Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun blöf yapmadığı anlaşıldı.

Daha bir kaç gün önce ABD ile PYD gerilimi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başkan Barack Obama’ya “Seç tarafını” demesi, ABD’nin “Siz müttefiksiniz, ama o terörist değil” filan demesi sorulunca “Bekleyin göreceksiniz” demişti.

Ne demek istediğini 13 Şubat Cumartesi günü öğleden sonra gördük; Türk topçusu, daha bir kaç gün önce Minnagh havaalanını –aslında pist demek daha doğru- ele geçiren PYD’lilere ateş açmıştı.

***

Zamanlama manidardı.

Daha 11-12 Şubat’ta Münih’te toplanan –Türkiye dahil- Uluslararası Suriye Destek Grubu (USDG) ve ardından Güvenlik Konferansı’ndan Suriye’de bir hafta içinde –ateşkes dahi değil- çatışmasızlığın sağlanması niyeti çıkmıştı.

Suriye’de, ortalık toz dumandan görünmez oldu. Diplomatik ve askeri cephede gelişmeler o denli hızlı ki, resme sakin kafayla bakmalı. Zira Suriye’yi parçalayıp bizi daha da savuracak fırtına doğudan kopabilir. 

• Suriye ordusu ve müttefikleri Rus hava desteğinde hızla ilerliyor. 4.5 yıldır savaşı dış güçler sayesinde yürüten cihatçı gruplar, batıda Lazkiye, Halep ve İdlip cephelerinde ve güneyde Deraa’da darbeler yiyor. Türkiye’den “cihatçı otoyolu” haline gelen lojistik hat kapanmak üzere. 

• ABD’nin, Türkiye, Suud ve Katar gibi müttefikleri yüzünden kartları sürekli azaldı. Önce Türkiye’nin Rus jetini düşürmesi, şu sıralar da bölgede tek hakiki dayanağı olan Kürtlere açtığı savaş başına dert. 

• Türkiye ve Körfez panikleyip işgal kartını çıkardılar. İncirlik’e Katar’ın ardından Selefi Vahhabi Suud’un uçakları yerleşiyor. 

• ABD, Esad’lı geçişi kabullenip diplomasiye ağırlık vermek zorunda kalmıştı. Talihin azizliği, “baş müttefiki” adeta Rusya! Sonbahardan beri Viyana-Cenevre hattında dans edilmekte. Cenevre-3 için 3 Şubat’ta askıya alınan müzakerelerin 25 Şubat’ta başlayacağı ise meçhul. Cihatçıları sıkıştırmış Rusya en fazla “hasmane__eylemlerin durdurulmasına” yanaşıyor. Biz artarsa şaşırmayalım…

Suriye sınırındaki gelişmeler, önümüzdeki bahar aylarının ‘yaz sıcaklığı’nda geçeceğinin sinyallerini veriyor. 

PKK yörüngesindeki PYD’nin hareketliliğine karşı Türkiye’nin cumartesi akşamı gerçekleştirdiği top atışlarının PYD mevzilerine ulaşıp hedefini bulması, bu harekâtın ardından ABD ile diplomatik görüşmelerin yapılması, Suudi Arabistan’ın gönderdiği uçakların İncirlik’e konuşlanması, Rusyadestekli Esad güçlerinin Rakka’ya dayanması, Halep’ten yeni bir göç dalgası olasılığının belirmesi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ‘kara harekâtı yapılması gerektiğini’ belirten açıklamaları... 

Bunların hepsi neredeyse 48 saat içinde olup biten gelişmeler.

Dışarıda bunlar olurken, içeride yaşananlar da geri kalmıyor. 

Terör örgütlerinin kamu güvenliğini tehdit boyutları yükseldi. Terör örgütlerinin bir bölümü güçbirliği yaparken, özellikle radikal dinci IŞİD’in ne zaman nerede neler yapabileceğini kestirmek oldukça güç. 

Devletin istihbarat kurumları ve güvenlik güçleri alarm konumunda. 

Bu tabloyla doğrudan bağlantılı biçimde başka bir durum ise Antalya’daki turizmin geldiği nokta.

Suriye konusunda Türkiye'nin bunca yıldan sonra gelebildiği nokta mutlak bir yalnızlıktır.

Buna da geçmişte olduğu gibi romantik bir “onurlu yalnızlık” yaftası takacaklar mı, bilemiyorum tabii ama bugün bulunduğumuz noktada yanımızda sadece Suudi Arabistan ve Katar var.

Onların da ABD’den ne zaman bir işaret alıp, bizi buralarda tek başımıza bırakacaklarını kestirebilmek zor tabii.

Yola “Esad’sız Suriye” diye çıkmıştık. Şimdi hedef “YPG Azez ve çevresinden uzaklaşsın, Halep’teki muhaliflere ulaşmak için gerekli koridor açık kalsın”talebinden ibaret.

Bu hedefe nasıl ulaşılacağı da meçhul.

Demeç verirken yapılması çok kolay gibi görünen şeyleri “sahada yapmak” o kadar kolay değil. Amerika YPG’den vazgeçmiyor, IŞİD’e karşı kara harekâtında o güçleri kullanmak istiyor çünkü. YPG’yi, Rusya’nın kucağına tamamen atmaktan çekinmesi de ayrı bir faktör tabii.

Rusya ve Esad güçleri bölgeyi sıkıştırdıkça sıkıştırıyor ama elimizden gelen tek şey demeç vermek!

Türkiye, PYD'nin Fırat'ın batısına geçmesini kırmızı çizgisi ilan etmişti.

Bir süredir Rusya, PYD'yi Cerablus-Azez hattının, Fırat'ın doğusuna yönlendiriyordu.

Böylece Türkiye'nin kararlılığı test ediliyordu.

İki gündür PYD'nin silahlı kolu olan YPG'ye yönelik yoğun topçu ateşiyle Türkiye, test edilemeyeceğini göstermiş oldu.

Uluslararası ilişkilerde eğer diplomasinizin arkasına gücü koymazsanız inandırıcılığınız olmaz.

Hele burası Ortadoğu'ysa, hele karşınızdaki güç Rusya'ysa, kimi zaman diplomasinin arkasına askeri gücü koymak değil daha ileri gidip askerinizin arkasına diplomasiyi koymak gerekiyor.

Rusya önce giriyor işgal ediyor, sonra ilhak edip, diplomasi masasına 2-0 önde oturuyor.

Ankara'da bir süredir Azez'e yönelik askeri müdahale konuşuluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığında yapılan güvenlik toplantısında bu konunun enine boyuna masaya yatırıldığı biliniyor.

“Silahlı Çatışmanın Sürdüğü İllerde Çocukların Durumu” isimli bir  rapor okuyorum. Rapor Hümanist Büro tarafından “Savaş İstemiyoruz, Çocukları Öldürmenizi İstemiyoruz” Girişimi için hazırlanmış.

Temmuz 2015 ve sonrasına odaklanan raporun amacı bu süreçte Kürt illerinde hayatını kaybeden, yaralanan çocukların ve onların başına bu sonuçların gelmesine neden olan olayların görülmesini sağlamak.

Rapora göre 26 Temmuz 2015 – 31 Aralık 2015  tarihleri arasında, Diyarbakır, Şırnak, Ağrı, İstanbul, Mardin, Van, Ankara, Hakkari ve Adana illerinde en küçüğü 35 günlük bebek, en büyüğü 18 yaşında olan en az 58 çocuk hayatını kaybetti. Bu çocukların bir kısmının cenazeleri sokağa çıkma yasağı nedeniyle gömülemedi,  evde bekletildi. Yine aynı tarihler arasında ve aynı illerde en küçüğü bir kaç aylık bebek, en büyüğü 18 yaşında olan en az 56 çocuğun yaralandı,  bu çocuklardan bazıları uzuvlarını kaybetti. Yaralanan çocukların bir kısmı uzunca bir süre hastaneye götürülemedi.

Hafta sonu Odatv haber sitesi, Türkiye’ de esrar kullanımının yasallaştığına (!) dair bir haber yayımladı. Kısa sürede Cumhuriyet gazetesi de internet sitesinde habere yer verdi. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Haber irili ufaklı ama ağırlıklı olarak iktidara muhalif medya alanlarında, Odatv kaynaklı olarak hızla alıntılandı. İlgi çekici olarak iktidar yanlısı havuz medyası haberi görmezden gelmeyi seçti. Bekleneceği gibi sosyal medya da haberin üzerine atladı.

Hızla savaşa sürüklendiğimiz, zorbalıkla güdülmeye çalışıldığımız bu günlerde hakikat haberciliği her zamankinden çok daha hayati önem taşıyor. Odatv’nin haberinin bu açıdan tartışılması zorunlu. Aynı zamanda AKP iktidarının yapıp ettiklerinin hepimizi nasıl da komplo, gizli amaçlar, manipülasyon kuşkularına boğduğunu göstermesi bakımından da örnek teşkil ediyor.

Hakikat haberciliğinin amacı kamu yararı olmalı ve bu yarar insan haklarıyla çelişmemeli.

Esrarın tıbbi kullanımının amacı, tedavisi imkânsız kanser hastalarının, hayatlarının son dönemlerinde kimi zaman çektikleri insanlık dışı acıları dindirmek.

Türkiye’nin kamu bütçesinde pek fazla açık yok. Bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1,3 düzeyinde. Fakat Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu büyüme hızının düşmesi oluyor. İşte bu nedenle işsizlik çoğalıyor. Kişi başına gelir geriliyor. Yani fakirleşiyoruz.

Bildiğiniz gibi son dört yılın büyüme ortalaması Türk Lirası bazında yüzde 3,1 oldu. Dolar bazında ise Türkiye ekonomisi küçüldü. 2013 yılında 822 dolar olan milli gelir 2015’te 722 milyar dolara geriledi. İhracat 157 milyar dolardan 140 milyar dolara düştü. Dış borçlar son üç yılda hızla çoğaldı. 2012 yılında 339 milyar dolar olan toplam dış borç tutarı, 2015’te 406 milyar dolara yükseldi. Yani büyüme hızı düşerken, dolar bazında milli gelir azalırken tuhaf biçimde dış borçlar çoğaldı. Tabii alınan dış borçlar dış ticarete konu olan imalat sanayii ve tarım ürünleri yerine lüks AVM, lüks konut ve lüks otomobillere yatırılınca dış borçlar arttı ama büyüme hızı geriledi.

Bu arada Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 93 milyar dolara düştü. Kısa vadeli dış borçlar ise 120 milyar dolara ulaştı. Yani kısa vadeli dış borçlar döviz rezervlerinin üzerine çıktı. Bu önemli bir risk oluşturuyor. Halbuki 2012’de döviz rezervleri 119 milyar dolar, kısa vadeli dış borçlar 92,9 milyar dolar düzeyindeydi.

Hepimizin, tüm Türk vatandaşlarının kaderini etkileyecek soru bu.

Bu soruya yanıt olabilmesi için, neler yaşandığına bir bakmak gerekiyor.

Suriye krizinin başladığı 2011 yılından beri, kaçan Suriyelilere “açık kapı” politikası izleyen Türkiye, son birkaç haftada bu politikasını değiştirdi.

Esad güçlerinin eline geçmek üzere olan Halep’ten kaçan yüzbinlerce Suriyeli, sığınmak için geldikleri Türkiye’nin sınırından içeri sokulmadı.

Hatta Türkiye’ye “sınırı açın” çağrısı yapan Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği yetkilileri de, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Türk yetkililer tarafından, tabiri yerindeyse “azarlandı.”

Peki ne oldu da Türkiye, “açık kapı” politikasını durduruverdi.

Bunun altında, Suriye krizinin başından beri, ülkenin kuzeyinde “güvenli bölge” kurabilmek için çalmadık kapı bırakmayan AKP hükümetinin, istediğini alamayınca “durumdan vazife çıkarma” yolunu seçmesi yatıyor.

Doğu Perinçek geçtiğimiz günlerde şöyle dedi: “Erdoğan’ların mevzimize gelmesinden sevinç duyuyoruz…  Hayatımın en mutlu dönemini yaşıyorum.”

Size uzun uzun Doğu Perinçek’i anlatacak değilim. Ne olduğunu, neyi savunduğunu, neler yaptığını, kimlerle iş tuttuğunu az çok hepiniz biliyorsunuz.

Perinçek mutlu; peki AK Partili bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, yazarlar, aydınlar, gazeteciler… AK Parti’ye oy vermiş yüzde 49.5… siz de mutlu musunuz? Türkiye’nin geldiği duruma bakarak siz de sevinç çığlıkları atıyor musunuz? Kafanızı yastığınıza koyduğunuzda “Hayatımızın en mutlu dönemindeyiz” deyip huzur içinde uyuyor musunuz?

Vicdansızlık sizi de teslim aldı mı?

Cumhurbaşkanlığı, hükümet, medya, üniversiteler, yargı, sivil toplum… aklınıza gelen her alanda sizin sözünüz geçiyor. Yani siz varsınız.

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi