Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Zaten bir yığın tarihî çelişkiyle ayrışmış bir toplum bu. Dünyanın netameli bir yerinde ve bu yer de kendi tarihinin en gergin dönemlerinden birini yaşıyor. Burada seçim kazanma ve iktidarda kalma stratejini gerilimi artırma taktiği üstüne oturtursan, olacağı bu. Berbat bir durumdayız; bu nasıl düzelir, düzeltilir, görünürde bir çözüm yok. Bir kere, toplumu buraya taşıyan aktörlerde yöntemlerinden vazgeçeceklerine dair en ufak bir belirti yok.

İntihar saldırısı, bomba, patlama vb., bunlar “rutin” hale geldi. Ama zaten şu ya da bu “terörist”in yaptığı bu gibi saldırıların yanısıra, güneydoğuda devam eden savaş var. Tankı topu, her şeyi tamam. Gazetede ya da televizyonda gördüğümüz “kent” manzaraları korkunç. Yıkım korkunç. Şu birkaç aydır bu bölgede olanlardan sonra burada insanların oturup sakin sakin barış konuşmaları beklenebilir mi?

Ankara patlaması, iç içe geçmiş bir terör sarmalıyla çevrelenmek istenen Türkiye’nin ne kadar ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Geçtiğimiz temmuzdaki Suruç saldırısından bu yana IŞİD ve PKK eylemleri, birçoğu önlenen DHKP-C girişimleri, derken Suriye kuzeyindeki konjonktürel gelişmelerin tetiklediği son PYD-YPG bombalaması bu gerçeğin parçaları.

PKK terörüyle baş etme yolunda Güneydoğu’da yeni bir konsepte geçen Ankara açısından sorun artık içeride değil, sınırımızın öte yanını da kapsayacak şekilde bölgeselleşti.

PKK eşittir PYD söylemi bunun özeti.

Bu nedenle bir tarafa yoğunlaşmanın maliyetinin de ağır olacağı zamanlardayız.

Farklı köşelerde, farklı planlamalarla pusuda bekleyen çok fazla düşman var.

Rusya, Suriye ve de İran’ın attığı her adım Türkiye’yi Suriye’ye çağırıyor. “Geliyoruz ulan” diye bağıranlar da bunu delikanlılık sanıyor.

Ankara katliamının tarzı üzerine kafa yoruyoruz. Hükümet bunun PYD-YPG icraatı olduğunu söylüyor.

Amerikan yönetimi de aslında “Bunu YPG’ye saldırı için gerekçe yapmayın” anlamına geliyor.

Obama yönetiminin ve Avrupa’nın, Türkiye’nin bataklığa girmesini istediğine dair bir işaret bulunmuyor. Tam tersine, Batı şu anda, YPG olayına ne kadar kızılırsa kızılsın, Türkiye’nin bataklığa saplanmasını isteyen bir pozisyonda değildir.

Türkiye’nin bataklığa boynuna kadar saplanmasını kim ister? diye sorduğumuz zaman da Rusya ve Suriye hemen verilecek cevaptır. Onlarla sıkı sıkıya saf tutmuş olan İran’ın da aynı tavırda olduğu düşünülebilir.

Diyarbakır’ın merkezi Ofis’te akşam saatlerinde öbek öbek toplaşan yaklaşık 1500 kişi ‘Katil Erdoğan’, ‘Sur içinde direnen gerillaya bin selam’... ‘Direne direne kazanacağız’ sloganları atıyor. Demirlere vurarak seslerini yükseltmeye çalışıyor... Gaz yemek istemedikleri anlaşılan esnaf ile sokaklara dağılmış ve kişisel güvenliğini de alarak toplaşan kalabalık alkışlarla eşlik ediyor... Emniyet güçleri TOMA’larıyla yerini almış.

Diyarbakır’daki ilk günümüz. Hayko Bağdat, Gökhan Biçici, Mehveş Evin, Arzu Demir, Semra Çelebi, Demet Yılan, Cihangir Balkır, Soydaner Gündoğdu ve Metin Cihan’dan oluşan ‘Haber Nöbeti’ ekibimizle birlikte buradayız. Çatışma koşullarında habercilik yapan meslektaşlarımıza desteğe geldik. Her birimiz basın kuruluşları arasında dağıldık. İlk gün İMC Tv’de görevliyim. Meslektaşlarım Faruk Balıkçı ve kameraman arkadaşımız Gökhan Çetin ile Sur’dan Diyarbakır semalarına yükselen silah ve patlama sesleri altında çalıştıktan sonra akşam kent merkezindeki Ofis’te protestoyu izliyoruz.

Ülkesini seven...

-Aman düşmana koz vermeyelim. 

-Aman birlik beraberliğimiz bozulmasın.

- Aman yanlış da olsa hükümetimizin politikalarının arkasında hizalanalım...

Falan demez.

Ülkesini seven...

-Devletini yönetenlerin Suriye politikasının baştan sona hatalı olduğunu gördüğü halde...

-Devletini yönetenlerin hatada ısrar ettiklerini gördüğü halde...

-Türkiye’nin terör örgütlerinin oyun sahası haline geldiğini gördüğü halde...

-İçerideki kamplaşmanın bir milli güvenlik sorunu haline geldiğini gördüğü halde...

-Aynı anda hem AB hem ABD hem de Rusya ile düşman olmanın mantıklı olmadığını gördüğü halde...

-Bu kadar çok düşmana sahip olmanın, ülkeyi tehlikelere açık hale getirdiğini gördüğü halde...

-Radikal bir politika değişikliğinin mutlak biçimde gerektiğini gördüğü halde...

Susmaz.

Konuşanları susturmaya kalkışmaz.

Öğlen saatleri:

Cumhurbaşkanı devletin zirvesini sarayında toplayacak… Konu; güvenlik meselesi… Malum; Cumhurbaşkanı Suriye’ye girmek istiyor, ama giremiyor… Çünkü askerler, kamuoyu karşı… Ve başta ABD ve Batı PYD’yi terör örgütü saymıyor…

Rastlantıdır aynı gün:

haber sitelerine bir haber;

14 PYD/YPG teröristi sınırı geçti… Türkiye’de eylem yapacaklar… Hedeflerinde havaalanı var… MİT, teröristlerin isim listesini polise bildirdi…

Saat: 18:31

Ankara’da patlama… Bu sefer hedef askeri garnizonların ortası… Canlı bombanın patlattığı araç ölüm saçtı… 28 ölü… 61 yaralı var…

Saat 21.00 civarı:

Bombayı patlatan teröristin kimliği tespit edildi… Suriye uyruklu Salih Neccar… Terör örgütü muamelesi görmeyen

o lanet PYD/YPG militanı…

Cumhurbaşkanı ve Başbakan konuştular:

“Gördüğünüz gibi PYD/YPG terör örgütüdür, artık herkesin anlamış olması lazım…”

Herhalde AKP ile müzakere birikimi en güçlü parti HDP olsa gerek. Masada uzun süre farklı gerekçelerle oturdular. Neler konuşulduğunu okudukça insanın yüzü kızarıyor. Israrla bu tek adam partisinin demokrasi getireceğini sanma azmine de hayranlık duymamak elde değil. Bugünlerde yine bir Ergenekon masalı çevresinde beyhude laflar savruluyor etrafa. Benim anlamadığım ne var ki bu masaya dönüp dolaşıp oturuyor HDP?

Şimdi de bir anayasa masası kuruldu ve doğal olarak dağıldı. Yahu ortada bir masa yokken, söz de siyaseten de olsa, o masaya nasıl oturursunuz? CHP geç de olsa kalktı. AKP saldırdı hemen, ardından da HDP geldi. Kürt coğrafyası kan gölü, Yakındoğu/Ortadoğu’da savaş denetlenemez biçimde yaygınlaşıyor, karşınızda açıkça otoriter bir düzen kurmuş biri var ve adam niyetini saklamıyor, tek maddelik bir anayasa istiyor: Başkanlık! E bunu biz gariban halk görüyoruz da, siz HDP’liler niye göremiyorsunuz?

Bakmayın siz, terör saldırılarının ardından 'şiddetin her türlüsüne karşıyız' girizgâhlarıyla başladıkları 'faili belli olmayacak şekilde terörü telin' tiratlarına.

Dertleri günleri terör örgütlerinin kanlı saldırıları sonrası eksiği gidermek. PKK- PYD, DHKP- C, DAEŞ, şu bu, hayatı durdurmak için kentleri kana buluyor. Ertesi gün bu zevat sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasi partileriyle, sendikalarıyla bir araya gelip 'hayatı durduralım' bildirisiyle genel grev çağrısı yapıyor, sokağı gösteriyor.

Yabancı ülkelerin istihbarat servisleri tetikçi örgütleri eliyle, aralarında çocukların da bulunduğu sivilleri katlederek ülkenin halkına, yönetimine, parlamentosuna örtülü mesajlar veriyor. Kodu açmak medyalarına, gazetecilerine düşüyor. Örgüt saldırıyı üstlenip üstlenmemeye henüz karar verememişken, yaşını başını da almış bir kadın gazeteci çıkıyor, altında kendi imzası olan örgüt ültimatomunu okuyor: 'Derhal hükümet istifa etmeli. AKP-CHP koalisyonu kurulmalı...'

İmralı Adası’nda 2013’te başlayıp 5 Nisan 2015’te sonlanan HDP ve PKK lideri Abdullah Öcalan arasındaki toplantıların tutanakları “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa” ismiyle Almanya’da yayınlandı. Kitapta güncel hadiselere yönelik çok sayıda değerlendirme olmakla birlikte, Öcalan’ın 9 Mart 2014’teki şu cümlesi tüm görüşmelerin özeti sayılabilir: “Şimdi ben bir aileyim. Benim ailem 5 milyon, 10 milyon insan, biz isyan ettik. Barışmak istiyoruz. Bunun için ne gereklidir? Savaşı bırakmak istiyorum, kabul ediyor musunuz?”

Söz konusu görüşmelerde Öcalan’la devlet arasındaki “çözüm” görüşmelerinin temel tıkanma sebebinin Rojava’daki PYD etkinliği olduğu görülüyor. Ve Türkiye’nin Rojava’daki kanton sistemi söz konusuyken Öcalan’ın “savaşı bırakma” teklifini reddettiği anlaşılıyor.

16 Şubat’ta partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, YPG’nin Azez’e doğru ilerleyişine tepki göstermekle kalmadı, açıkça saldırı tehdidinde bulundu: “Bundan sonra da Azez’e yaklaşırlarsa bizden en şiddetli tepkiyi göreceklerdir. Bölgedeki havaalanı (Minnağ Hava Üssü) herhangi bir şekilde Suriye muhalefeti güçlerine ve masum sivillere karşı kullanılmaya kalkılırsa o havaalanıyla ilgili de daha önce aldığımız tedbirleri almaya devam eder; havaalanını kullanılmaz hale getiririz.”

Aşırı siyasallaşma, kutuplaşma ve kavga halleri, tüm tartışmaları araçsallaştırır.

Türkiye'de bugün siyasi, toplumsal, kültürel, dış politikaya ilişkin birçok meselenin siyasi iktidara zararı ya da faydası çerçevesinde ele alınması, her yeni girdi ya da durumun olumlu veya olumsuz tek partiye, hatta tek siyasi kişiye işaret edilerek açıklanması buna bir örnek.

Öneri, fark, umut, alternatif taşımayan itiraz ve genel değerler üzerine kurulu, bir kaba muhaliflik halini besliyor.

Bu siyasallaşma aslında bir anlamda siyaseten oyundan düşmenin de aracı oluyor. Kısır muhalefetin daha da kısırlaşmasına, siyaset dışına çıkmasına, siyaset dışında seyretmesine yol açıyor.

Türkiye'de sorunları arka arkaya dizin...

Her bir meselenin seyrinin, tartışma biçiminin, tartışma çerçevesinin siyasi iktidara endeksli olduğunu görürsünüz.

Ne devrede sorunun özünün tartışılması vardır, ne farklı siyasi fikir ve öneriler…

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı