Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Alçakça bir terör eylemi daha…

Son beş ay içinde Türkiye’nin başkentinde Suriye iç savaşı kaynaklı ikinci kanlı saldırı.

10 Ekim 2015’te IŞİD canlı bombaları Ankara Garı önünde 103 can almıştı.

17 Şubat’ta yine Ankara’da, Ankara’nın en iyi korunmasını beklenen yerinde 28 can.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ı ziyaretinin ardından katledilen 28 candan 20’sinin rütbeli askeri personel olduğunu açıkladı.

Hem Erdoğan, hem de ondan önce Genelkurmay’a giden Başbakan Ahmet Davutoğlu katilin YPG bağlantılı olduğunu açıkladı.

***

YPG, PYD’nin silahlı kanadı; PYD ise PKK’nın Suriye kolu.

Başbakan Davutoğlu’nun verdiği bilgileri biliyorsunuz: İntihar eylemcisi 1992 Suriye doğumlu Salih Neccar.

Güvenlik kaynaklarına dayanarak dün verdiğimiz bilgileri de muhtemelen okudunuz: Türkiye’ye Temmuz 2014’te PYD ile IŞİD arasındaki Kobani çatışmaları sırasında mülteci kaydıyla girmiş.

Trafik sigortalarının primleri yükseldi, hem de son bir yılda yüzde 129 arttı. 

Şubat 2015’te 266 liraya yaptırdığınız sigortanıza, bu şubatta yenilerken en düşük 610 lira ödeyeceksiniz. Bir de hasarlı sürücüyseniz, yani yıl içinde bir tane bile hasar yaptıysanız, prim artış oranı yüzde 160’ı bile geçiyor.

İSMİ bende saklı, okuyucum, 69 yaşında, emekli bir memur. Bir sahil kasabasında, eşiyle birlikte emeklilik hayatı sürüyor. Bundan sonrasını okuyucumun yazdıklarından birebir aktarayım:  “2002 model aracım var. Bizim burada, haftada bir pazar kurulur. Eşimle birlikte pazar olduğu günler aracımı çıkarır, alışveriş yaparız. Onun dışında kullanmam, zaten ufak bir kasaba, her yer yürüme mesafesi. Aracımın eski model olması trafik sigortası açısından bir şey ifade etmiyor, işin o tarafını anladım. Ancak, geçen sene sigortaya ödediğim prim 135 liraydı, bu sene yenilemek istediğimde 625 lira istediler. Hafta bir aracımı kullanıyorum, o da bir saat bile değil. Bu nasıl bir insafsızlıktır? Emekli maaşımla bu parayı ben nasıl öderim?”

Başbakan Davutoğlu, işten çıkmış evine gitmekte olan askeri personeli hedef alan Ankara'daki terör saldırısının, PYD tarafından yapıldığını açıkladı.

Davutoğlu'na sunulan bulgular bu kaynağı işaret ediyordu.

O halde 17 Şubat saldırısı, çeşitli yorumlarda karşımıza çıkan, 'Kürt siyasiler, bölge şartlarını iyi okuyor' şeklindeki izlenimin yanlış olduğunu gösteriyor.

Öyle ya, günümüz koşullarında PYD'nin böyle bir saldırı yapması, siyasi zekâsının yetersizliğini gösterir. 

IŞİD'e karşı savaştığı gerekçesiyle hem ABD, hem Avrupa (Fransa, Almanya), hem de Rusya tarafından alkışlanan PYD'nin...

Kendi hedefleri açısından işler yolunda giderken böyle bir terör eylemi yapmasını, bilhassa Batı hiç ama hiç hoş karşılamayacaktır.

Çünkü böyle bu saldırıyla ortaya çıkan mağduriyet, meşruiyet ve de toplumsal kızgınlık ortamında, Türk Ordusu, Suriye'ye girerek, PYD'ye karşı 'yer misin, yemez misin' operasyonu yapabilir. (Unutmayalım ki menfur saldırı iktidardaki muhafazakâr kesim ile muhalefetteki Atatürkçü kesimi bir anda birleştirdi.)

Âdet olsun diye, ne feci, ne lanet bir olayla karşı karşıya olduğumuzu tekrarlamanın tek başına bir anlamı yok. Bırakın böylesi bir olayı, asker veya sivil, tek kişinin bile canına kasteden herhangi bir girişimi kınamamak, ülkenin içinde bulunduğu hale yanıp yakılmamak mümkün mü? Bu konuda kuşkuya mahal olabilir mi? Ne yani bu ülke can kayıplarına, ülkesine zarar verecek işlere sevinecek hasta kişilikli insanlar ile dolu olabilir mi? Ne yani, bu ülkeyi sevenler sadece iktidar partisine destek verenlerden mi ibaret, yani burası bir parti devleti ve o partiye destek vermeyenler her türden vatan haini mi? İktidar çevresi giderek bu kafa ile hareket ediyor, asıl felaket de işte bu! 

Nitekim, bir büyük facianın hemen ardından, hâlâ itham edici, pek çok insanı “terör destekleyici” zannı altında bırakabilecek ifadeler neyin nesi? Daha olayın üzerinden beş altı saat geçmişken, bir TV programında dahi, HDP milletvekiline imalı sözler söylenmeye, bu yönde bir gerilim oluşmaya başladı.

Ankara’daki saldırı ama’sız, fakat’sız bir terör eylemidir. Her kim ki aklamaya, hafife almaya, görmezden gelmeye kalkışırsa bireysel ve siyasal etik açısından sınıfta kalır. “Terör nereden gelirse gelsin” lâfı doğrudur ama soyuttur; nereden, kimden geldiğinin adını koymadıkça anlamı yoktur, çoğu zaman da kendimizi yakın hissettiğimiz ya da parçası olduğumuz bir yapının, bir örgütün, bir siyasal hareketin insanlık suçunu örtbas etmeye yarar.

Terörün her türüne ama’sız karşı olmak; “şiddet tekelini elinde bulunduran örgüt” olarak tarif edilen devletin uyguladığı teröre de, silahlı örgütlerin terör eylemlerine de aynı mesafeden, aynı kararlılıkla karşı çıkmayı gerektirir. Birinin şiddeti diğerininkini aklamaz. Birinin uyguladığı terör diğerininkini mazur ve meşru göstermez. Ahlakımızın ve siyasetimizin sınandığı nokta burasıdır: Hiçbir insanlık suçuna ortak olmamak…

Çırpınan iktidara atılan can simidi

İktidarın Suriye’de batağa saplandığı, ülke içinde çözümsüzlük çukurunda çırpındığı, inanılırlığı ile birlikte dış desteklerinin neredeyse tümünü yitirdiği şu günlerde, Erdoğan-Davutoğlu siyasetine Ankara terör saldırısından daha büyük destek düşünülemezdi.

Ankara’daki menfur terör saldırısı hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun dün yaptıkları açıklamalar olayın dış boyutunu gündeme getirdi.

Bu açıklamalardan çıkan sonuçlar kısaca şöyle:

- Ankara’nın göbeğinde askeri personel taşıyan otobüsleri hedef alan bombalı saldırı, PKKtarafından düzenlendi. Bu olayın PYD ile bağlantılı olduğu tespit edildi ve bunun failinin kimliği de (kendi adıyla ve Suriye’den geldiği yerin ismiyle) açıklandı.

- PKK ve PYD’nin bir “piyon” olarak hareket ettiği, bunun arkasında bazı dış güçlerin bulunduğu bu kez ülke ismi de verilerek belirtildi. Başbakan bu bağlamda PYD ile bağlantısı olan Suriye rejiminden ve Rusya’dan açıkça söz etti. Ayrıca Batılı müttefiklerin de bu terör örgütüne verdiği desteği hatırlattı.

- Türk hükümeti bu saldırının sorumlularına karşı en sert şekilde karşılık vermeye kararlı. Bunun şekli ve zamanı planlanmış durumda ama şimdilik bu saklı tutuluyor.

Etkisi ne olacak?

Saldırının faillerinin bu kadar hızlı bir şekilde belirlenmesi ve özellikle bunun “dış bağlantıları”na ilişkin bilgilerin “dostlarla paylaşılacağı”nın bildirilmesi çok kimseyi şaşırttı.

Cizre, Sur, Ankara... Kürt meselesi bağlamında her geçen gün biraz daha kötüye gidiyoruz. Eşikler her geçen gün bir bir aşılıyor. Çok değil daha bir yıl önce PKK’nin silahsızlanmasını ve Kürt meselesinde barışçıl demokratik yollarla çözümünü konuşuyorduk. 2013 Newroz çağrısıyla başlayan çözüm süreci Türkiye’nin Kürtlerle ilişkisini kendi sınırlarından öteye bölgesel ölçekte yeniden düzenlemesini hedefliyordu. Bugün, bir yandan kentlere yayılmış çatışmalar, öte yandan PYD/YPG üzerinden sınır ötesine taşan yeni bir çatışma dalgasıyla karşı karşıyayız. 

Önceki bir yazımda (link) bu olan bitenin 1990’lı yıllardan bu yana süre gelen Kürt meselesinde hâkim olan “iç çözüm siyasetini” bir bütün olarak çökmekle karşı karşıya bıraktığını yazmıştım. Bu yazıdan bu yana birçok eşik aşıldı. Dönülmez noktaya belki daha gelmedik. Ancak Ankara saldırısı sonrası hükümetin PYD/YPG’yi adres göstermesi bu noktaya da adım adım yaklaştığımızı gösteriyor.  

Barışa dair sözler duyulmaz, kıymetsiz oldu. Ancak, girdiğimiz yolun yol olmadığını hatırlamak ve hatırlatmak dışında seçeneğimiz de yok. Zira bu yolun kazananı yok, kaybedeni ise çok...

Belediyeden sonra Sur’un dar sokaklarına dalıyoruz. Kıvrımlı ve dar sokakları gösterebilmek için sıklıkla fotoğraf makinesine davranıyorum ama bir yerden sonra her tarafta böyle sokaklar olduğunu fark edip hepsini çekmeye çalışmayı bırakıyorum.

Medine’nin belirlediği üzere rotamız mahallelerin ‘halk meclisi’ olarak bilinen mahalle dernekleri. İlki İskerderpaşa Mahallesi Eşit Özgür Yurttaş Derneği. Burası oldukça sakin. Akşam tekrar gittiğimizde göreceğimiz üzere hava kararmaya yakın hareketleniyor, ancak yine de aktif bir tartışmaya denk gelemedik. Burada konuştuğumuz kişiler röportaj vermekten kaçınıyor, daha sonra konuştuğumuz onlarca insan gibi. Her şeyi anlatıyorlar ama görülmek istemiyorlar. Bir erkek, daha üç gün önce gözaltından çıktığını söylüyor. Bir kadın ise her basına açıklamalarında hedef haline geldiklerini; mahalle meclisinin dört, kendi evinin beş kez polislerce basıldığını söylüyor. Evde geliri olan kimse yok. Nasıl geçiniyorlar sorusuna bir kez daha ‘dayanışma’ cevabını veriyorlar. Mahallede komün usulü yaşandığını söylüyorlar.

Vahim ve büyük bir terör saldırısı, Türkiye'nin, Ankara'nın, hatta devletin kalbini hedef aldı. Suruç ve Ankara'dan sonra ülkenin son dönemde maruz kaldığı üçüncü büyük saldırı bu.

İlk iki saldırının IŞİD tarafından yapıldığı delilleri ve failleriyle ortada.

Başbakan, dün yaptığı açıklamada, bu kez fail olarak, kesin bir dille PYD-YPG'ye işaret ediyordu. Başbakan PYD kadar arkasında olduğunu bildikleri ya da varsaydıkları güçlere, örneğin adını vermeden Rusya'ya, muhtemelen İran'a gönderme yapıyordu. Erdoğan, ABD'ye dönerek 'Çık ve tarafını seç” çağrısını yeniliyordu.

PYD saldırıyı reddedip, Cemil Bayık ortada bıraksa da, hükümet bulgularından emin. Bu arada eylemin yapılış biçimi, çalıntı plaka, araba, hükümet açıklamaları, akla bir devleti, örneğin Suriye'yi de getirmiyor değil.

Son eylem ve takip eden açıklamalar Türkiye'nin, Suriye savaşının açık parçalarından birisi haline gelmeye başladığını, belki de geldiğini gösteriyor. Ateş topu bizim için her geçen büyüyor.

Kınaya kınaya Türkiye’yi “kına yakılacak” duruma soktular. Ankara’nın göbeğinde. Meclis’in dibinde. Genelkurmay’ın bitişiğinde. Saray’ın bir adım ötesinde. Patlamayı önleyemediler. Koltukta kalma uğruna “analar ağlamasın” diye toplumu aldattılar. Ağlamayan ana kalmadı. Sanki “Türkiye’yi yaşanamaz ülke yapmak için“ özel olarak seçildiler. İstiklal Marşı’nı yeniden yazılacak hale getirdiler. 14 yılda Türkiye’nin altındaki coğrafyaya, arkasındaki tarihe, ufkundaki çağdaşlaşma umuduna yüzde yüz ters hareket ettiler.

Halkın aklını çaldılar.

Halkı, “14 yıldır Türkiye’yi yönetiyorsun, ne yapmak istedin de kim elini tuttu?” sorusunu soramaz hale getirdiler. Ankara’da yeni 28 ailenin ocağına ateş düştü. Türkiye her gün “ocağına ateş düşen aileler” ülkesi haline geldi.

Kim getirdi?

14 yıldır yöneten getirdi.

Popüler İçerikler

Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
YORUMLAR
19.02.2016

saldırıdan sonra bile pydyi savunan oya baydarı neden koydunuz?

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ