve cezalandırılmaya maruz kalmasını önlemektir. Siyaset alanında tüm talep ve önerilerin özgürce dile getirilmesini sağlamak, siyasetin özgürlüğüne yönelik baskılara kalkan oluşturmaktır.

Türkiye'de de cumhuriyet tarihi boyunca Meclis'e dokunulmazlığın kaldırılması talebiyle yüzlerce fezleke gelmiş, çoğu reddedilmiştir.

Yine de dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili sayısı az değildir: Yaklaşık 40 milletvekili...

Birçoğu yolsuzluklarla ilgili bu 40 dosyadan 15 civarında dosya siyasi niteliktedir.

TSK Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü , Güneydoğu’daki operasyonları şöyle değerlendirdi:

“Operasyonlarda gösterdiğimiz duyarlılıkla övünüyoruz. Bazı Avrupa ülkelerinde ve ABD’deki yöntem uygulansaydı, operasyonlar 1 ay içerisinde tamamen bitmiş olurdu. Bu operasyonda gösterilen duyarlılığın aynısı bir Avrupa ülkesinde uygulansaydı bunu başaranlara Nobel Barış Ödülü verilirdi.”

Bir yanda Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen bir itinayla yürütüldüğü ileri sürülen bir operasyon, öte yanda bölgeden gelen fotoğraflarda görülen yıkılmış şehirler.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı başkanı ve Adli Tıp Profesörü Şebnem Korur Fincancı , Cizre’deydi. Belli ki daha uzun zaman konuşulacak bodrumları inceledi. Hazırladığı ön raporun sonuç kısmında şöyle aktarıyor izlenimlerini:

Paralel yapı, hukukî mücadele çerçevesinde sıranın kaçınılmaz olarak Zaman gazetesine geleceğini biliyordu. Hatta doğruysa dün, Zaman'a ait olan binanın geçen sene satıldığı ve altı aydır da kirayı ödemedikleri bilgisi, ' Devlete nasıl borç taktık ' şeklinde sevinen paralel hesaplarca dolaşıma sokuldu. Zaten bir yılı aşkın süredir Zaman'a hiçbir ' yüksek profilli ' haber yaptırılmadı. Köşelerden darbe iması yapıldı, ' NATO müdahale etsin ' çağrıları yapıldı, nükleer silah ürettiğimiz bazı meczuplarca yazıldı ama gazete kimliğini ön plana çıkaracak iftira haberciliğini Zaman, Cumhuriyet'e devretti.

Nasıl ki rejimi kuran partiyi Kılıçdaroğlu ve paralel yapı işbirliği ile dar ve radikal mezhepçi bir kliğe indirgediler, rejimin gazetesi Cumhuriyet'i de paralel yapının yeni operasyonel üssü yapmayı başardılar. Cumhuriyet, ' Kandil'dekiler yere izmarit bile atmayan ekolojistler ' haberlerinin çıkabildiği, polise bombalarla saldıran DHKP-C'li teröristleri ' iki kadın ' öznesiyle sunabilecek ama Mustafa Balbay'ın yazdırılmadığı bir gazete haline böylece getirildi.

Başbakan, Cizre, Sur ve Silopi’de evleri zarar görenlere kira yardımı yapılacağını söylemişti. Cizre’deki çatışmalarda evi yerle bir olan yurttaşımız başka ilçeye gidip orada kiralık ev tutmak istedi. Kira yardımı alabilmek için kaymakamlığa başvurdu. Kendisine, “Sana kira yardımı yapamayız. Çünkü senin evin var” denildi.

Yani evi yıkılmış insana “Senin evin var, kira yardımı yapamayız” deniliyor. Zaten o insan evi yıkıldığı için devletten yardım istiyor. Ama onları ne anlayan, ne dinleyen var. İpek yolu üzerindeki Cizre ilçesinde yüzlerce ev yıkılmışken, kullanılamaz hele getirilmişken, evine dönmek isteyenler için acaba devlet yetkilileri bir çadırkent, konteynır evler kuramaz mıydı? Elektriksiz, susuz bırakılan insanlar devleti yalnız terörle mücadelede değil dar günlerinde, zor günlerinde de yanlarında görmek istiyor.

Terörle mücadelede başarılı olmanın yolu halkı yanınıza çekmenizdir. Henüz bu sağlanmış değil…

Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP kadroları, beş-altı yıl öncesine kadar Kemalist ideolojiyi ve Cumhuriyet rejimini toplum mühendisliği yapmak ve tek tipleştirici olmakla eleştirirlerdi. Haklıydılar. Ulus devleti kurma ve pekiştirme sürecinde Batıcı -modernist- otoriter laik Türk yurttaş kimliğinin inşası geniş bir toplumsal uzlaşmayla gerçekleşmedi. Bu modele uymayan/uyamayan toplum kesimleri asimilasyonist politikalarla, çoğunlukla da baskıyla sindirildi. Uzun süreler ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören dindar Müslüman kesimler, egemen Türk ırkına hizmetle yükümlü sayılan Kürtler, gayrımüslim azınlıklar, Alevîler vb. rejimin mağdurları oldular. Eşit yurttaşlık, nutuklarda ve yasa metinlerinde temenni olarak kaldı.

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı